Hüseyin Gülerce (Zaman, 8 Haziran 2012)
Başbakan Erdoğan, önceki akşam A Haber'de, günlerdir tartışılan özel yetkili mahkemelerle ilgili değişiklik hazırlığını doğruladı. Hükümetin bu konudaki duruşunu netleştirdi.
Sayın Başbakan, söz konusu mahkemelerle ilgili tartışmanın, savcıların, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı "şüpheli" sıfatıyla ifadeye çağırmasıyla başladığını belirterek şunları söyledi:
"Bu gerçekten kabul edilir bir yaklaşım tarzı değildir. Devletin işleyişine çomak sokuluyor. Bu iyice çizmeyi aşan bir şey oldu. Bir Başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma sahip çıkmazsam, ona talimatı veren benim. Alacaksanız beni alın. Çok yanlışlar yapılıyor. Demek ki bu madde haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor, 'biz devlet içinde devletiz' havasına sokuyor. Burada bizim bu işin işleyişi üzerinde düşünmemiz lazım. Biz bu konudaki mücadelemizi vereceğiz tabii ki ama 250 (CMK) bütün yetkileri kendisinde toplamış ve bunu da istedikleri gibi kullanıyorlar. Birilerinin kendisini devlet üstünde bir güç olarak görmesi ve 'istediğimi ifadeye çağırırım' anlayışı kabul edilemez. Tutuksuz yargılanabileceği halde maalesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu süreci bizim çok daha farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım."
Bu ifadeler çok açık. Özel yetkili mahkemelerin savcı ve hâkimlerini Sayın Başbakan; "çizmeyi aşmak", "devletin işleyişine çomak sokmak", "verilen yetkileri istedikleri gibi kullanarak devlet içinde devlet haline gelmek"le eleştiriyor. Başbakan Erdoğan son derece kararlı. Belli ki, özel yetkili mahkemelere ciddi bir sınırlama getirilecek. Bu durumda yaygın endişe kaynağı olan; "Devam eden darbe teşebbüsü ve darbe davalarının özü zedelenmeyecek mi?" sorusuna da Başbakan cevap verdi. "Bu haberlere aldanmayın. Darbelerle mücadele asla sonlanmaz. Ergenekon, Balyoz, çeteler, mafyalarla mücadele gayretini şimdiye kadar biz göstermedik mi? Bu adımları biz atmadık mı? Buradan geri adım atmamız söz konusu değil." dedi.
Maalesef bir savcının özensiz, hatta biraz da "güç bende" tavrıyla attığı adımın getirdiği bir kavşaktayız. Sayın Başbakan kendi açısından -dileriz hissiyata yenik düşmüyordur- haklı bir adım atıyor olabilir. Lâkin birkaç hususu hatırlatarak tarihe not düşmek de bizim yazar sorumluluğumuz.
Birincisi, özel yetkili mahkeme savcı ve yargıçları, bu ülkede yüzyıllık vesayet sistemini çözdüler. Kimsenin cesaret edemediğini, evet kahramanca yaptılar. Birkaç hatadan dolayı onların devlet ve ülke için yaptıklarını zan altında bırakacak, onları pasifize edecek adımlar, telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir...
İkincisi, devam eden darbe davalarının özü zedelenirse, bu davaların sulandırılması, bulandırılması ve itibarsızlaştırılması için direnen, çabalayan Ergenekon dostlarının oyununa gelinmiş olur. Nitekim şimdiden, ellerini ovuşturanlar, zil takıp oynayanlar, intikam ve rövanştan söz edenler var...
Üçüncüsü, yakın tarihin derslerini unutmamak gerekir. 1974 affına, Rahşan affına bakıldığında, istenenle sonuç arasında, korkunç bir uçurum görülür... Özel yetkili mahkemelerle ilgili değişiklikler sayesinde, topluca tahliye edilecek yüzlerce sanığın portreleri, AK Parti'yi ummadığı bir sıkıntıya sokabilir. Uludere olayındakinden daha büyük bir kırılma noktası oluşabilir. AK Parti, kendini anlatamaz hale gelebilir. Siyasî istikrarsızlık, ekonomik istikrarsızlığa ve kaosa dönüşebilir. (Kimileri diyor ki "sana ne kardeşim AK Parti'den?" Ben de diyorum ki; meseleye parti, hükümet açısından değil, Türkiye'nin istikrarı açısından, demokratikleşme açısından bakmalı. "AK Parti gittiğinde yerine ne gelecek, demokratikleşme devam edebilecek mi?" Siz de bunun cevabını verebiliyor musunuz?)
Dördüncüsü, cuntacılarda oyun çoktur. Başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var. "Süreci yumuşatarak atlatalım" derken, vesayetçilerin oyununa gelmek de var...