Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu, Osmanlı Devleti sultanlarının 'halife' unvanı taşıdıkları halde Mekke'ye, hacca gitmediklerini hatırlatarak "1’i hariç. 36’ncı ve son sultan 115. İslam Halifesi Vahdettin Mekke’ye gitmiştir. 'Hacı olduğu' söylenebilir. Ama o da tahttan indirildikten sonra sürgün yıllarında gidebilmiştir. Bunu, 2005’te suikasta kurban giden eskiLübnan Başbakanı Refik Hariri’nin yeğeni ile dünkü sohbetimizde dinledim" dedi.
Güneri Cıvaoğlu'nun "Osmanoğulları hacca gitmezdi" başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Osmanlı sultanları “halife” unvanını taşıdıkları halde 500 yılı aşkın imparatorluk süresinde,Mekke’ye, hacca gitmediler. 1’i hariç. 36’ncı ve son sultan 115. İslam Halifesi Vahdettin Mekke’ye gitmiştir. “Hacı olduğu” söylenebilir.
Ama... O da tahttan indirildikten sonra sürgün yıllarında gidebilmiştir. Bunu, 2005’te suikasta kurban giden eskiLübnan Başbakanı Refik Hariri’nin yeğeni ile dünkü sohbetimizde dinledim. Genç bir kadın... Londra’da “Osmanlı Tarihi” üzerine doktora yapmakta. İstanbul’a da incelemeler yapmak için gelmiş. ...................... Murat Bardakçı da bu konuyu yazmıştı. “Siyasi ve askeri” kaygılar nedeniyle padişahlar hacca gitmezlermiş. Bunun yerine saray berberinin kestiği, gümüş leğende yıkanmış, buharlarla tütsülenmiş, mühürlü bir çekmecede bekletilmiş “Padişah saçları” hac kervanıyla önce Mekke’ye gönderilir, sonra da Medine’de Peygamber Hz. Muhammed’in mezarı yakınlarında bir yere gömülürmüş. ...................... Refik Hariri için de hatırlatma yapayım. Lübnan’ın önemli devlet adamlarından biriydi. Suikast davası bir türlü gerçeği ortaya çıkaramadı. Ama genel kanı “suikastın arkasında Hizbullah ve Suriye Başkanı Esad’ın olduğudur.” ...................... Osmanlı tarihi üzerinde derinleşmiş ve Arap kökenli bir entellektüelle sohbet keyifliydi. Ortadoğu haritasının yeniden çizilmekte olduğu şu günlerde “pencereler açtı.” Şöyle ki: ...................... “Tarihi bağlar, din kardeşliği, bir önceki başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kitabında savunduğu stratejik derinlikte Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki buluşma” gerçekleri ne derece yansıtıyor? Ne yazık ki... Bunlar daha çok Türkiye tarafından “öyle olduğu sanılmak istenen” şeyler. Osmanlı hakimiyeti noktalandıktan sonra Ortadoğu’da oluşan devletlerde “milliyetçilik duygularını kuvvetlen-dirmek” rüzgârları estirilmiş. Okullardan başlayarak bir “Osmanlı istilası” anlatımları “karşı psikoloji” oluşturmuş. Ardından “Arap milliyetçiliği” rüzgârları esmiş. Arapların kendi içlerine kapanmaları, kendilerinden olmayanları ötekileştirdiği yıllar. ...................... Ortadoğu’da bir “Kürt devletleri konfederasyonu” planı bilinmeyen şey değil. Fakat... O topraklarda Kürtlerin yanı sıra Araplar da yaşamakta. Hatta bazı bölgelerde Arap nüfus daha büyük. Peki... Araplar, Kürtlere sıcak mı? Örneğin... Selahattin Kürt beyiydi. Haçlılar karşısında İslam’ın en büyük komutanı olarak tarihe geçmiştir. Kutsal şehir Kudüs’ü Hıristiyan haçlılardan o kurtarmıştır. Bu ve bunun gibi simgelerin günümüze etkisi nedir? Dinlediğime göre bütün Araplar için Selahattin çok sevilen, sayılan bir isim. Ama... Arap eğitiminde “Selahattin’in Kürt olduğu” okutulmuyor. “Real politik” gereği Araplar kendilerinden olanların Suriye ya da Irak’ta “edilgen” hale getirilmelerini içlerine sindiremez. Zorlama halinde zaten karışık olan durum daha da çetrefilleşir. ...................... Peki... Dinin siyaset üzerindeki etkisi? Abdülhamid İngiliz büyükelçisine “Benim topraklarımda 50 - 60 milyon Müslüman’a hükmediyorum. Ama sizin hükmettiğiniz sömürge topraklarında benim halifeliğime bağlı 300 milyon Müslüman var” demiş. İngiltere üzerinde bu gerçeğin uzun süre caydırıcı olması doğal.