Cumhurbaşkanlığı yarışının en genç ismi HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş, "Adaylığım otoriter liderliğe alternatif; 2015’te anamuhalefete, 2019’da iktidara talibiz" dedi,
"Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %10'un üzerinde oy alırsam barajı anlamsız kılacak" diyen Demirtaş, "Hükümetin baraj konusunda ısrar etmesinin bir anlamı kalmayacak, hatta belki de hükümet resmen barajı düşürmeyi kabul edecek" ifadesini kullandı.
Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Demirtaş'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
- Sanki Selahattin Demirtaş ismi HDP içinde en başta kararlaştırıldı ama bazı pazarlıklardan sonra açıklandı gibi bir algı ve bunun üzerinden bir tartışma doğdu.
Hayır, Selahattin Demirtaş ismi HDP’de başından beri yoktu. Aslında ben eşbaşkan adayı bile olmayacağımı, başka türlü partime hizmet edeceğimi açıklamıştım. Fakat gidilen yerlerde en çok kabul görülen, en çok beklenti içinde olunan isim oldum. Böyle bir durum çıkınca görevden kaçmayacağımı belirttim. AKP’nin adayının Çankaya’ya çıkmakla birlikte otoriter bir liderlik hesabı içinde olması alternatif bir demokrasi gücünün şekillenmesi ihtiyacını doğurdu. Benim ismimin şekillenmesi biraz o tartışmalardan doğdu. Önce ‘AKP’ye karşı aday çıkarmayacaklar, çıkarırlarsa zayıf bir aday çıkaracaklar’ dediler. Bir sürü spekülasyon yapıldı. Ben aday olduktan sonra da bu sefer AKP’nin değirmenine su taşımak için oldu dediler.
- Kürt siyasi hareketi hükümetle böyle bir anlaşma olmadığını kanıtlamak için de sizin isminizde ısrarlı olmuş olabilir mi aynı zamanda?
Tek başına, gerekçesi ortada bir anlaşma olmadığını göstermek için değil. Zaten bir anlaşma yoktu ama güçlü bir profille yüksek oy alma, hatta kazanma iddiasıyla aday göstermek bu emek, özgürlük, demokrasi kavramlarına ne kadar değer verdiğimizin göstergesidir.
- Tabii ki her adayın kazanma iddiası vardır. Ama bir yandan rakamlar da ortada. Kamuoyu araştırmaları sizin yüzde 10’nun üzerine çıkabileceğinizi gösteriyor. Sizin ilk tur için gerçekçi beklentiniz yüzde kaç oy? Ekmeleddin Bey mesela yüzde 55 alacağını iddia ediyor.
Ben çok daha mütevazıyım. Yüzde 50 artı 1 alayım yeter diyorum. Bütün kampanya boyunca savunacağım ilkelerin Türkiye genelinde desteklenmesini çok önemsiyoruz. Ne kadar oy alacağım kadar nerelerden oy alacağım da çok önemli olacak. Hedefimiz Karadeniz’den de, Akdeniz’den de, İç Anadolu’dan, Trakya’dan da yeteri kadar oy alabilmektir. Seçilememe ihtimali her aday için geçerlidir. Seçilemesem bile bu düşüncelerin toplumda küçümsenmeyecek bir destek gördüğünü göstermek istiyoruz.
- Bugüne kadar partiniz yüzde 10’luk ülke barajını aşamadı. Eğer siz aday olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10’nun üzerine çıkarsanız bunun Türkiye siyasetine yansıması nasıl olur?
Bir defa barajı anlamsız kılacak. Hükümetin baraj konusunda ısrar etmesinin bir anlamı kalmayacak, hatta belki de hükümet resmen barajı düşürmeyi kabul edecek. Ama düşürmese bile Türkiye’de sadece Kürtlerin değil, Türk demokratların, Alevilerin, kadın ve çevre hareketlerinin, inanç hareketlerinin birleşerek rahatlıkla bir muhalefet gücünü, anamuhalefeti oluşturabileceklerini Türkiye görmüş olacak. Şu anda anamuhalefet görevini CHP yürütüyor ve bunu layıkıyla yaptığını biz düşünmüyoruz. Zannediyorum CHP’ye gönül vermiş insanların bir kısmı da böyle düşünüyor.
- Anamuhalefete talipsiniz yani?
