Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, ismini vermediği bir komutanın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin öncülüğündeki Fırat Kalkanı Harekâtı'yla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adına IŞİD'den kurtarılan El Bab'ın ÖSO unsurlarınca terk edileceğini söyledi. Öztürk komutanın ifadelerini Sözcü gazetesinde "Rakka'dan çıkarılan IŞİD militanları yeniden El Bab'a girmeye kalkışacak. ÖSO askerleri de El Bab'ı büyük ölçüde boşaltacak. Böylece askerimizle IŞİD'çileri karşı karşıya getirecekler. Sonra, ‘Böyle olmuyor' denilip, YPG'yi devreye sokacaklar” sözleriyle anlattığı yazısı şöyle devam ediyor.
Duayen diplomatlar, “Ortadoğu bir bataklıktır. Giren kolay kolay çıkamaz” der. Suriye bir dönem bölücü terör örgütüne kucak açan, kamp yerleri tahsis eden, teröristlerin lojistiğini karşılayan bir ülkeydi. Tüm hesabı Türkiye'yi su anlaşmasına zorlamaktı. Ülkemizde terörü tırmandırmak adına 15 Ağustos 1984'de Eruh ve Şemdinli ilçeleri, Suriye istihbaratının emriyle basıldı. Baskın emri, Suriye gizli servisi El Muhaberat'ın önemli isimlerinden Mervan Zirki aracılığıyla Abdullah Öcalan'a bildirilmişti. Eruh Jandarma Komutanlığı Bölük Yazıcısı Er Süleyman Aydın ilk şehidimizdir. Bugün sadece şehit asker sayısı 6 bin 44'e ulaştı.
Aynı gün çok sayıda askerimiz şehit edildiğinde haber gazete ve televizyonlarda geniş yer alıyor ama bir şehit, iki, üç şehit olduğu zaman bunlar yeterince duyulmuyor. Bu yılın ilk altı ayında 135 asker, 27 polis, 10 güvenlik korucusu olmak üzere 172 şehidimiz var. AKP döneminde en çok şehidimiz geçen yıl oldu. 723 güvenlik görevlimiz şehit edildi. Fikir vermesi açısından hatırlatayım, terörün en azgın dönemi olan 1992 yılında şehit sayımız 629'du. 1993 yılında 715'di. 1994'de bin 145 şehidimiz oldu. 1996 yılında 608, 1997 yılında bu sayı 518 olarak kayıtlara geçti.
Yine örnek vermeye devam edelim: AKP'ye “terörsüz bir Türkiye” teslim edilmişti. Terörle mücadele gevşetilince 2006 yılında 111 şehidimiz varken, 2007 yılında sayı 146'ya çıktı. 2008 yılında 171'e yükseldi. 2010 yılında şehit sayımız 106'ydı. 2014 yılında 114 şehit verdik. Yani, son yıllardaki şehit sayımız, neredeyse bu yılın ilk 6 ayındaki şehit sayımızdan fazla.
Hükümete yakın gazetelerde Türk askerinin Afrin'e girmek için hazırlık yaptığı belirtiliyor. Harekatın adını da “Fırat Kılıcı” olarak açıklıyorlar. Bölgedeki askeri kaynaklara sorduğumda, “Ne Afrin'i, ne girmesi, ne Fırat Kılıcı” diyorlar. Ankara'dan yükselen “Asarız, keseriz” sözleriyle bu işler yürümüyor. Sıcaklığın 50 dereceye yaklaştığı bir ortamda harekatın zorluğu da ortada. Hatırlayınız El Bab'dan sonra askerimiz Münbiç'e, Rakka'ya girecekti. Ne oldu peki?
Bölgede çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye, Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) destekliyor, IŞİD'e karşı ortak mücadele yürütülüyordu. Bunları eğitiyor, silahlandırıyorduk. Bölgeden aldığım son bilgiler, bu insanlara güvenilmemesi gerektiğini söyleyenleri haklı çıkardı. ÖSO'nun, aralarında komutanları da dahil çok sayıda silahlı adamı askerimizi sattı ve parayı verenlerin saflarına geçti. ÖSO denilenlerin bir kısmı PKK'nın Suriye kolu olan YPG saflarına katıldı. Kimisi Suriye rejiminin yanına geçti. Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı, El Bab'da bayram namazı kıldı. Sonra, minbere geçip konuştu. Orada, Türk askeri vardı ama ÖSO'nun askerleri niçin yoktu? Bu da, askerimizin giderek yalnızlaştırıldığını gösteriyordu. Açıkçası, ÖSO'nun askerleri, bir anda toz olmaya başladılar. Aynı ÖSO'nun, askerimizin aldığı köyleri, para karşılığı daha sonra İŞİD'e sattığını bu köşede duyurmuştum.
Suriye'de bugün yaşananları “oyun içinde oyun” olarak niteleyen bölgedeki bir komutan, “Rakka'dan çıkarılan IŞİD militanları yeniden El Bab'a girmeye kalkışacak. ÖSO askerleri de El Bab'ı büyük ölçüde boşaltacak. Böylece askerimizle IŞİD'çileri karşı karşıya getirecekler. Sonra, ‘Böyle olmuyor' denilip, YPG'yi devreye sokacaklar” diyor.
Gerçek olan durum, ABD'nin, PKK'nın Suriye kolu olan YPG'yi desteklediğidir. Silahlandırıyor, eğitiyor, kendi plan hedefleri doğrultusunda kullanıyor. YPG de, bu durumdan ve önemli kazanımlarından memnun. ABD'nin, orada bir Kürt devleti kurma projesi adım adım ilerliyor.
Asayiş Kolordu Komutanlığı yaptığı için emekli Orgeneral Çetin Doğan, Güneydoğu'yu, Irak ve Suriye'deki gelişmeleri yakından izliyor. 4.5 yıl cezaevinde yatan, hâlâ davaları sonuçlanmayan Çetin Doğan, geçirdiği önemli ameliyattan sonra uzun süre bastonla yürüyebildi. Bastonu attı ama bugün yürüyüş hızı saatte ancak 2 kilometreye ulaşabiliyor. Sağlık durumunu öğrendikten sonra, bölgeyi çok iyi bilen Doğan'a, Türkiye'nin ne yapması gerektiğini sordum. Şunları anlattı:
“Suriye ile ilgili olarak yapılması gereken süratle mevcut rejimle anlaşmaya varılmasıdır. Türkiye, politikasında açık, net ve şeffaf olmalı. Politikalarda radikal değişim yapmalı. Mevcut Suriye rejimiyle, İran'la çıkarımız aynı. Kürt devletinin kurulmasına karşıyız. Arap ülkelerinin tamamıyla da politikamız uyuşur. ABD ile ilişkilerimiz iyi değil. Rusya'nın güveni sarsılmış. İran'la, Irak'la ilişkiler limoni. Daha vahim gelişmeleri önlemek için iyi doğru kararlar alınmalı ve uygulanmalı.” Boş konuşmalarla, “Asarız, keseriz” demekle olmuyor. İçte adalet arayanlar yollara dökülmüş, dışarıda “dost” bildiğiniz ülke kalmamış. Sahi, ülkemizi nereden nereye getirdiniz öyle?