Osman Kavala: Yargı, siyasetten etkilendiğinde rasyonel düşünce yerini spekülasyonlara bırakır

Osman Kavala: Yargı, siyasetten etkilendiğinde rasyonel düşünce yerini spekülasyonlara bırakır

Gezi Parkı eylemlerini organize ettiği iddiasıyla 815 gündür tutuklu yargılanan iş insanı Osman Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ihlâl kararına rağmen tutukluluğunun devam etmesi hakkında konuştu. AİHM'in kararının ardından tutukluluğunun sonlanmasını umduğunu söyleyen Kavala 24 Aralık'ta gerçekleşen duruşmadan çıkan 'tutukluluğun devamı' kararını şu sözlerle değerlendirdi: "Mahkemenin tutukluluğumun devamı yönünde AİHM’in kararının içeriğini dikkate almadan verdiği karar Türk yargı sürecinin şu anki durumuna ilişkin problemleri açıklıyor. Yargı uygulamaları, siyasi süreçlerden etkilenip olguların objektif değerlendirmesiyle açıklanamadığında rasyonel düşünce yerini izlenim ve spekülasyonlara bırakır." dedi. 

Gezi Parkı davasının tek tutuklu yargılananı olan Osman Kavala, Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine konuştu. AİHM'in ihlâl kararına rağmen tutuklu olmasına ilişkin düşüncelerini aktaran Kavala, şunları söyledi: " Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ihlâl kararının ardından 2 yıldır tutuklu kalmam yönünde karar alan Türkiye yargısı üyelerinin pozisyonlarını yeniden değerlendirmelerini beklerdim. Fakat bu olmadı. İstanbul Ceza Mahkemesi’nin 3 yargıcı Adalet Bakanlığı’nın AİHM’in kararına karşı çıkabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak tutukluluğumun devamı kararı aldı. AİHM’in açık ve net prensiplere ve iddianamede yer alan bilgilere ilişkin detaylı değerlendirmesine dayandırarak aldığı kararın değişme ihtimali oldukça ihtimal dışı.

İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğumun devamı yönünde AİHM’in kararının içeriğini dikkate almadan verdiği karar, Türk yargı sürecinin şu anki durumuna ilişkin problemleri yeteri kadar açıklıyor. Yargı uygulamaları, siyasi süreçlerden etkilenip olguların objektif değerlendirmesiyle açıklanamadığında rasyonel düşünce yerini izlenim ve spekülasyonlara bırakır" 

Kavala, 28 Ocak'ta görülmeye devam edecek olan Gezi Davası hakkında şunları söyledi: "Gezi Protestoları'na dair bugün oluşan yorumlama 2016 yılında yaşanan darbe girişimiyle oluşan siyasi atmosferle şekillendi. Gezi protestolarında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve hükümetin bazı üyeleri eylemcilerle diyalog içinde olmak ve taleplerini dinlemek taraftarıydı. O dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan da protestolarda yer alan kimi gruplarla görüştü. Akabinde 2016 darbe girişiminin dış güçler tarafından gerçekleştirildiği kanısı, Gezi Protestoları’nın yabancı komplosu olduğu yorumlamasına kadar uzandı. Darbe sonrası ilan edilen olağanüstü hâl anayasal hakları askı altına aldı ve OHAL’in ardından yargının işleyişine kadar uzandı. Somut kanıt olmadan büyük suçlamalar yapmak, tutuklama sonrası kanıt arama, tutukluluk sürelerini uzatma mahkemelerde yaygın uygulamalar hâline geldi." dedi. 

Türkiye'deki yargı süreçlerine ilişkin endişelerini aynı zamanda 'popülist çağın post-truth' kavramıyla bağdaştıran Kavala, "Anlattıklarım, Türkiye’deki spesifik bir süreci anlatsa da aslında bu süreçler ve günümüz popülist çağının bir kavramı olan küresel atmosferdeki ‘post gerçeklik’ arasındaki ilişkiyle bağdaştırılabilir. Öznel düşüncenin kabulü git gide deneyime dayalı olguların gözlemlenmesi ve diyalog ve objektif düşünceye dayalı tartışmanın önüne geçiyor" dedi

Kolay erişilebilen doğrulanmamış bilginin yayılmasıyla güçlü bir şekilde ifade edilen bir fikrin mantıksal çerçeveden geçmiş olguların önüne çıkmaya başladığını söyleyen Kavala, "Sonuç olarak ortak adalet duygusu gibi mantığın evrensel doktrinleri sosyal kurumları oluşturmakta git gide daha etkisiz hâle geliyor. Bu gelişmelerin etkileri elbette yargı, medya ya da yüksek öğretim gibi kurumların yeterince güçlü olmadığı toplumlarda daha ciddi oluyor." dedi. 

TIKLAYIN | 12 barodan Gezi davası açıklaması: Savunma yoksa adil yargılama da yoktur!

Türkiye'de 2019'da başlayan yargı reformu sürecine de değinen Kavala, "Adalet Bakanlığı’nın yargı reformunun amaçlarına başarıyla ulaşması kolay olmayacaktır. Türkiye'de kurumsal düzeyde yargının bağımsızlığını garanti ettiği kadar yargıda evrensel ve Avrupa hukuk kuralların oluşturulması için temelden anlayış değişimi yaratacak bir reform sürecinin başlatılması gerekli gibi görünüyor. Avrupa’nın hukuki ve demokratik normlarını savunan kurumların, böyle gibi zor zamanlarda Türkiye ile yakın iş birliği içinde olması önemlidir." dedi.