Gürsel Tekin CHP’nin İstanbul İl Başkanı olarak dikkat çekmişti, seçimdeki oy artışında da büyük payı var. Siyasete ortaokuldan beri ilgi duyan Tekin’in yükseliş öyküsünde köyden kente göç de var, karakolda geçirilen geceler de... İki yıl önce İstanbul örgütünün başına getirildiğinde, kimse partisinde bu kadar büyük coşku yaratacağını tahmin etmedi. CHP’nin çarşaf açılımının arkasındaki adam oldu, dikkat çekici oy artışında da Kemal Kılıçdaroğlu kadar pay sahibi olduğu kabul ediliyor. Kısacası; 29 Mart seçimlerinin kazananı olmasa da yıldızı en çok parlayan isimleri arasına girdi. Gürsel Tekin, seçim döneminde buluşma mekânı olarak tercih ettiği Bağdat Caddesi üzerindeki Cafe Crown’da Milliyet gazetesinden Şükran Pakkan’ın sorularını cevapladı: İstanbul’u yönetmeye talip ekibin bir üyesiydiniz. Bu hikâye nerede başlıyor? Benim hikayem 44 yıl önce Kars’ın şu an 5 bin nüfuslu Göle ilçesinde başlar. Sekiz kardeşiz, babam da çiftçidir. Babam Kürt, annem bir rivayete göre Alevi-Kürt. Yengemin biri Laz, diğeri Türktür, tam karışığız. Benim için bu etnik kökenlerin hiçbir önemi yok. Çok karışık, kozmopolit bir köydü. Annem ve ablamın başı da kapalıdır. Siyaset merakı nasıl başladı? Ortaokulda Ulaş Bardakçı’nın hayatını okuyunca “Oğlum olursa adını Ulaş koyacağım” demiştim. Öyle de yaptım. İlk karakol yüzünü de 13-14 yaşında gördüm. O dönem ciddi bir ağaç kesimi yapılıyordu. Engelleyelim dedik, hafta sonu araçların geçeceği yolda iki metre derinliğinde bir çukur kazdık. Muhtar şikayet etmiş, Orman İşletme Müdürü bizi sahiplendi de kurtulduk. ‘İnanılmaz çalışkan bir çocuktum’ “Mahallenin ağır abisi” duruşu o zamanlardan mı geliyor? Bunun için özel bir çaba göstermedim ama hep böyle oldu. Babam çok sayılan bir adamdı. Ona çekebildim mi bilmiyorum. Ama inanılmaz çalışkan bir çocuktum. Ortaokulda okurken, Orman İşletmesi’nde sezonluk işçi olarak çalıştım. Tarlada çalıştım, otelde resepsiyonistlik yaptım, İstanbul’da garsonlukla işe başladım, her yerde çalıştım. 'Polis kafemizi mühürledi'İstanbul’a niye geldiniz? 12 Eylül çok sıkıntılı bir dönemdi. Birçok arkadaşım gözaltına alındı. Birçoğu hiçbir suçu olmaksızın, evinde iki kitap bulundu diye hapis yattı. Böyle olunca babam benim İstanbul’a gitmemi uygun gördü. Birçok kez gözaltına alınmıştım. Karakol yüzü çok görmüşüm. 18 yaşında geldim İstanbul’a. Geldik ama İstanbul deniz derya. Tutunmaya çalışıyoruz, garsonluk yapmaya başladım, sonra birkaç arkadaş taksitle kafe aldık. Ziverbey’de işe koyulduk, nasıl iş yapıyoruz, ama... ‘Bir bardak çay içmeye param yoktu’ Hikâyenin sonu iyi değil galiba... Aynen. Bu kadar iş yapıyoruz, bir gün durduk yerde polis geldi, ruhsatı istedi, verdik. Ama daha üzerimize geçirmemişiz. Bir gün polis gelip kepengi indirdi. “Ruhsatı üzerinize geçirinceye kadar süresiz kapattık” demezler mi? Ruhsatı çıkarmaya gittim, bu sefer “İskanı yok o bölgenin” dediler, iyi de zaten bir ruhsatı var. Dinletemiyorsun, iskandı, itfaiyeydi, imardı derken çok uğraştık. Kadere bakın, sonra ben belediyede imar-ruhsat işlerinin başına geçtim. Öyle günler geçirdim ki, bir çay içmek istesem cebimde para yok. O dönem siyasete fiilen başladım, 13 yıl belediyede çeşitli görevler yaptım. ‘Siyasette çok yarışmış bir aday değilim’ Çok uzun bir süre değil mi bu, isteseydiniz bugüne kadar yönetimde olamaz mıydınız? Siyasette çok yarışmış bir aday değilim. Talep varsa olur, yoksa şöhretim yürüsün diye girişimim olmadı. İl başkanlığı aklımdan geçmiyordu, 2007’de genel başkanın talebiyle oldu. Görev başına geldiniz. Sonra? Geriye dönük eleştiriyi sevmem ama seçildiğimde çok ciddi