Özgen Acar: Herakles'in geri getirilişi polisiye bir film gibi

Özgen Acar: Herakles'in geri getirilişi polisiye bir film gibi
T24 - Özgen Acar, ‘Yorgun Herkül’ün üstünü Metropolitan Müzesi’nde keşfedişinin ve heykelin Türkiye’ye geri getirilişinin öyküsünü anlatıyor.Acar'ın Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu'nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:Türkiye’den kaçırılan tarihi eserlerin ülkeye geri getirilmesi için yıllardır mücadele veren Özgen Acar, söyleşimizin dünkü bölümünde, “Yorgun Herkül” heykelinin üstünün Amerika’ya kaçırılışının öyküsünü anlatmıştı. Söyleşimizin bugünkü bölümünde, Acar’ın heykelin üst bölümünü New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nde keşfedişi ve Türkiye’ye geri getirilişinin öyküsüne yer veriyoruz.- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, eserin Türkiye’ye getirilmesinde sizin çok önemli bir payınızın olduğunu söylemişti. Siz eserin Türkiye’ye getirilmesine nasıl dahil oldunuz?- 1990 Eylül ayında New York’ta görevliydim. O tarihte birkaç kez New York Metropolitan Sanat Müzesi’ne gidip geliyordum. Bir gün müzede, Leon Levy-Shelby White koleksiyonuna ait bir serginin açıldığını duydum. Koleksiyonda Türkiye’den bir eser var mı diye de merak ediyordum. Gözüm ‘Yorgun Herkül’e ilişti. Bir taş kaide ve temel tahtanın üzerine oturtulmuştu; üzeri cam vitrinle çerçevelenmişti. Heykeli görünce şaşırdım, karar veremedim.Çünkü heykelin üzerinde nereden geldiği yazılı değildi. Sadece “Yorgun Herkül” yazıyordu. Heykelin etrafında dolaşmaya başladım. Müzenin bekçisi benden huylanmış, o da benim etrafımda dönmeye başlamış. Sanki heykel Güneş, ben Dünya, bekçi de Ay... Yörüngeye girmiş gibi... Sonra bir şey yokmuşçasına çıktım müzeden... Çıkarken de serginin kataloğunu aldım, ‘Yorgun Herkül’ sayfasının fotokopisini çektirdim.Müdür yalan söylüyorTürkiye’de yaklaşık 95 müze var. Hiçbirine değil, doğrudan dönemin Antalya Müze Müdürü Kayhan Dörtlük’e fotoğrafları ilettim. On dakika sonra Kayhan Bey beni aradı. “Ağabey, nasıl bilmezsin, bu eser hani bizim müzenin kapısının orada duran Yorgun Herkül heykeli var ya, ona bire bir uyuyor” dedi. O böyle söyleyince, “Bir dakika, ayrılma” dedim ve benim müzelerden çektiğim fotoğraf arşivime baktım. Her iki fotoğrafı birleştirdim, ışığa tuttum, uyuyordu. Daha sonra ben bu işin peşini bırakmadım; bir iki ay daha uğraştım. Cumhuriyet gazetesinde de yayımladım ilk kez; ardından Amerika’daki bir dergide...O dergiyi okuyan New York Times muhabiri, Boston Müzesi müdürüyle bir söyleşi yapıyor. Söyleşide de benim gazetede kullandığım ve sonradan birleştirdiğim fotoğrafa yer veriyor. Bu olayı soruyor müze müdürüne. Müdür de “Bu heykelin birçok kopyası var dünyada. Her yerden olabilir. Üstelik bir heykelde iki tane göbek olmaz” diyor. Yalan söylüyor. Benim birleştirdiğim fotoğraftaki, heykelin alt kısmındaki kırığı, göbek olarak anlatıyor muhabire ve onu ikna etmeye çalışıyor. Öyle bir kanıt öne sürmek istiyor.‘Korkunç günler yaşadım’Bu yazıyı görünce, Prof. Dr. Jale İnan’ı aradım. “Haberleri okudunuz mu, ne düşünüyorsunuz” dedim; “Özgen Bey, ilginç bir nokta var. Lysippos’un bu heykelinden dünyada 50, 52 tane var ve düştükleri zaman genelde bu şekilde kırılırlar. Yani illa ki bu parça, Antalya’dakinin bir kopyası olmayabilir” yanıtını verdi. Boston Müze Müdürü uzman, Jale Hanım da... İkisi de aynı şeyi söyleyince ilkin, büyük bir düş kırıklığı yaşadım. Dünyaya rezil olacağım diye düşündüm. Sonra Türkiye’ye geldim, elimdeki fotoğrafları Jale Hanım’a gösterdim.Jale Hanım fotoğrafları görünce, “İki kere iki dört, kesinlikle Antalya’daki Yorgun Herkül’e ait bu parça” dedi. Dönemin Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Prof. Dr. Engin Özgen’e, “Beni Amerika’ya gönder, ben bu parçanın Antalya’daki Yorgun Herkül’e ait olduğunu kanıtlayayım” deyince Jale Hanım, dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından Amerika’ya gönderildi. Önce, heykelin Amerika’daki üst bölümünde silindir şeklinde kaide olduğu için kopyalar uyum sağlamadı. Uzmanları aradım, bana, “Biz mahkeme koşullarına karışamayız, ama yazılmamak kaydıyla söyleyebiliriz ki, bu parça yüzde 100 uyuyor, ancak alttaki kaidenin çıkması gerek” dediler.‘Amerika’yla iletişim kopmuştu’- Peki, parçanın Türkiye’den kaçırıldığı nasıl kanıtlandı?- Jale Hanım, Türkiye’ye döndü ve parçanın alt bölümünün alçıdan bir kopyasını çıkardı. Ancak, bakanlık bu sefer Amerika’ya göndermek istemedi. Fakat Jale Hanım ısrar etti ve kendi çabalarıyla Amerika’ya gitti. Gitmeden önce de benden rica etti, ben de bu istek üzerine Amerika’daki Türk hükümetinin avukatlarıyla konuştum, heykeldeki taş kaidenin çıkarılmasını istedim. Yeni keşif süreci de böylece başladı.Sonradan Jale Hanım’dan öğrendim ki, yeni keşif sırasında bizim avukatlar ve yetkililer, yine bir düş kırıklığı yaşamamak için heykelin birleşimi sırasında arkalarını dönmüşler. O sırada da Jale Hanım bir sevinç çığlığı atmış. Birebir uymuş... Sonra da zaten Türkiye heykeli geri istedi Leon Levy-Shelby White’tan. Fakat, Leon Levy-Shelby White heykelin iadesi için bir şart koşmuş. Karşılığında yeni bir eser verilmesini istemiş, Türk hükümeti de karşı çıktı tabii bu duruma.Sonra da bu işin peşi bırakıldı. Bakanlar, genel müdürler değişti. Dosya rafa kalktı. Ben zaman zaman yazılarımda bu konuyu dile getirdim. “Ne oldu bu işin sonu” diye sordum. Bakanlıktan tarafıma gelen iletilerde, “Amerika ile görüşmeler sürüyor” denildi hep, ancak bu yazışmaların sürmesine imkân yoktu, biliyordum. Çünkü Amerika’daki avukatlarla iletişim kopmuştu.Kabul ediliyor- Genel Müdür Murat Süslü’nün Türkiye’den yurtdışına kaçırılan eserlerle ilgili bir anlaşması var değil mi? İlişkiler o nedenle yeniden başladı...- Evet, Boston Müzesi, Türkiye’den birtakım sergiler istiyordu. Ancak bu sergilerin gerçek