*Osman Ulagay
Tam bir yıl önce, 26 Aralık 2017 günü bu köşede yer alan yazıda, dünya ekonomisinin 2017 yılında olumlu gelişmelere sahne olduğunu, Türkiye ekonomisinin de 2017 yılının üçüncü çeyreğinde %11.1 büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi haline geldiğini belirttikten sonra şunları yazmıştım: “Bu sonucun elde edilmesinde, dünya ekonomisindeki olumlu gelişmelerin yanı sıra, hükümetin ekonomiyi canlandırmak amacıyla gündeme getirdiği uygulamaların rolü belirleyici oldu. Hükümet yetkilileri kredi desteği ve diğer teşviklerin 2018 yılında da süreceğini ve hızlı büyümenin devam edeceğini söylüyor ama özellikle dış dünyanın ve finans çevrelerinin bu söylemi pek inandırıcı bulmadığı görülüyor. Türkiye’nin rekor büyümeyi çok yüksek bir enflasyon oranıyla sağlamış olması, cari açığının, yani dış finansman ihtiyacının hızla büyümeye devam etmesi ve ülkeyi yönetenlerin dışlayıcı söylemi dünyada tedirginlik yaratıyor.”
Türkiye’de ekonominin hangi anlayışla yönetildiğinin farkında olan ve uluslararası finans piyasalarının Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini bilen birinin 12 ay önce böyle bir uyarıda bulunması doğaldı. 2018 yılının ilk yarısında bu köşede yayınlanan yazılarda da, yakından izlediğim küresel piyasaların Türkiye ekonomisiyle ilgili kaygılarını ve uyarılarını yansıtmaya devam ettim. Örneğin “Türkiye’nin kırık hikayesi” başlığını taşıyan ve 14 Mart 2018’de bu köşede yayınlanan yazımda şöyle yazmıştım: “Türkiye’yi yönetenlerin, küresel piyasaların dikkate aldığı kurumlardan gelen uyarıları dikkate alacak yerde ‘biz sizi tanımıyoruz’ şeklinde ilkel tepkiler vermesi ve kendi yöntemlerinde ısrar etmesi dış dünyadaki Türkiye karamsarlığını daha da artırıyor.”
Başkaları da bu tür uyarılar yaptı ama 2018’de Türkiye’yi yönetenler yaklaşan seçimleri de düşünerek bildiklerini okumaya devam etti. Dünyadaki dolar bolluğunun azalmaya başladığı ortamda uluslararası finans çevrelerinden gelen uyarıları da dikkate almayarak ülkeyi bir döviz krizine sürüklediler. ABD ile ilişkilerde yaşanan gerginlik bu krizi daha da derinleştirdi. Türkiye, daha da ağır bir kur şoku yaşayan Arjantin ile birlikte anıldı, kötü şöhretiyle dünyaya ün saldı ve 2018 yılına damgasını vuran ülkelerden biri oldu.
Şimdi 2018 yılının sonu yaklaşırken dış dünyada yapılan değerlendirmelerde de Türkiye daha çok kötü şöhretiyle anılıyor. Örneğin Financial Times gazetesinin yaptığı yolsunu değerlendirmesinde, Türkiye ekonomisinin 2018’de bir tam bir “erime” yaşadığı belirtilerek, ülkenin bu duruma düşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizi “bütün kötülüklerin anası” ilan etmesinin de önemli rol oynadığı ileri sürülüyor.
Krizin doruğa tırmandığı noktada piyasalarla inatlaşmaktan vazgeçilip TC Merkez Bankası’nın nicedir beklenen radikal faiz artışını gerçekleştirmesine izin verilince ve bir krizden çıkış programı uygulamaya başlanınca Türk lirası değer kazanmaya başladı. ABD ile ilişkilerin düzelmesi de TL.nin bu kez en hızlı değer kazanan para haline gelmesine katkıda bulundu.
Ancak, yılsonu değerlendirmelerinin de gösterdiği gibi, Türkiye’ye acil ihtiyacı olan dış kaynağı sağlayabilecek olan uluslararası finans çevreleri, bugün gelinen noktada Türkiye’deki gelişmelere hala kuşkuyla bakıyor, atılan adımları ve alınan sonuçları dikkatle izlemeye devam ediyor. Türkiye’nin bu kritik noktada, kez yerel seçim kaygılarıyla mali disiplini bozma ve enflasyon cephesinde sonuç almadan faizleri aşağı çekme lüksünün olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor.
Bütün kural ve teamülleri çiğneyerek ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetmek isteyen Başkan Trump’ın, ABD ekonomisinin büyümesini hızlandırdığı ve borsaların bu yılın Ekim ayına kadar yeni rekorlar kırmasını sağladığı bir gerçek. Ancak on yıla yaklaşan büyüme sürecinin sonuna yaklaşıldığı izleniminin güçlenmesi ve ABD’de her kesimin ağır borç yükü altına girdiği ortamda ABD Merkez Bankası’nın(FED) faizleri artırmaya devam etmesi, borsalarda kendini besleyen bir satış dalgası yarattı. Buna çok öfkelenen Trump’ın FED’in bağımsızlığını hiçe sayan tweetler yağdırması ve Hazine Bakanı Mnuchin’in kimsenin beklemediği bir anda tatilini yarıda kesip bankaların likidite durumunun iyi olduğunu açıklaması kaygıları daha da artırdı. Borsaların Noel tatili öncesindeki düşüşü bütün zamanların rekorunu kırdı.
*Bu yazı ilk olarak Dünya gazetesinde yayınlanmıştır.