Evet, ilk seçimde biz anamuhalefet pozisyonuna gelebiliriz. Bu artık bizim açımızdan zor değil. Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacağımız oylar ve göstereceğimiz başarı da bunu teyit edecektir. Bu 2015 için büyük bir fırsattır ama asıl hedef tabii ki AKP’ye alternatif güçlü bir demokratik iktidar gücü haline gelmek. Belki 2015’te bunu başaramayabiliriz ama bu hareket böyle devam ederse 2019 seçimlerinde bu hareket kesinlikle AKP yerine iktidara gelecek tek alternatiftir.
- Erdoğan ve İhsanoğlu geçen hafta Cumhurbaşkanlığı için vizyonlarını açıkladı. Siz de yarın İstanbul’da benzer bir toplantıyla açıklayacaksınız. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak nasıl bir Türkiye öneriyorsunuz?
Biz yeni bir Türkiye yaratma iddiasında değiliz. Var olan Türkiye’yi yönetime taşıma iddiasındayız. Aslında demokratik bir ilişki içinde kardeşçe yaşamaya hazır güzel bir Türkiye var. Sokakta, mahallede bu duygu var. Biz bunu siyasete taşımak istiyoruz. Yukarıdan aşağı toplumu şekillendirme ya da toplumsal mühendislik yapma projemiz yok. Biz seçilirsek ‘yepyeni bir sayfa açılacak’ gibi insanları kandırmaya dönük bir söylememiz asla olmayacak. Yeni bir devlet, yeni bir yönetim anlayışı kurmaya çalışacağız. Yoksa yeni bir toplum inşa etmeye gerek yok. Toplum doğrudur, yanlış olan devlettir.
- Yeni bir devlet ile ne kastediyorsunuz o halde?
Bir defa güçlü devlet derken Türkiye’de hep otoritesi güçlü, ordusu güçlü devlet, baskı mekanizmaları güçlü devlet, cezalandıran devlet, öfkeli devlet, döven devlet olarak algılandı. Oysa bunların hiçbiri artık değişen dünyada güçlü devleti ifade etmiyor. Bunların hepsi diktatörlük anlayışını tarif eden kavramlardır. Halbuki biz yetki olarak daha küçük devlet, insanın toplumun hakkını önceleyen devlet, kutsal değil hizmetkâr devlet, yetkilendirme açısından merkezi değil ademimerkeziyetçi yerel yönetimlerin güçlü olduğu, belediye meclislerinin yetkilerinin arttırıldığı devletten bahsediyoruz.
- Bu devlet tarifinin içinde kimlikler nerede duruyor?
Herkesin kimliğine saygı duyan yeni bir devlet modeli öneriyoruz. Diğerleri tekçi kimlikler üzerinden millet tarifi yapıyorlar. Yetkileri arttırılmış başbakan, yetkileri arttırılmış cumhurbaşkanı değil, tam tersine yetkileri azaltılmış bir devletten bahsediyoruz. O nedenle de diğer iki adaydan tümüyle başka bir tablo çiziyoruz. Devletin demokratikleştirilmesi Türkiye’nin en acil ihtiyacıdır ve bu cumhurbaşkanı seçimiyle gerçekleştirilebilecek bir durum. Eğer cumhurbaşkanı demokrasiyi inşa edebilecek bir zihniyete sahip olursa, bunu Çankaya’dan başlayarak bütün devlet mekanizmalarına sirayet ettirmek mümkün olabilir. Biz yeni bir toplum tarifi yapmak istemiyoruz, buna ihtiyaç yok. Toplumun kimlikleri var, herkesin birden fazla kimliği var. Bu kimlikler arası eşitliği, kardeşliği birlikte yaşamayı nasıl güçlendirebiliriz? Cumhurbaşkanlığı makamı buna nasıl hizmet edebilir? Temel vizyonumuz bu olacak. Bununla ilgili somut önerilerimiz tutum belgemize yansıyacak. - Tutum belgenize yansıyacak en somut öneriniz nedir?
