10 yıldır ekranlarda olan 'Arka Sokaklar' dizisinin 'Hüsnü Çoban'ı Özgür Ozan, "Arka Sokaklar başladığında büyük oğlum yeni doğmuştu. Diziyle yaşıtlar. Kısmetiyle geldi oğlumuz. İkinci oğlumun ismi de Demir. Şimdi o da buna 10 sene eklerse 20 sene boyunca 'Arka Sokaklar' devam eder. Gerçi eder mi, etmez mi bilmiyorum ama çok da etmesini istemiyorum açıkçası" dedi.
"Şöhret bana pırıltılı bir kelime gibi geliyor. Tanınan bir insanım sadece. Şarkıcılar sanki starmış, şöhretliymiş de onlara yakışıyormuş gibi geliyor" ifadesini kullanan Ozan, "Starlık kavramı çok ürkütücü, ben baş edebilecek birisi değilim açıkçası. Onun da bir bedeli olması gerektiğine inanıyorum. O bedeli ödeyebilecek birisi değilim ben" diye konuştu.
Hürriyet'ten Ömür Gedik'e konuşan Özgür Ozan'ın açıklamaları şöyle:
◊ Tatile girdiniz sonunda ama dile kolay, 10 senenin ardından gelen bir yorgunluk var mı?
- Arka Sokaklar’da yorulmamak imkansız. Başrol olup da altı gün çalışılan başka set yok galiba. Başroller iki üç gün çalışıyor duyduğumuz kadarıyla. Biz çalışma şartlarından şikayetçi değiliz de çok çalışmaktan şikayetçiyiz. ◊ Arka Sokaklar’ı bir rekorla anabilir miyiz?
- 11’inci sezona gidiyoruz. Aynı kanalda en uzun süre devam eden tek dizi biziz. Bu konuda rekor kırdık. ◊ Neden bu kadar devam etti sence?
- En başta samimi, sahici, gündemi takip eden bir iş. Herkesin, her oyuncunun bir alıcısı var. Kahramanlık var, arkadaşlık var, polis var, aksiyon, eğlence var... Her bölümün bir konusu var. İnsan bir illüzyona kapılıyor bence.
◊ Bir de her kesimden izleyiciniz var. Ülkeyi kucaklayan bir iş...
- Esnaf da çok seviyor. Gündüzleri tekrarı oluyor. Bir dükkana girdiğimde benim yüzüme bakmadan alacağımı veriyor mesela, gözü ekranda, Arka Sokaklar’ı izliyor. Beni görmüyor bile. Tekrarlarının da ekmeğini yiyoruz gibime geliyor. Haber niteliğimiz de var, gündemi takip ediyoruz. ◊ Sen ne hissediyorsun? Yıllardan beri polislik yapıyorsun sen de bir anlamda.
- Sonuçta bir mesleği oynuyorsun. Öyle olunca da o mesleğe karşı bir empati duyuyoruz. Polislerin başına gelen bir şey olduğu zaman empati artıyor, sanki bir arkadaşınızın başına gelmiş gibi oluyor. ◊ Kavga, anlaşmazlık oluyor mu hiç setinizde?
- Sette çok uyumlu bir ekibiz. Birbirimize karşı sesimizi yükselttiğimiz bile olmuyor. “Karı koca bile kavga ediyor, siz nasıl bunca sene kavga etmeden geçiniyorsunuz” diyor Türker Abi. Belki setteki insanların egosuz olması, yaşlarımızın birbirine yakın olması, büyük olanın küçük olanın birbirlerinin yerini biliyor olması etkiliyordur. Belki başarımız biraz da bundan kaynaklanıyor.
◊ Rol icabı da olsa polis olmak nasıl bir duygu?
- Para ile size maaş ödeniyor ve siz başkalarının hayatları uğruna kendi hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz, öyle bir meslek bu. Bu gönüllü yapılması gereken bir şeymiş gibi geliyor bana. Karanlık insanlara karşı iyi insanları koruyorlar. O yüzden polislik bana çok enteresan geliyor. ◊ Sen polis olmak ister miydin?
- Bilemiyorum. Biz çekerken zorlanıyoruz, bu insanların mesleği bu. Çok zor... ◊ Çocukken ne olmak isterdin?
- Tır şoförü olmak istiyordum. Gezerim falan diye düşünürdüm herhalde. ◊ Neler oynardın çocukken?
- Ankara’da gazoz kapaklarının içine çamur doldururduk, onlarla oynardık. Bisikletimiz yoktu ama arkadaşlarımızdan bir tur bisiklete binme durumumuz vardı. Mahalle vardı bir defa. Basketbolda oynadım bir dönem, 8, 9 sene. ◊ Boy kaç?
