PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan annesinin yüzde yüz Türk olduğunun söylenemeyeceğini ifade etti.
Kenya'da yakalanan Öcalan, Türkiye'ye getirilirken uçakta yapılan ilk sorgusunda, annesinin Türk olduğunu, ülkesini sevdiğini ve bir hizmet imkanı olursa yapacağını belirtmişti.
Damarlarında bir damla Kürtlük kanı olanların IKBY Başkanı Mesud Barzani başkanlığında düzenlenecek bağımsızlık referandumunda 'Evet' demesi gerektiğini söyleyen Öcalan, "Ağabeyim de tereddütsüz 'Evet' derdi" diye konuştu.
Rûdaw’ın sorularını yanıtlayan Osman Öcalan, kısaca şunları söyledi:
-Siz ve kardeşleriniz nasıl bir çocukluk yaşadınız?
Köyümüz mozaik bir bölgede yer alıyor. 1915’ten önce Ermeniler ve Asuriler bu topraklarda Kürtler ile birlikte yaşıyorlardı. Daha sonra gayrımüslim olanları Halep’e sürdüler. Onların yerine Arnavut, Balkan ve Balkanlarda yaşayan Türklüğü kabul etmiş diğer halkları yerleştirmişlerdi. Dolayısıyla çevre köyler Türkçe konuşurlardı. İşte biz de böyle bir bölgede, hali vakti bölge halkına göre iyice olan bir ailede büyüdük.
-Annenizin Türk olduğu oldukça yaygın bir söylenti. Bu gerçek mi?
Anneannemin aslen Türk olduğu söyleniyor. Belki Arnavut, belki de diğer halklardandır. Anneannemin Kürt olmadığını biliyorum. Öcalan Kenya’da yakalandığı zaman annemizin Türk olduğunu söylemişti. Fakat az önce de belirttiğim gibi bölgede toplumsal değişimler olmuştu. Balkanlardan gelip de Türk olduğunu iddia edenler vardı. Baba tarafım halis mulis Kürt, fakat anne tarafımda Kürtlük, Asurilik, Araplık ve Türklük var. Biraz karışık, belki annemin bir yanı Türk’tür. Bu durumda yüzde yüz Türk olduğunu söyleyemeyiz.
-Öcalan soyadı nereden geliyor?
Osmanlı Devleti, vakti zamanında bölgede Kürtlere ait verimli topraklara el koymaya çalışır. Bu sırada bölgede Türkler ve Kürtler arasında tartışmalar baş gösterir. Bu tartışma öyle bir yere varıyor ki bölgeye yerleştirilen Türkler, ‘Köye geldiğimiz zaman kadın ihtiyacımızı gidermek zorundasınız’ diyor. Dedem Hüseyin Ağa böyle bir şeyin ve Türk baskısının köyde bir daha yaşanmaması için harekete geçiyor ve bu uğurda kardeşi Abdi Ağa öldürülüyor. Bizimkiler de öç almak için harekete geçiyor ve o günden sonra “Mala Ocê” (Öc ailesi) olarak anılıyor.
-Siyasi yaşamınızda asla unutamam dediğiniz bir nokta var mı?
Tüm hayatım boyunca Mele Mustafa Barzani’ye yetişmek istedim. Bir liderin kardeşiydim ve güçlü bir etkiye sahiptim. Devrimin içinde bir sorumluluğum vardı. Ölümsüz Barzani hep yüreğimizdeydi, biz hep onunla olmak istedik, birçok kez önümüze seçenekler geldi. Biliyoruz ki PKK, ölümsüz Barzani ve onun hareketine karşı çalışmalar yürütmekte. Biz mücadele sırasında ona karşı hareket etmek istemedik. İçinde bulunduğumuz örgüt bizi ona karşı çalışma yapmaya mecbur bıraktı.
-Hayatınıza dair bir pişmanlığınız var mı?
