* Osman Ulagay
Başlıktaki soruya cevap ararken dünya ekonomisinden başlayalım.
Dört hafta önce, 16 Ekim günü bu köşede yer alan yazıda, IMF’nin yeni başkanı Kristalina Georgieva’nın dünya ekonomisinin gidişatıyla ilgili kaygılarını aktarmıştım. IMF Başkanı, dünya ekonomisinin “senkronize bir yavaşlama” yaşamakta olduğunu belirtiyor ve dünya ekonomisinin yüzde 90’ını etkileyen bu yavaşlamanın aşılması için gereken önlemlerin alınmasını istiyordu. IMF’nin 2019 ve 2020 için yaptığı büyüme tahminleri, gelecek yıl için iyimser olmanın da kolay olmadığını gösteriyordu.
Dünya ekonomisini izleyenlerin dikkate değer bulduğu hikaye buydu bir ay önce. Bu yıl rekorlara doymayan ABD borsaları ise bu karamsarlıktan fazla etkilenmeden ABD Merkez Bankası’nın (FED) Ekim ayı sonunda yapacağı toplantıya odaklanmıştı. FED’in gösterge faizini bir kez daha indirmesi ve tahvil alımlarını sürdürmesi, Avrupa Merkez Bankası’nın da genişlemeci politikayı sürdüreceğini açıklaması, ABD’den başlayarak birçok borsada yeni rekorların kırılmasına yetti. Şimdi gelinen noktada borsalardaki iyimserliğin yayıldığını ve dünya ekonomisinin yakın geleceği konusunda daha iyimser beklentilere yol açtığını görüyoruz. Karamsar hikaye yerini daha iyimser bir hikayeye bırakmış görünüyor.
Nobel ödüllü iktisatçı Robert Shiller yeni yayımlanan Narrative Economics adlı kitabında insanların inandığı hikayelerin ekonomiyle ilgili gelişmeleri nasıl etkilediğini anlatıyor. Hikayelerin gücü belli dönemlerde ekonomideki gelişmeleri önemli ölçüde etkileyebiliyor. Bu etkiyi güncel gelişmelerde de görmek mümkün.
Yaşananları iyimser bir hikayenin parçası olarak algılayanlar öncelikle olumlu gelişmelere dikkat çekerek haklı olduklarını savunuyor. Bunun bir örneğini şu anda yaşıyoruz. İyimser hikayeye inananlar, dünya ekonomisindeki ve ticaretindeki duraklamanın en önemli nedeni olan ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının uzlaşmayla sonuçlanacağını, bunun uzantısında dünya imalat sanayiinde gözlenen ciddi gerilemenin duracağını ve gerileyen özel sektör yatırımlarının canlanacağını, şirket karlarının da 2020’de yeniden artışa geçeceğini varsayarak 2020 yılının, karamsar hikayeye inananların resesyon beklentilerini boşa çıkaran bir yıl olacağını belirtiyorlar.
İyimser hikayeye bir katkı da IMF’nin de önerdiği genişlemeci maliye politikalarının 2020’den itibaren gündeme gelebileceği beklentisinden kaynaklanıyor. Eksi faizleri de gündeme getiren genişlemeci para politikalarının olumsuz etkilerinin daha çok tartışıldığı bir ortamda maliye politikalarının devreye girmesinin dünya ekonomisindeki canlanmaya önemli bir katkı yapacağı ileri sürülüyor.
Dünya ekonomisiyle ilgili öncü göstergeleri yakından izleyen Fulcrum Economics adlı kuruluşun baş ekonomisti Gavyn Davies de dünya imalat sanayiindeki gerilemenin son aylarda yerini yatay bir seyre bıraktığını, bu sektördeki özel sektör yatırımlarının da aynı seyri izlediğini belirtiyor. Ancak imalat sanayiinin yavaşladığı dönemde ekonomiyi ayakta tutan hizmetler sektöründeki son gelişmelerin bir yavaşlamaya işaret ettiğini hatırlatarak 2020 için iyimser hikayeler yazarken acele etmemek gerektiğini vurguluyor Davies. ABD-Çin ticaret savaşının mutlu sona varacağını varsaymak için erken olduğunu düşünenler de hayli fazla.
Ülkemizdeki duruma dönecek olursak, Türkiye ekonomisindeki gelişmelere yön verenlerin şu anda herkese kabul ettirmek istedikleri hikayenin “Türkiye ekonomisi köşeyi döndü” başlığını taşıdığını görüyoruz. Bu hikayede bu yıl ekonominin hemen her alanında olumlu gelişmelerin yaşanmakta vurgulanarak Türkiye’nin köşeyi döndüğü ve ekonomimizin yeni bir şahlanma dönemine girmekte olduğu belirtiliyor.
Ekonomimizde 2018’de yaşanan büyük depremden sonra bu yıl göreceli bir toparlanmanın yaşanmakta olduğu ortada. Ekonomimizin küçülmeye devam edeceğini öngören tahminler şimdi revize ediliyor. 2018 yılının her bakımdan bir çöküş yılı olmasının da etkisiyle, ekonomide yavaş da olsa bir canlanmanın belirtileri artarken enflasyonun baz etkisiyle %10’un altına inmiş olması ve cari açığın kontrol altında görünmesi, “Türkiye köşeyi döndü” hikayesine herkesi inandırmak isteyenlerin işini kolaylaştırıyor. Türkiye ekonomisinin 2020’de %5 büyüyerek yeniden şahlanacağı hikayesi de bunu tamamlıyor.
Ancak duruma daha gerçekçi bir gözle baktığımızda Türkiye ekonomisinin 2018’de derin bir kriz yaşamasına yol açmış olan yapısal sorunların hiç birinin çözülmemiş olduğunu ve daha da tehlikelisi, 2017’de büyüme rekoru kırdıktan sonra 2018’de Türkiye’yi krize sürükleyen “ne pahasına olursa olsun hızlı büyüme” saplantısının da hala etkili olduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir canlanma yaşaması için gerekli olan dış kaynağı sağlayabilecek olan uluslararası finans çevreleri de bu saplantının hayra alamet olmadığının çok iyi farkında.
*Bu yazı ilk olarak Dünya gazetesinde yayımlanmıştır.