Yıldırım Türker: Yaşanan katliamda Hürriyet'in ve korkaklığının çok önemli payı var

Yıldırım Türker: Yaşanan katliamda Hürriyet'in ve korkaklığının çok önemli payı var

Gazeteci yazar Yıldırım Türker, Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin Güneydoğu bölgelerinde yaşananlara medyanın sessiz kalmasıyla ilgili öz eleştiri niteliğinde kaleme aldığı yazıya ilişkin, gazeteye “Ombudsmanızın yazdığı üç kibar cümlenin bütün günahlarınızı silivereceğini mi sanıyorsunuz? Şu an Kürdistan’da yaşanan katliamda sizin ve aklıselim zannettiğiniz korkaklığınızın çok önemli payı var. Suç ortağısınız” dedi.

Türker, “Onlara sormamız gereken şey son derece basittir: Siz hangi Türk ilinde bir bebek katledildiğinde görmezden geldiniz? Memleketin hangi batısında anaların cesetleri evlatlarının gözleri önünde günlerce yattı da siz bunda hiçbir haber değeri bulmadınız?” diye sordu.

Yıldırım Türker’in Özgür Gündem’de yer alan yazısının tamamı şöyle: 

“1990’larda köyler yakılırken, ana akım medya görmezden gelmiş, askeri yöntemlere destek vermişti. Ama bunun çözüme katkısı olmadı. Medya bugün de aynı hatayı tekrarlamamalı. Barikat-hendek savaşı ve sokağa çıkma yasaklarının uzun vadeli sonuçları üzerine yoğunlaşmalı. Kürtler ile Türkler arasında kırılmalar yaşanmaması ve toplumsal barışın sağlanması için barış gazeteciliğine yönelmeli. Sorgulamayı, araştırmayı, nesnel gözlemlere dayanmayı ve farklı, hatta aykırı görüşleri aktarmayı ihmal etmemeli. En önemlisi de insanların ortak acılarına odaklanmalı...”

Bu çekingen olsa da akıllı uslu cümleler, Hürriyet Gazetesinin okur temsilcisi Faruk Bildirici’ye ait. Ombudsmanlık gibi korkutucu bir ada sahip olan bir konumdan doğru, kendi gazetesinde önce yukarıdaki ‘ilke’leri ihlal eden başlıklar ve yaklaşımların dökümünü verdikten sonra yazısını böyle sonuca bağlamış.

Hürriyet’in de her zamanki gayretkeş katkılarıyla hakikatin vatan haini ilan edildiği memleketin şanlı basınında gerek akademisyenlerin bildirisine gerek Kürt siyasi hareketine katkıları nedeniyle ‘geçkin bir Yahudi’ ilan edilen Chomsky’nin propaganda üstüne söylediklerini hatırlıyor insan. ‘Şaşkın sürüleri evcilleştirmek için üretilen, uydurulmuş rıza’ yani demokrasi sanatının yeni devrimi: Totaliter devletlerdeki copun yerini alan propaganda.

Copun, gazın, merminin, havan topları ve tankların menzilinden bir türlü çıkamayan bir ülkede göstermelik demokrasinin propaganda faaliyetlerini üstlenen medya (yandaşıyla, candaşıyla) halklara hakikatin ne kadar hain-zararlı-tesettüre sokulası olduğunu dikte etmekten vazgeçmiyor.

Hürriyet’in camlarını taşlayıp yazarlarını yumruklayanların garantiye aldıkları da, basının bu görevini bir an olsun aksatmamasını sağlamaktı zaten.

Aralarından çıkan cesur gazetecileri ‘en büyük gazeteci bizim gazeteci’ şiarıyla hapishanelere yollarken bir yandan da ‘Özgür Basın susturulamaz’ sloganları atan bu güruhu nasıl yola getireceğini gayet iyi biliyor o taşlı-sopalı vahşiler. ‘Özgür Basın’ diye yollara dökülenlerin iki taş-iki yumrukluk canı olduğundan hiç şüpheleri yok.

Nitekim Bildirici’nin utangaç kalemiyle tembih edilen ‘gazeteciler’ kime terörist demeleri gerektiğini, devletin katliam girişimlerini haklı çıkarmak için Anadolu Ajansı muhtıraları ve polis barikatlarının ardından gördüklerini nasıl yansıtacaklarını, kısaca hakikatin tesettürlü halini nasıl önümüze gereceklerini biliyor, unuttukça bir fiskeyle hatırlayıveriyorlar.

Onlara sormamız gereken şey son derece basittir: Siz hangi Türk ilinde bir bebek katledildiğinde görmezden geldiniz? Memleketin hangi batısında anaların cesetleri evlatlarının gözleri önünde günlerce yattı da siz bunda hiçbir haber değeri bulmadınız?

Ombudsmanızın yazdığı üç kibar cümlenin bütün günahlarınızı silivereceğini mi sanıyorsunuz?

Şu an Kürdistan’da yaşanan katliamda sizin ve aklıselim zannettiğiniz korkaklığınızın çok önemli payı var. Suç ortağısınız.

Ahlaki körlüğünüzle kendinizi yetkin gazeteci zannederken ne milliyetçi devlet memurları olduğunuzu kaydediyor bu halklar. 

Zygmunt Bauman ne diyordu?: “Unutmamak gerekir ki soykırıma katılanların çoğu, Yahudi çocuklara kurşun sıkmış ya da gaz odalarına gaz vermiş değildir... Çoğu bürokrat notları düzenlemiş, taslakları hazırlamış, telefonda konuşmuş ve konferanslara katılmıştır. Onlar masalarında oturarak tüm bir halkı yok edebilirler. Görünürde zararsız gayretlerinin nihai sonucunu bilselerdi, bu bilgi kafalarının uzak girintileri içinde kalırdı ancak...”