Örneğin biz ‘cumhur meclisleri’ önereceğiz. Cumhurbaşkanı karar alırken sivil toplum örgütleri, kadın, çevre örgütleriyle istişare edecek. Türkiye’nin her yerinden gelecekler, belki iki ayda bir cumhurbaşkanıyla bir araya gelecekler. Cumhurbaşkanı Alevileri doğrudan dinleyecek mesela, ya da kadınları, ya da Ermenileri, Nusayrileri, Şiileri, Arapları dinleyecek. Toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği bir cumhur meclisiyle birlikte politika üretecek. Ama cumhur meclisiyle istişareyle de yetinmeyecek, bütün bu kesimlerin yaşam alanlarına gidecek. Onlara dokunacak, temas edecek, hissederek, görüş ve önerilerini dikkate alarak kararlarını oluşturacak. Tek başına MGK’ya gidip oradakilerle tartışarak karar almayacak. Bu çok devletçi bir yaklaşım. Halkçı yaklaşım, halktan görüş alarak o kararların alınmasıdır. Tutum belgesinde bunları daha net ortaya koyacağız.
- Başbakan Erdoğan’ın parlamenter sistemle bir sorunu var, net olan şu ki eğer seçilirse başkanlık benzeri bir formüle gitmek isteyecek. Sizin parlamenter sistemle bir sıkıntınız var mı?
Hayır, model olarak önerdiğim şey aslında demokratik parlamenter sistemdir. Fakat denge ve denetleme mekanizmalarıyla çok daha güçlendirilmiş bir demokratik parlamenter sistemden söz ediyorum. Yetkilerinin önemli bir kısmı da yerelde olmalı. Bu parlamenter sistemin güçlü bir demokrasi ayağının oluşturulması anlamına gelir. Başkanlık sistemi Türkiye’de en çok kaygı uyandıran tartışmadır. Hele Sayın Erdoğan’la birlikte tartışıldığında toplumun geniş kesimlerinde tedirginlik uyandırıyor. Biz demokratik parlamenter sistem içinde yeni bir model arayışındayız.
- ‘Evet, Demirtaş gibi güçlü bir ismi aday gösterdiler ama eğer kendisi ikinci tura kalamazsa zaten Kürtler bir blok halinde Erdoğan’a oy verecekler’ şeklindeki yaygın kanaat karşısında ne dersiniz?
Evet bunu ben de okuyorum, izliyorum. Seçmenin blok halinde hareket edeceğinin ne Tayyip Bey, ne de Ekmeleddin Bey açısından bir garantisi yok. Birinci turda da, ikinci turda da herkesi şaşırtan sonuçlar çıkabilir. Bence insanlar sandığa giderken blok halinde hareket etmek yerine, biraz daha gelecek kaygılarıyla ve cumhurbaşkanı seçmekle aslında yeni sistemin oluşumuna katkı sunduğunu hissederek doğru tercihlerde bulunacak.
- İkinci turda siz olmazsanız HDP kesinlikle kimseyi işaret etmeyecek mi?
Hayır asla. Eğer ki düşük bir ihtimal, ama biz ikinci tura kalamazsak hiçbir aday için asla çalışmayacağız, hiçbir adaya seçmenimizi yönlendirmeyeceğiz. Bu, açık net biçimde ilan ettiğimiz ilkesel bir tutumdur.
- Boykot söz konusu olur mu?
İkinci tura kalamazsak bu boykot mu olur başka şey mi olur ancak o ihtimal ortaya çıktığında değerlendirebiliriz. Bugünden bunu değerlendirmenin hiçbir anlamı yok.
- Kürtlerin ikinci turda kime oy vereceklerinin garantisi yok dediniz. Peki Ekmeleddin Bey profilindeki birisi de Kürtlerden oy alabilir diyebiliyor musunuz?
Benim bunu değerlendirmem doğru olmaz, çünkü ben de adaylardan biriyim. Aday olmasaydım kesinlikle bu konudaki düşüncelerimi açık açık ifade ederdim. Fakat ne söylesem bir aday olarak sübjektif bir değerlendirme yapmış olacağım. Barış politikasının siyasette ve halkta bir karşılığı olduğunu düşünüyorsa insanlar o zaman her zaman daha fazla barış siyaseti yapsın. En çok barış için biz uğraşacağız mesajını versin. Tayyip Erdoğan’dan daha ciddi bir barış politikası ortaya koymak zorundadır. Barışı destekleyecek insanların kim doğru bir barış politikası sürdürürse ilgi göstereceğini düşünüyorum.