Siyasi açıdan, 2000’li yıllarda savaş hala devam ediyordu ve siyasete ihtiyaç duyuluyordu, siyaseti ilerletemediğimiz için pişmanım. Bir diğer pişmanlığım da okul çağlarımda, babam bana harçlık olarak 50 bin vereceğine yanlışlıkla 500 bin lira vermişti. Kalanını ona geri vermem gerekiyordu fakat vermedim. Ve o da bunu fark etmesine rağmen sessiz kalmayı tercih etmişti. Keşke babama bunu yapmasaydım.
-Kesire Yıldırım ve Öcalan’ın evliliği medyada çok tartışıldı ve bunun üzerine birçok iddia var. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesire ve Öcalan’ın evliliği siyasi bir evlilikti. Bazıları Kesire’nin babası kötü biridir dediler, bundan dolayı Kesire de suçlanıyordu. Bu görüşü doğru bulmuyorum. Gördüğüm kadarıyla Kesire devrimci bir kadındı. Boşanmalarının altında farklı sebepler yatıyor. Herkes Apo’nun bir gün tasfiye edileceğini ve tasfiye edildiğinde yerine geçecek ismi tartışıyordu. Kesire, Öcalan’ın arkadaşıydı ve devrimde etkin olması bekleniyordu. Dolayısı ile Kesire’yi bertaraf etmek için uğraşıyorlardı. Kesire’yi bertaraf etmek için özel çalışma yürütenlerden biri de Cemil Bayık’tı ve onu hiç sevmezdi.
-Bir kitap yazdığınızdan bahsetmiştiniz. Kitap neyle ilgili?
Kendi penceremden gördüğüm PKK’nın gerçeklerini yazıyorum. İki bölümünü tamamladım ve bu kış bitirmeyi düşünüyorum. Kitabın ismi “Kürt Trajedisinde Bir Sayfa”. Türkçe yazdım.
-Türkiye’ye dönmek istiyor musunuz?
Bunu her zaman istiyorum. Oraya döndüğüm vakit siyasi çalışmalarıma başlayacağım, o zamana kadar da aktif siyasetin içinde yer almayacağım.
-Gelecek kaygısı taşıyor musunuz?
Her zaman bu korkuyu taşıyorum. Gizli düşmanlar Kürtleri birbirlerinden uzaklaştırmak için çaba sarfediyorlar. PKK yönetiminin içinde de muhalefet tohumları ekili. En büyük korkum da bir gün PKK’nın Kürtler arasında iç savaşa neden olmasıdır.
-Oy hakkınız olsaydı 25 Eylül’de ne derdiniz?
Ben yurtsever bir Kürt’üm. Her kim ki Kürt devletini kurarsa onun yanında yer alırım. Bugün KDP Kürt devletinin kurulması için öncülük ediyor. Başkan Barzani bu çalışmalara öncülük ediyor. Benim için önemli olan tüm Kürtlerin referanduma destek olmaları. Başkan Barzani tüm başkanlardan daha fazla bu çalışmanın altına imza atmayı hak ediyor. Barzani, en eski Kürt özgürlük hareketidir. Abdulselam Barzani’den başlayıp şimdiye kadar devam eder. Bazıları durumlarının iyi olduğunu söyler. Fakat unutmasınlar, bir zamanlar ekmek bile bulamıyorlardı. İran’dayken yiyecek ekmekleri yoktu fakat o zaman da Kürtlük davasından vazgeçmediler. Allah’a dua ediyorum: Yarabbi bu aileyi mağdur etme, her daim başarı ihsan eyle ki Kürt ve Kürdistan’a daha fazla hizmet etsinler. Kürt’üm diyenler, damarlarında bir damla Kürtlük kanı olanlar, sessiz kalmamalılar. Başkan Barzani’nin başkanlığında bağımsız Kürdistan’a ‘Evet’ demeliler. Zannımca bağımsızlık referandumunda evet oyu yüzde 80-85 dolayında olacak.
-Abdullah Öcalan referanduma ne derdi?
Öcalan referanduma tereddütsüz bir şekilde ‘Evet’ derdi, fakat eleştirilerinin ardından. Apo eleştirileri fazla olan biridir. Hiçbir şeyi eleştirisiz kabul etmez. Eleştirileri de 3 yıldır Başkan Barzani’yi sabote etmeye çalışanlara karşı olurdu.