T24 - Cengiz ÖZDEMİR Liyakatin Sadakatla Ölçüldüğü Asri Zamanlar ve 7-8 Hasan Paşa ÖrneğiErgenekon tutuklamaları nedeniyle ordudaki muvazzaf generallerin diken üzerinde olduğu şu günlerde II. Abdülhamit döneminde yaşanan sıradışı bir sadakat- liyakat hikayesini hatırlayalım. Osmanlı tarihinin belki de en karanlık olaylarından biri Abdülaziz'in tahttan indirilip yerine önce V. Murat'ın sonra da II. Abdülhamit'in tahta çıkarılma olayıdır. Abdülaziz'in tahttan indirilme nedeni basittir. Osmanlı iflas eder ve memorandum'a gider. Borçlarını tahsil edemeyeceğini anlayan Galata bankerleri ve onların patronu durumundaki yabancı bankalar bir saray darbesiyle önce Abdülaziz'i tahttan indirirler ve yerine yarı deli V. Murat'ı çıkarırlar. V. Murat paranoyak davranışlar gösteren bir meczuptur. O kadar ki biat töreninde huzura çıkan yabancı elçileri görünce tahtın arkasına kaçıp "bunlar beni infaz etmeye gelmiş" diye ağladığı söylenir. Bu şekilde işlerin yürümeyeceği anlaşılınca geçmişten beri Galata Bankerleriyle arası daima iyi olan Abdülhamit Midhat Paşa'nın da desteğiyle tahta çıkar. Midhat Paşa'nın Abdülhamit'ten talebi ise Kanun-i Esasinin ve meşrutiyetin ilan edilmesidir. Midhat paşanın desteği ile tahta çıkan Abdülhamit 5 yıl sonra onu Taif'e sürdürecek ve orada bir suikastın hedefi haline getirecektir.
Bu sırada Sultan Abdülaziz'in de sarayda hapsedildiği odada bir makasla her iki bileğini birden (!) keserek intihar ettiği ilan edilir. Osmanlı da hal edilmiş (iktidardan zorla indirilmiş) sultanlar için ayrıca türbe yapılmaz. Abdülhamit'in hal ettiği Abdülaziz ile İttihatçıların hal ettiği Abdülhamit şimdi büyük dedeleri II. Mahmut'un yanında yatıyorlar.
Bu sırada patlak veren 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşını (93 Harbi) bahane eden Abdülhamit hem meclisi hem de Anayasayı askıya alarak İstibdat rejiminin fitilini ateşledi. İlk yaptığı tüm meşrutiyetçileri sürgüne ya da yurt dışı görevlere yollamak oldu. Çengelköy'deki güzelim Sadullah Paşa yalısının sahibi olan Berlin elçisi Sadullah Paşa'nın trajedisini meraklılarına bırakıyorum. O dönemi anlamak için güzel bir insan hikayesidir.
Bu sırada İstanbul'da bulunan gazeteci Ali Suavi önderliğindeki bir gurup Arnavut muhacir (bunlar Balkanları silip süpürerek Yeşilköy'e dek inen Rus ordularının önünden kaçan ve İstanbul nüfusunu ikiye katlayan balkan muhacirleridir) bir gece Çırağan sarayına sandallarla yanaşarak baskın verirler. Amaçları Abdülhamit'i tahttan indirip yerine yeniden V. Murat'ı geçirmektir.
Bu sırada Beşiktaş karakol komutanı olan Hasan Ağa gürültüler üzerine koşarak saraya girmiş eline geçirdiği bir odun ile baskıncıların elebaşı Ali Suavi'nin başını ezerek öldürmüştür. Arkadan gelen muhafızları da cesaretlendirerek baskıncılar oracıkta katledilmiş ve yarı deli V. Murat bu katliamdan sonra bir daha hiç düzelememiştir.
(Çırağan Baskınının Avrupa basınında yayınlanmış bir İllüstrasyonu)
Hasan Ağa'nın maceracı kişiliği, sadakati ve gözü pekliğinden etkilenen II. Abdülhamit ona Paşa'lık (General) rütbesi verir ve muhafız alayının başına geçirir. Hasan Ağa paşa olmuştur olmasına ama önemli bir problem vardır. Kendisi okuma yazma bilmez ! Ancak devlet işlerinin yürümesi için imza atması gerekmektedir ve imzasını Arapça yedi (٧) ve sekiz (٨) rakamlarını yan yana getirerek atar. Yedi ve Sekiz okunuşta Han ve Nun şeklinde okunur. Böylece Hasan çıkar ortaya.
Abdülhamit'in istibdat yıllarında önüne gelen her jurnali değerlendirmiş, Beşiktaş karakolunu sorgu merkezine çevirmiş, adı oduncu paşa'ya çıkmıştır. Özellikle Ramazan ayında yemek yiyip içki içenleri bayıltıncaya kadar dövdüğü rivayet olunur. Hatta Beşiktaş Jimlastik Klübü'nün ilk kurucuları da onun rahle-i tedrisatından geçerler ve idmanlarına bir süre ara vermek zorunda kalırlar (Falaka sonrası nekahat).
(7-8 Hasan Paşa)
Kendisinin Beşiktaş Abbas Ağa parkında bir köşkü ve Çarşı içinde de 7-8 Hasan Paşa fırını vardır. İstanbul'un en eski ve en otantik fırınlarından birisidir. Fırını şu an Ahmet Çakar'ın amcasının işlettiği rivayet olunur. Fırından girdiğinizde tam karşınıza çıkan sert bakışlı fotoğraf Hasan Paşa'ya aittir. Ayrıca Kanlıca'da Paşa olduktan sonra kendine bir de yalı yaptırmıştır. Kendisi 1905 de öldükten sonra karısı tarafından bir bakkala satıldı. Bir kaç kez al değiştirdikten sonra en son Abdi İbrahim İlaç Fabrikalarının sahibi Nezih Barut tarafından 20 Milyon liraya 2009 da satın alındı.