- ‘Yeni devlet’ meselesi üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Zira Türkiye’de geniş çevrelerin tarihsel korkuları var; Kürtler bağımsızlık ve toprak peşinde varsayımı üzerine kurulu bir kaygı. Bugün Irak Kürtlerinin bağımsızlıktan bahsettiği bir ortamda sizin Türkiye içindeki pozisyonunuz nedir?
Bu soruyla çok uzun yıllardır muhatap oluyoruz. Benim Cumhurbaşkanlığı adaylığım aslında birlikte yaşama isteğinin en somut göstergesidir. Eğer Kürtler de bana oy vererek desteklerlerse, demek ki Kürtler bu ülkeden ayrılalım, sınır çekelim, artık bir arada yaşamayalım duygusu içinde değiller. Çünkü Türkiye’nin cumhurbaşkanı herkesin cumhurbaşkanıdır. Buna aday olan kişi ülkeyi bölmek içim aday olmaz. Ülkede birliği daha da güçlendirmek için görev yapar. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı yarışında benim gibi bir profilin olması bütün bu umutları çoğaltan bir gelişmedir. Türkiye’de ötekileştirilmiş, yok sayılmış bir kimliğin cumhurbaşkanı adayı olarak o makama talip olması, bütün ezilen kimlikler açısından da bir moraldir. Biz bu ülkede halen birlikte yaşayabiliriz duygusu demek ki kaybolmamış hissiyatını güçlendirmiştir.
- Batı’daki bu kaygılar nasıl giderilir peki?
Türkiye’de demokratik standartlar arttıkça herkesin bu ülkeden ayrılmamak için daha fazla çaba sarf ettiğini görmekle giderilir bu kaygılar. İnsanlar neden ülkenin bölünmesinden kaygılılar? Çünkü ülkede halen adaletsizlik olduğunu hissediyorlar. Bu adil olmayan ortamda birileri bundan yararlanarak ülkeyi bölebilir diye düşünüyorlar. Oysa bu ayrımcı durum ortadan kalkarsa ne Türk’ün ne Kürt’ün aklına bölünme isteği ya da kaygısı gelmeyecek. Bu kaygıları besleyen Kürtler değil, bu adaletsiz ortamdır. Gezi’den dolayı da Batı’daki insanlar artık iyi biliyor ki bu devlet adil bir devlet değil. Demokratik olmayan bir devlette Kürtler gibi nüfus yoğunluğu olan bir siyasi güç ülkeyi her an bölebilir, çünkü demokratik olmayan bir devlet altında yönetiliyorlar. Kaygıyı, korkuyu besleyen budur aslında. Bu kaygının ortadan kalkmasının tek yolu da daha fazla demokrasidir. Ben de ona talibim işte. Kürtler aslında Türkiye’yi demokratikleştirmek için güç ve destek veriyorlar. Birlikte yaşamayı daha mümkün hale getiren bir hamle yapıyorlar. O kaygılar böyle ortadan kalkar, yoksa benim yemin etmemle o kaygıların ortadan kalkmayacağını biliyorum.
- Biz bunları konuşurken Mesud Barzani’nin öngördüğü gibi Irak Kürtleri bir referandumla bağımsızlık ilan ederse, sizin açınızdan dengeler değişir mi?
Hayır. Sonuçta Türkiye’nin komşuları arasında bağımsız bir Kürt devleti oluşmuş olur. Türkiye’nin bu bağımsız yeni ülkeyle doğru ilişkiler geliştirmesi, son yıllarda artan ekonomik ve sosyal faaliyetlerini daha üst seviyeye çıkarması Türkiye’nin yararına olur. Bu, Türkiye’nin zararına bir gelişme gibi okunmamalı. Sonuçta oradaki halk eğer böyle bir karar veriyorsa, referandumdan böyle bir sonuç çıkıyorsa, Türkiye’nin yeni bir boğazlaşmaya, kanlı bir etnik çatışmaya yol açmadan Kürtlerin oradaki kararına saygı duyması daha doğru olur. Türkiye’nin ortaya çıkacak böyle bir devleti tanıması faydalı olur.
- Abdullah Öcalan sizin adaylığınızdan memnun mu?
Şöyle söyleyeyim; bu konuda hiçbir şekilde isim önerisi de yapmadı. Aslında isim önerisi yapma hakkı da var, sonuçta kendisinin böyle bir siyasi ağırlığı var. Bir isim önerebilirdi ama yapmadı. ‘İnsanlar hangi ismi öneriyorsa halk o ismin etrafında kenetlenmelidir, benim düşüncem budur, bunun dışında Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etmem söz konusu değil’ dedi.
