Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde darbe girişimiyle suçlanarak müebbet hapse mahkûm edilen 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, halen Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Orgeneral Necdet Özel’i eleştirmesini askeri kaynaklara sordu.
Ergenekon davası kararları için üzüldükleri ancak hukuka saygılı oldukları ve hakkaniyetli bir “kesin” karar bekledikleri yolunda yazılı açıklama yapan Orgeneral Özel'e, “sessizliğini daha ne kadar sürdüreceğini” soran Başbuğ, “Bugün, Genelkurmay Başkanlığı makamında oturan komutan, verilen bu kabul edilemez karar karşısında, kurumsal sorumluluğu gereği olarak, Sn. Başbakan’ın da kabul etmeyerek tepki gösterdiği bu konuda, devam eden sessizliğini sürdürecek midir” diye sormuştu.
Bila’ya konuşan askeri kaynaklar, “Genelkurmay Başkanı’nın kamuoyuna açıklama yapmamış olması, sustuğu anlamına gelmez. Dışarıdan sessiz görünebilir ama hemen her gün bu konuya mesai ayırmış ve resmi ikili görüşmelerde de İlker Paşa başta olmak üzere komutanlara yöneltilen suçlamaların kabul edilemez olduğunu hep yüksek sesle söylemiştir” dedi.
Fikret Bila’nın Milliyet’te, “Aslında hiç susmadık ki!” başlığıyla yayımlanan (10 Ağustos 2013) yazısı şöyle:
İstanbul Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezası verilen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Hürriyet’e gönderdiği mektup, kararın hukuki eleştirisinin yanı sıra Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e de sitem yolluyordu.
İlker Paşa, Necdet Paşa’ya soruyordu:
“Bugün Genelkurmay Başkanlığı makamında oturan komutan, verilen bu kabul edilemez karar karşısında kurumsal sorumluluğu gereği olarak, Sn. Başbakan’ın da kabul etmeyerek tepki gösterdiği bu konuda devam eden sessizliği sürdürecek midir?”
İlker Paşa’nın böyle suçlayıcı bir soru sorması ve bunu kamuoyuna açık bir şekilde yapmasının Necdet Paşa için çok üzücü olduğunu söylemeye gerek yok. Necdet Paşa’nın bu soruya yanıtının ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Hem askeri hem de sivil çevrelerle yaptığım temaslar sonucunda aldığım yanıtları özetlersem, Necdet Özel Paşa açısından yanıtın, “Hiç susmadık ki” olduğunu söyleyebilirim. Aldığım yanıtlardan biri şu oldu:
“Genelkurmay Başkanı’nın kamuoyuna açıklama yapmamış olması, sustuğu anlamına gelmez. Dışarıdan sessiz görünebilir ama hemen her gün bu konuya mesai ayırmış ve yetkili muhataplarıyla yaptığı resmi ikili görüşmelerde de İlker Paşa başta olmak üzere komutanlara yöneltilen suçlamaların kabul edilemez olduğunu, uzun tutukluluğa çare bulunması gerektiğini hep yüksek sesle söylemiştir. Siz sanıyor musunuz ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Başbakan’ın İlker Paşa’yla ilgili olarak yaptıkları açıklamalarda Özel Paşa’nın iyi ilişkilerinin ve verdiği bilgilerin hiç payı yoktur? Özel Paşa’nın sesi belki dışarıdan duyulmuyordu ama devlet katında duyması gereken yetkililer hemen her gün duyuyorlardı. Bu bakımdan Genelkurmay Başkanı’nın, komutanlara yöneltilen suçlamalar, tutuklu yargılanmaları ve nihayet verilen ağır cezalar karşısında sesiz kaldığını düşünmek haksızlık olur. Özel Paşa samimiyetle her fırsatta duyduğu derin üzüntüyü yansıtmış; bir Genelkurmay Başkanı’nın terörist ilan edilmesinin, TSK’nın terör örgütü olarak gösterilmesinin kabul edilemeyeceğini yüksek tonla devlet katında sık sık dile getirmiştir.”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’in, İlker Paşa ve komutanlara yöneltilen “terör örgütü üyesi” suçlaması karşısında, görüşünü “Bu yargılanan komutanlarımız için de, bizler için de, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için de bir onur meselesidir. Rahat çalışmamız için TSK’nın üzerindeki bu yükün kaldırılması gerekir” diye özetlenebilecek şekilde birçok kez dile getirdiği de sivil kanattan aldığım yanıtlar arasındaydı.
