Osman Ulagay*
Donald Trump, ABD’nin yükselişini engelleyen Washington’daki siyasi yapıyı bütünüyle yıkarak kendi düzenini kuracağını ve güçlü iradesiyle bütün vaatlerini gerçekleştireceğini vurguladı seçim kampanyası boyunca. O, güçlü ‘tek adam’ olarak hiçbir engel tanımayacak, her vaadini mutlaka yerine getirecekti.
Trump’ın ilk yapacağı işlerden biri 24 milyon Amerikalıyı ilk kez sağlık sigortasına kavuşturan “Obamacare” yasasını ilga etmek olacaktı. Yasamayla ilgili kararları Kongre’den geçirmenin kolay olmayabileceğini kendisine hatırlatanlara, her zamanki gibi kendinden emin haliyle, “Ben iş adamıyım, iş bağlamasını herkesten iyi bilirim, Kongre üyelerini ikna etmek benim için çok kolay olacak” cevabını veriyordu.
“Obamacare” yasasını ilga ederek yerine yeni bir sağlık yasası getirmeyi amaçlayan yasa tasarısı yeni Başkan’ın Kongre ile ilişkilerinde ilk sınav oldu. Geçen Cuma, yasanın Kongre’nin ilk kanadı olan Temsilciler Meclisi’nde oylanmasına dakikalar kala, Trump yasa tasarısının geri çekilmesini emretti ve oylama yapılamadı. Böylece oylamada hezimete uğramaktan kurtuldu Trump ama en önemli vaadini tutamamış oldu. Kongre’de “iş bağlamanın” sandığı kadar kolay olmadığını yaşayarak öğrendi. Kendi partisinin bazı temsilcilerini bile ikna edememiş, birçok Cumhuriyetçi milletvekili bu yasanın kaldırılmasına oy vermenin kendi seçim bölgesinde olumsuz karşılanacağını düşünerek Trump’a baş kaldırmıştı.
ABD’de başkanlık sistemi var ama demokrasi de var. Halkın oyuyla seçilen Başkan kendi yönetimini kuruyor ama her kararı kendi tercihine göre, kendi iradesiyle alma lüksüne sahip değil. Yasama ve yargının gücü Başkan’ın hareket alanını ve yaptırım gücünü yasalar çerçevesinde sınırlayabiliyor.
Bunun bir örneği de yargı alanında yaşandı. Trump’ın, ‘tek adam’ rejimi deklarasyonu gibi bir konuşma yaparak göreve başlamasından hemen sonra ilk el attığı konu, belirli ülke vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklayan bir Başkanlık kararnamesi yayınlamak oldu. Ancak bir eyalet yargıcı bu kararnamenin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek uygulanamayacağını ileri sürdü. Bunun üzerine Trump yeni bir kararname hazırlattı ama başka bir yargıç bunu da yeterli bulmadı. Trump bu yargıçlara karşı öfkesini kustu ama kararlarını dikkate almak zorunda kaldı. Burada önemli olan nokta ABD’de her hangi bir yargıcın, herkese gözdağı vererek ‘tek adam’ rolünü üstlenmek isteyen Trump’a karşı hukuku ve yasaları savunmaya cesaret edebilmesiydi.
Medyada seçim kampanyası boyunca Trump’a yöneltilen ağır eleştiriler azalarak değil artarak sürüyor. Trump ve ekibi, kendilerini eleştiren medyayı dışlamak ve aşağılamak için her yola başvuruyor ama meydanın etkisini azaltamıyor.
Bütün bunlar şunu gösteriyor: ABD’de demokrasinin kurumları, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi uyarınca kendisine düşen rolü oynamaya devam ediyor ve bir ‘tek adam’ rejimi kurmak isteyen Trump’a bu imkanı tanımıyor şimdilik. İşleyen bir demokraside toplumsal tepkilerin özgürce ifade edilebilmesi de keyfi bir ‘tek adam’ rejimi kurulmasını zorlaştırıyor.
Şimdi gözler borsalarda. Trump’ın seçimi kazanması sonrasında borsalarda satın alınan senaryoya göre, Trump ipleri eline alır almaz bürokrasiyi azaltacak, kapsamlı bir vergi reformuyla kurumlar vergisi oranını %35’den %20’ye indirecek, dev ABD şirketlerinin ülke dışında tuttukları fonları ABD’ye çekecek, büyük bir altyapı hamlesine girişecek ve bunu kamu harcamalarıyla destekleyecekti. Üstelik dünya ekonomisinden de olumlu sinyaller gelmeye başlamıştı. Bütün bu olumlu gelişmelerin ekonomideki büyümeyi katlaması ve ABD şirketlerinin karlarını patlatması kaçınılmazdı.
Borsalarda yeni bir yükseliş dalgası estirildi ve yeni rekorlara erişildi. Top artık Trump’taydı. Ancak büyük bir hızla icraata girişen Trump’ın tehditler savurması da istediklerini yaptırmasına yetmedi çünkü ABD’de demokrasi işliyordu ve ‘tek adam’ rejimi kurmak kolay değildi. Trump’ın sağlık yasası konusunda uğradığı başarısızlık şimdi diğer vaatlerini tutmasının da kolay olmayacağını düşündürüyor. Son bir hafta içinde inişe geçme sinyalleri vermeye başlayan borsaların buradan nereye gideceği ise merak ediliyor.
* Bu yazı ilk olarak Dünya gazetesinde yayımlanmıştır