57 gündür açlık grevi yapan ve ev hapsine çarptırılan Esra Özakça, 132 gündür açlık grevinde olan eşi Semih Özakça'yı son ziyaretini anlattı. Özakça, "Görüşümüz veda gibiydi" dedi.
Esra Özakça gazeteduvar.com'dan Serkan Alan'a son ziyareti anlattı.
" Yüksel Caddesi’nde eylemlerini sürdüren kamu çalışanlarına geçtiğimiz hafta ev hapsi cezası verildi. Esra Özakça’ya ikamet ettiği ev ile ilgili değişiklik nedeniyle henüz elektronik kelepçe takılmadı. Eşi Semih Özakça’yı cezaevinde ziyarete giden Özakça “Bugün görüşümüz veda gibiydi” dedi; “Semih’in sağlığı çok iyi değildi. Beni endişelendirdi. Bana kilomu sordu, ben de 49 kiloya düştüm. Bana diyor ‘Çok zayıflamışsın’. Ben de ona ‘Sen daha çok zayıflamışsın’ dedim. 27 kilo verdi. Ev hapsi üzerine konuştuk. Coşku ve morali yerinde. Kesinlikle kazanacağına olan inancı yerinde”
“Ev hapsi ahlaklı bir savaş yöntemi değil. Bize ev hapsi vererek görüşme hakkımızı da engelliyorlar aynı zamanda. Ev hapsinde bir otokontrol ile senin psikolojini, beynini almaya çalışıyorlar. Affedersiniz bir hayvan bağlar gibi. Hayvana ne kadar mesafede ip bağlarsanız o kadar gidebiliyor. Kendi kendinin gardiyanı oluyorsun ve evinizi de hapishane yapıyorlar. Bize de bunun karşısında direnmek düşüyor. Biz bunları kabul edersek önü alınamayacak bir sürece gidiyor. Çok sık uygulanan bir şey değilken önüne gelene ev hapsi cezası veriliyor. Yüksel’in iradesini ev hapsiyle kıramazlar”
"Semih görüş sırasında ‘Nuriye Hoca kaç kiloya düştü?’ diye sordu. Benim görüş hakkımı da elimden almış oluyorlar. Devlet bir aileye kin tutuyor. Birisini hapishaneye birisini de eve kapatıyor. Bugün bunun üzerine de konuştuk. ‘Buna da direniriz’ dedik. Ayrılıklar kısa süreli olacak. Mutlaka bu süreç geçecek. Direnişimiz bize güç verecek”
"Semih’le biz gezmeyi çok severiz. Gezmeyi çok özledim onunla. Birlikte yürümeyi. Öğrencilerimi çok özledim. Hatta bugün ona da dedim. Tutuklanırsam ilk öğrencilerime mektup yazacağım sana değil. Öğrencilerim açlık grevinde olduğum için çok endişelendiler. Açlık grevini bırakın ‘size bir şey olursa ne yaparız’ diyorlar. Ben de ‘olmayacak’ diyorum."
"Ben de merak ediyorum ne yapacağız. Bunun cevabı biz düşünmeyelim iktidar düşünsün. Bize bir şey olursa ne yapacaklar? Yani bu soru kolay cevaplanabilecek düzeyde değil. İktidarın üzerinden atabileceği bir sorumluluk olmayacak."
"Semih direnişteydi. Ben açığa alındıktan sonra göreve iade edilmiştim. Semih telefon açtı 7 Şubat’ta KHK yayınlanmış dedi. Sen yoksundur boşuna bakma dedi. Ben de başka illere bakıyorum tanıdık var mıdır acaba diye. Sonra Mardin’e bakayım dedim. Mazıdağı’nda tek bir kişi olduğunu fark ettim. Baktım benim. Düşünsenize o gün tesadüfen telefonunuz kapalı olsa ve internete girmeyin siz o listeyi görmeyeceksiniz. Ertesi gün işe gideceksiniz. Size diyecekler okulda ‘KHK ile işten atıldınız’. Bir sonraki gün okula gittim arkadaşlarım sordu ve dediler ‘Nasıl olmuş’. ‘Nasıl olduğunu bilmiyorum dedim’. Öğrencilerim dedi ki ‘Ama neden?’ Muhalif olduğum için falan dedim. ‘Ama neden?’ dediler tekrar. Ben onlara anlatamadım, ağladılar."
"Çok dışında kalamazdım ben. Bu kadar büyük bir direnişin çeperinde olmaya çalışırdım. Nuriye ve Semih, Acun Karadağ ve Veli Saçılık benim hiç tanımadığım insanlar olsalardı bu kadar bedele ben kayıtsız kalamazdım. Tatile gidemezdim mesela. Her şeyin bir noktası vardır. Kimseyi, şahsını suçlamıyoruz. İnsanlar bu hale bir günde getirilmediler. Herkes direnebilir. Herkes haksızlığa karşı direnebilir duygusunu bir insan dahi aldıysa biz kazandık aslında"
"Bizim sadece işimizi değil hayallerimizi de çaldılar. İdeallerimiz vardı. Programlarımız vardı. Belki çocuğumuz olur belki çalışma yaparız diyorduk. Ben mesela hukuk okumayı düşünüyordum. Hayatımız çalınmış oldu."