Keza bir başka yanıtta Özel Paşa’nın hissiyatını “Bu durum beni ve TSK’yı çok derinden yaraladı, üzüntüm çok derindir, ailelerin çektiği büyük acıyı aynen paylaşıyorum” diye yansıttığı da vardı. Askeri çevreden aldığım yanıt Özel Paşa’nın daha önce kamuoyuna yönelik açıklamalardaki görüşlerine de atıf yapıyordu:
“TSK’nın terör örgütü gibi algılanmasına yol açabilecek türden açıklamalar, komutan olarak şahsımı ve bütün TSK mensuplarını derinden üzmekte ve rahatsız etmektedir. Bu haksız ithamlar ve mesnetsiz yakıştırmalar, özellikle zor bir dönemden geçtiğimiz şu süreçte ne TSK’ya ne de Türkiye Cumhuriyeti devletine bir fayda sağlamakta, aksine TSK aleyhine faaliyet gösteren mihraklara güç kazandırmaktadır.”
Yanıtın bir parçası olarak aldığım bir değerlendirme de Genelkurmay Başkanı’nın selefleri gibi kamuoyu üzerinden tepki verip tartışmalara yol açmasının, tutuklu komutanlara ve TSK’ya zarar vereceği düşüncesiydi. Şöyle izah edildi:
“Eğer Özel Paşa medya üzerinden açıklamalar yapsaydı hem tutuklu komutanlara zarar verir hem de yargıyı etkilemeye çalışmakla suçlanırdı. Bunun örnekleri önceki komutanlar döneminde yaşandı. Bu nedenledir ki, Özel Paşa bu yöntemi doğru bulmadı ve söyleyeceklerini resmi zeminlerde, ikili görüşmelerde dile getirdi ve her gün de takip etti. Anayasal zeminlerde yetkili kişilere hukuki durumu açıklayarak, yöneltilen suçlamaların mesnetsiz olduğuna ilişkin hukuki dayanakları aktararak, askeri hukuk ve hukukçuların görüşleri ile bilgi ve belgelerin ışığında sorunun çözümü için samimi ve büyük bir çaba gösterdi. Göstermeye de devam ediyor.”
Sessiz kalınmadığına ilişkin bir başka yanıt bizzat Genelkurmay Başkanı Özel’in Adalet Bakanı’yla yaptığı görüşmelerdi. Bu konuda bizzat çalıştığı vurgulandı.
Adalet Bakanlığı’nın girişimiyle uzun tutukluluk sorununu çözmek amacıyla hazırlanarak Meclis’e sunulan ve yasalaşan reform paketlerindeki düzenlemelerde Genelkurmay Başkanlığı’nın görüşleri ve çabalarının katkısının olduğu da söylendi.
Keza 28 Şubat davasında gerçekleşen 38 tahliye ile Balyoz davasında ve temyiz aşamasında emir-komuta altındaki, görece düşük rütbeli sanıklar lehine verilen kararlarda, Genelkurmay’ın bilgi, belge ve görüşlerinin hukuki ve yasal dayanak oluşmasına katkı verdiği de yanıt mahiyetindeki değerlendirmeler arasındaydı.
Ve nihayet başta İlker Paşa olmak üzere komutanlar hakkında verilen ağır cezalar konusunda askeri kanadın gerekçeli kararı beklediği ve Yargıtay aşamasında kamuoyu vicdanında yer bulacak adil kararlar çıkacağına inandığını da eklemeliyim.