- İlginç değil mi bu? Öcalan’ın belki de ilk defa isim zikretmediği bir seçim bu. Cumhurbaşkanlığı seçimi sayesinde Kürt siyaseti üzerindeki vesayeti atmış mı oluyor?
Ben Sayın Öcalan’la ilgili çok önyargılar olduğunun farkındayım. Bizimle ilgili önyargılar var ama onunla ilgili bizim belki 10 katımız önyargılar var. Fakat kendisine çok haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Sekiz defa İmralı Adası’na gidip kendisiyle görüşmüş biri olarak şunu söylüyorum; bugüne kadar demokratik siyaset alanına, partilerimize ‘bu bir talimattır, bunu yapacaksınız’ şeklinde bir tutumu asla olmadı. ‘Öneri yapıyorum, düşüncem budur, takdir partinizindir’ şeklinde düşüncelerini hassasiyetle ifade eden bir kişinin Kürt siyaseti üzerine vesayet kurduğunu, asıl parti liderinin o olduğu ithamları ona haksızlık olur. İlk defa müdahale etmediği seçim algısı da çok doğru değil. Ama seçimlerle ilgili öneri yaparsa önerisinin her zaman bir ağırlığı olur, ciddi tartışılır. O 40 yıldır Ortadoğu’da mücadele etmiş, siyaset yürüten, önemli bir liderdir. Onun yaptığı konuşmalar devlet tarafından da ciddiyetle değerlendirilir. Onu ciddiye alan sadece biz değiliz. Onunla devletten görüşenler de onun ciddi bir lider olduğunu bilirler. Tavrı bundan kaynaklıdır. Yoksa talimat verip yöneten bir tarzı yoktur.
- 2015’te anamuhalefete, 2019’da iktidara talibiz dediniz. Abdullah Öcalan’ın da bu süreçte özgür siyaset yapacağı bir ortama doğru mu gidiyor Türkiye?
Tabii ki kalıcı barış için bütün bunları cesurca tartışacağımız günlerin gelmesi gerekir. Fakat ben Sayın Öcalan’ın aman aman öyle milletvekili olayım da parlamentoya gireyim hevesi içinde olduğunu düşünmüyorum.
- Doğu’daki kaçak elektrik sorununu çözmek için bir öneriniz var mı cumhurbaşkanı adayı olarak?
Bir defa bu olay sosyal ve ekonomik kapsamlı bir yaklaşım gerektiriyor. ‘Oradakiler devlet düşmanıdır o yüzden elektrik parası ödemiyorlar’ demek çok yanlış. Hele hele de Enerji Bakanı’nın dediği gibi ‘PKK’den talimat aldılar o yüzden fatura ödemiyorlar’ gibi söylemler çok tehlikeli ve yanlıştır. Bu olay doğrudan doğruya yoksullukla bağlantılı. Bölge çok yoksuldur, bu yoksulluğu gidermeden orada kaçak elektrik sorununu çözmek imkânsızdır. Sadece orada değil, Türkiye’nin her yerinde belli bir miktar elektrik yoksullara ücretsiz verilmelidir. Bu yoksul insan buzdolabı çalıştırmasın mı, soğuk su içmesin mi? Sosyal devlet bunu mu der? Bu yoksullar bunları hak ediyor mu diyeceğiz? Elbette bu Manisa’daki yoksul için de, İstanbul’daki için de geçerlidir.
Ben kendimi Kürt milliyetçisi olarak tariflemedim hiçbir zaman. Kürt milliyetçisi olan insanları da suçlamadım. Milliyetçilikler birbirlerini besleyen olgulardır. Ben daha çok sol hareket içinde şekillenmiş bir düşünce yapısına sahibim, partimde de mücadelemi hep böyle yürüttüm. Bundan sonra da herhalde bu referanslarla, bu ilkelerle mücadele etmeye devam ederim diye düşünüyorum. Gençlik ve kadınlar toplumda geleceğin belirleyicisidir. Oy verirken gençler ve kadınlar unutmasın ki bu iktidar anlayışı en çok onları yok saydı. Onlar da kendilerini yok sayanları yok saysınlar ve sandıkta onları tanımasınlar.’