bir manzara ile karşılaşmadım. İlk icraatınız? Anıtkabir’de partinin kuruluş yıldönümü etkinliğini yapacağız, “İstanbul’dan 20 bin kişiyle geleceğiz” dedim. Kimse inanmadı. Kâğıt üzerinde bin üye var ama yöneticiler iki ilçeye bir otobüs istiyorlardı. Sonuçta, otobüsler yetmedi. İşte bana inanmaya başladıkları gün galiba o gündür. Gelir gelmez ilçe yönetimlerini değiştirdiniz. Yanlış giden neydi? CHP’nin özlediğimiz yapısına kavuşması için teşkilatın değişmesi gerekiyordu. Alelacele Ankara’ya gittim, Deniz Baykal’a 16 ilçe başkanını değiştirmek istediğimi söyledim, bana destek verdi. 100 bin üye vardı, tamamını aktifleştirdik, 70 bin yeni üye geldi. İnsanların yeniden siyasi keyif yaşamasını istedim. 'Partinizi pazarlayacaksınız'Yüzünüz de çok tanındı; sadece İstanbul’da değil, diğer kentlerde de durum böyle. İl başkanı ne yapar? Noter memuru mudur? Partinize yeni bir vizyon yaratacaksınız, pazarlayacaksınız, il başkanının asli görevi budur. Bankanın genel müdürü tarafından atanan bölge müdürünün görevi nedir? Bankanızı pazarlamak, daha çok kâr etmek değil midir? Ben bunu yaptım. 'Yüzde 40’ın altında beklemiyordum'Seçimden bir gece önce, 28 Mart gecesi uyuyabildiniz mi? Uyudum dersem yalan söylerim. ‘Kazanacağımıza yüzde 100 inandım’ Kazanacağınıza yüzde 100 inandınız mı? Aynen inandım. Kaybedecek gibi görünmüyorduk. O zaman neden kaybettiniz? İlçelerin tamamına hakim olsaydık kazanırdık. Açıkça söyleyeyim yüzde 40’ın altında beklemiyordum. ‘İstanbul’da 2B kurbanı olduk’ 30 Mart sabahı sonuçlar belli olunca ne düşündünüz? Kendi kendime nedenini çok sorguladım. Biz İstanbul’da 2B kurbanı olduk. Tapu sorunu olan yerlerde oyumuzu artıramadık. Elimizdeki tutanaklar ile sonuçlar birbirini tutmuyor, itirazlarımız var. ‘Örgütleri sandıklara motive etmek istedim’ Niye seçim gecesi yarım saat arayla canlı yayınlara çıkıp “Biz kazanıyoruz” dediniz? Siyasi bir taktik miydi? Birincisi; sandıklara sahip çıkmaları için örgütleri motive etmek istedim. Ayrıca AKP’yi de takip ediyordum, moral bozukluğu olduğunu öğrenmiştim. Bizimse coşkumuz vardı. 'Özel hayatım sıfır oldu'İl başkanlığı görevinin ardından hayatınız ne kadar değişti? Özel hayatım sıfır oldu diyebilirim. 20, 16 yaşlarında ve 10 aylık üç çocuğum var. Çocuğumun doğumuna gidemedim. Eşim de bunun benim yaşam tarzım olduğunu biliyor. Anlayış gösteriyorlar. Eşiniz Kanada’ya kardeşinin yanına gitmiş. Haklı olarak. Sabah 8, akşam 12 çalışıyorum. Gitmediğim yer kalmadı. Bu düzende tabii kendi evin ihmal ediliyor. Ben Akfırat’a gittim. Gittiğim insanlar hayatlarında CHP’ye oy vermemişler. Bana “Siz farklı bir partiyi mi anlatıyorsunuz?” diye soran bile oldu. Düşünün. Ben genel başkana olan algıyı bile görünce şoke oluyorum. Genel başkana, onun yaşam tarzına, dürüstlüğüne, dine bakışına, bilgi birimikine bakıyorum, ama insanların algısı farklı. Bu bizim eksikliğimiz değil mi? Genel başkanın kim olduğunu anlatmak il başkanının işi midir? Elbette. Derler ya, şeyhleri müritleri uçurur, şeyh uçmaz. Şeyh derken? “Baykal tek adam” eleştirileri haklı mı çıkıyor? Asla, öyle olsaydı ben bu kadar işi yapabilir miydim? “Sonum Tayyip’e benzemesin” Size “CHP’nin Tayyip’i” diyorlar. Sonumuz Tayyip’e benzemesin. Ünlü İspanyol aktör Javier Bardem’e de benzetiliyorsunuz. Çok duydum bunu ama ben kendime benzemek isterim. 'Kılıçdaroğlu çok özel bir insan'Kemal Kılıçdaroğlu’nu Gandhi’ye benzetmelerini nasıl buluyorsunuz? Kılıçdaroğlu çok özel bir insan. Genel başkan olur mu? Bu örgütün öngöreceği bir iştir. Siz olur musunuz? Benim böyle bir iddiam yok. Hayalim bu partiyi iktidara taşımaktır.