Türk Alman Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Berke Özenç, toplantı gösteri yürüyüşlerine fiili müdahalelerden dolayı yaratılan caydırıcı etki sonucunda sosyal medyada görüşlerini ifade etme tercihinin arttığını söyledi. Özenç, “Siz barışçıl toplantı gösteri yürüyüşü hakkını kullanarak zamanında ve özgürce şeffaf bir şekilde ortaya çıkmasını engellediğinizde çok daha büyük bir toplumsal huzursuzluğu yaratma imkânınız var. Huzursuzluğun çok daha güçlü bir şekilde açığa vurulma imkânı var” diye konuştu.
Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Kısa Dalga Podcast işbirliğiyle hazırlanan “Yasaksız Meydan” serisinde İrem Afşin’e konuşan Özenç özetle şunları söyledi:
“Toplantı gösteri yürüyüşü özgürlüğü demokrasinin o siyasi katılım noktasındaki doğrudanlığının kaybolmasını gidermesi açısından en temel araç. Barışçıl niteliği korunduğu sürece önceden izin almaksızın her bir yurttaşın bu toplantı ve gösteri yürüyüşünü kullanma hakkı var."
"Oysa Toplantı Gösteri Yürüyüşü Kanunu valilere yalnızca toplantı yapılabilecek yerleri yani yapılamayacak yerleri değil, nerede yapılabileceğini belirleme yetkisi veriyor. Örneğin Validebağ korusunda kesilecek ağaç için Yenikapı'da eylem yapmanız lazım ya da bir gazetecinin katledilmesini kanunen Maltepe'deki alanda protesto etmeniz gerekiyor. Dolayısıyla aslında yapılan her türlü gösteri yürüyüşü başlangıçtan itibaren kanuna aykırı hale geliyor. Kanunun bu düzenlemesi bu açıdan Anayasa’ya aykırıdır."
"En kritik nokta yasaklamanın en son tedbir olması, bu anlamda ölçülülük ilkesine aykırı. Toplantı gösteri yürüyüşüne müdahalede temel kriter, o katılımcıların görüşleri temelinde bir müdahalenin olmaması. Bir toplantı gösteri yürüyüşüne nefret söylemi ve ırkçılık söz konusu ise müdahale edilebilecekken, genel ahlak ya da genel milli güvenlik gibi hiçbir temeli olmayan soyut tehlikelere atıfla belli bölgelerdeki yasaklar kategorik yasaklar oluşturuyor."
“Cumartesi Anneleri'ne yönelik müdahale, barışçıl niteliği hiçbir şekilde tartışmaya açık olmayan bir eyleme yapılan müdahale. Bu anlamda tüm toplantı gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen bireyler üzerinde caydırıcı etki yaratan bir örnek oluşturuyor. Her hafta yapılmak istenen toplantı karşısında buna yönelik her hafta yapılan müdahale o caydırıcı etkinin de her hafta tüm yurttaşların hafızasına kazınan bir etki doğurmasına yol açıyor diyebiliriz."
"Barışçıl niteliği göz önünde bulundurularak hoşgörüyle belirli bir süre tanınması, eğer gerçekten kamu düzenini somut olarak bozuyorsa en hafifinden başlayarak müdahale edilmesi gerekir. Bu da TOMA ile su sıkılması ya da plastik mermi atılması ya da gaz fişeğiyle olmamalı. Zaten ölçülülük ilkesi; güçlü, eğitimli, özel kıyafetlere sahip polislerin çok daha basit müdahale yöntemlerini öncelikle kullanmasını gerektiriyor."
"AİHM'in içtihadına göre barışçıl gösterilere katılanların herhangi bir şekilde yargılanması toplantı ve gösteri özgürlüğünün bir ihlali. Ancak Türkiye’de yargılamalar, hükümler ve kabahatler kanunu üzerinden ceza kesildiğini de görüyoruz.
. Bu, AYM’nin önüne bireysel başvuru konusu olarak geldiğinde, ihlalle sonuçlanmasına ve tazminata hükmedilmesine yol açıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne geldiğinde insan hakları sözleşmesinin ihlaliyle beraber, hak ihlalinin tespitini ve tazminat yükümlülüğünü beraberinde getiriyor. Ancak bunlar çok uzun yıllara yayılan süreçler olduğu için aslında siyasi iktidarın tavrı belirleyici oluyor. "
"Siyasi baskılar ve toplantı gösteri yürüyüşlerine fiili müdahalelerden dolayı yaratılan caydırıcı etki sonucunda sosyal medyada görüşlerini ifade etme tercihi artıyor. Bu tercih kendiliğinden olan ya da yalnızca teknolojinin getirdiği bir şey değil. Gerçekten fiilen yaşanan bu yasakçı tutumun çok büyük etkisi var.
Siz barışçıl toplantı gösteri yürüyüşü hakkını kullanarak zamanında ve özgürce şeffaf bir şekilde ortaya çıkmasını engellediğinizde çok daha büyük bir toplumsal huzursuzluğu yaratma imkânınız var. Huzursuzluğun çok daha güçlü bir şekilde açığa vurulma imkânı var.”
Yasaksız Meydan’ın birinci bölümünü dinlemek için tıklayın