Araştırmacı gazeteci, Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu, 22 yıl önce bugün Ankara'daki evinin önünde uğradığı bombalı saldırıda katledildi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, failleri bulmanın devletin namus borcu olduğunu söyledi ancak cinayetin arkasında hangi güçlerin bulunduğu bugüne kadar aydınlatılamadı.
Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, 22 yıl önce bugün katledilen babası Uğur Mumcu için Cumhuriyet gazetesinde bir yazı kaleme aldı. Özgür Mumcu, yazısında “Ocak ayını hiç sevmem. 22 sene önce bir Ocak ayında babamı öldürdüler. Ondan evvel Ocak’la aramızda bir husumet yok idi. Hatta yılbaşı eğlencesi ve okulun tatile girmesi sebebiyle sempatik bile bulduğumu söyleyebilirim” dedi.
Özgür Mumcu’nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan, “Ocak ayını hiç sevmem” başlıklı yazısı şöyle:
Ocak ayını hiç sevmem. 22 sene önce bir Ocak ayında babamı öldürdüler. Ondan evvel Ocak’la aramızda bir husumet yok idi. Hatta yılbaşı eğlencesi ve okulun tatile girmesi sebebiyle sempatik bile bulduğumu söyleyebilirim. Hele bir de kar yağıyorsa daha da iyi. Karda top oynamak pek neşeliydi.
O gün bir konsere gidecektim. Babamın arabası muhtemelen ben otobüste konser yolundayken patladı. Bir önceki akşam, Şili’de cuntanın işkence ederek öldürdüğü müzisyen Victor Jara’nın
hikâyesini okumuştum bir yerlerde. Yol boyu bir albümünü nereden bulabileceğimi düşünüyordum. 1993’te bir albümü bulmak kolay iş değildi.
Bundan üç sene evveli. İyice çocuğum. Yine okullar tatil yine bir Ocak ayı. Teyzemlere tatile gitmişiz. Burhaniye’de. Bir telefon çaldı. Evde bir kargaşa. Muammer Aksoy’u vurmuşlar. 31 Ocak’mış. Tatilde
günler birbirine giriyor, o an farkında değilim. Farkına varsam belki Ocak ayıyla ilişkim o gün değişecek. Fazla kanal yok. Burhaniye Ege’de, televizyon Yunan kanallarını da çekiyor. Memleketteki kanallarda haberler bitince sanki fazladan bir şey öğrenilecekmiş gibi Yunan kanalı açıldı. Muammer Aksoy’un fotoğrafı var, arkada spiker Yunanca bir şeyler anlatıyor.
Lisedeyim. Yılbaşı hazırlıkları yapılıyor. Babam öldürüleli az zaman geçmiş. Tekrar hayata dönmeye çalışıyoruz. Evde eş dost var. Bir haber geliyor. İstanbul’da The Marmara oteline bomba konmuş Yasemin Cebenoyan hayatını kaybetmiş, Onat Kutlar ağır yaralı. İki haftaya kalmadan o da ölüyor.
Üniversitedeyim. Metin Göktepe’yi öldürüyorlar. Bu defa Ocak’ın 6’sı. Çalıştığı Evrensel gazetesinde bütün haberler Metin Göktepe imzasıyla çıkıyor. Kaç sene sakladığım o gazeteyi kaybettiğime hâlâ yanarım.
Kocaman adam olmuşum. Fransa’da doktora yapıyorum. Yine okula ara verilmiş. İstanbul’a geldim. Artık her istediğimiz albümü internetten bulmak mümkün. Cep telefonu da var. Çalıyor. Hrant Dink’i vurmuşlar. Taksideyim. Nereye gidiyordum hatırlamıyorum kendimi Agos’ta buldum. Kimseyi tanımıyorum. Ama gördüğüm her şey çok tanıdık geliyor. Hrant Dink’in cenazesine katıldıktan sonra akşam uçağa biniyorum, Ankara’da babamın cenazesini bilmem kaçıncı defa kaldırmaya. Ocak ayından kati bir şekilde nefret ediyorum.
Hangi aydan nefret etmemeli ki insan?
Şubat’ın 1’inde Abdi İpekçi’yi öldürmüşler. Ekim’de Bahriye Üçok’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı. Eylül? Turan Dursun.
İlkbaharı mı sevmeli? Çetin Emeç’i Mart’ta öldürdüler.
Yazı nasıl seveceksiniz? Madımak’ı bir temmuz günü yaktılar. Kıbrıs’ta Kutlu Adalı’yı yine bir temmuz günü...
Elli lira kazanmak için kaçağa gidenler Aralık’ta bombalandı. Cumartesi Annelerinin payına neredeyse senenin her gününe bir cinayet düşüyor.
Demek ki takvimle kavga etmenin bir faydası yok. Neredeyse her ayın her gününe bir faili meçhul cinayet düşüyor.
Ya katilleri bulunamıyor ya tetikçilerin gerisindekiler.
Tepelerde kavga edenlere malzeme olmaktan ileri gidemiyor cinayetler.
Ocak ayını hiç sevmem. Başka bir ülkede doğmuş olsam kendisiyle geçinip gidecektim.
Neyse, bana müsaade, babamın 22. ölüm yıldönümü törenine katılacağım.