- 1.80. O zamanın Kerem Tunceri’si bendim yani. (Gülüyor) Geceleri dışarı çıkardık, 12 Eylül öncesinde büyüdüğüm için dışarı çıkmak sakıncalıydı. Karşı duvarda otursak bile annem izin vermezdi. Basketbolu bile sokakta öğrendik. Ağaçlara çıkardık. Bacaklarımız yaradan kurtulmazdı. Şimdiki çocuklar her gün evde ama mecburen öyle yaşıyorlar. Benim çocuklarım da öyle maalesef.
◊ Oyuncu olmayı hayal ediyor muydun?
- Hiç düşünmüyordum. ◊ Nasıl oldu?
- Ben okul basketbol takımındayken lise tiyatro kulübünden bir arkadaşım çocuk tiyatrosunda oynuyordu. “Oyuncu seçmesi var gitmek ister misin” dedi. Beni bir şekilde kandırdı, gittik. Zaten iki kişi alacaklarmış. Bizi aldılar. İlk oyunda heyecandan elim ayağım titredi. Sonra Ankara Sanat Tiyatrosu maceram başladı. Altan Erkekli, Rutkay Aziz, Cezmi Baskın ustalarımızdı. ◊ Bu kadar ünlü olacağını hayal ediyor muydun o zamanlarda?
- Hayal etmiyordum ama sokaktaki insanlar dönüp baktıkları zaman bana bir daha dönüp bakıyorlardı. Anneme, babaanneme sorardım, “Niye bana bakıyorlar” diye. Tanıdık birine benzetiyorlar zannederdik. Benim girdiğim her proje kendinden hep söz ettirdi. ◊ Dönüm noktan ne sence?
- “Çocuklar Duymasın”. “Süper Baba”da da oynadım ama 3-5 bölüm. Kimse hatırlamaz, orada Zeytin diye bir çocuk vardı, onun doktoruydum. “Susam Sokağı”nda da dublaj yaptım. “Reyting Hamdi”de de oynadım. Beni önemseyen ve bu duruma gelmemde etkisi olanlardan bir tanesi aslında Hamdi Alkan’dır. Çok emeği vardır üzerimde.
◊ Çocuklar Duymasın’da lakabın “Kılıbık Selami”ydi. Kılıbıklık var mı sende?
- Yok canım. Eşinin sözünden çıkmayan değil de eşiyle birlikte karar vermeyi tercih eden bir insanım. Sonuçta evlilik karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan bir ilişki. Sorun çıkmasın diye konuyu kapatıp eşinin dediğini yapan insanlar da olabilir. Öyle karakterler de vardır belki ama dizideki biraz abartılmış bir karakterdi. Türkiye’de ünlü olduktan sonra tercih edilmek gibi bir durumunuz var ya o benim için bir şanstı. Ünlü olmadan başarılı olduğum bir işti. ◊ Komedi yapınca insana yapışır aslında ama sende öyle olmadı. Arka Sokaklar ile ters köşe yaptın.
- Evet. Allah’tan olmadı. Ama hayatından komedinin, neşenin, o sempatikliğin eksik olmadığı bir karakter. Bu benden de kaynaklanan bir şey galiba. Ben hayatın hep neşeli tarafında olmayı, neşeli ve esprili, şakacı olmayı tercih ediyorum. İnsanları kırmak ya da sorunu büyütmek istemiyorum. Uzattığım zaman mahcup hissediyorum, küs davranmayı sevmiyorum. Karşılaştıkça ben kendimi kötü hissediyorum. Bizde yatağa küs girilmez, ayrı yatılmaz
◊ Başarılı evliliğin sırrı ne?
- En başta sevgi. Doğru insanı bulmak ve sizin de o insan için doğru olduğunuzu anladığınız an. Siz doğru insanı bulmuşsunuz ama bakalım siz doğru insan mısınız? Demin anlattığım gibi küslüğü uzatmamak, meseleyi uzatmadan çabuk bitirmek... Büyüklerin bir lafı vardır; “Yatağa küs girilmez” derler. Aynı yastığa baş koyduğun insanla yatağa küs gitmek, sırtını dönüp yatmak ya da başka bir yerde yatmak fikri çok yanlış. ◊ Ve sevdiğin insandan çocuk yapmak...
- İşte o zaman başka bir milat başlıyor. Tekrar aşık oluyorsunuz. Bu inanılmaz mucizevi ve kadınlara hayran olunacak bir şey. Hamilelik dönemi ayrı, doğumu ayrı, büyütmesi ayrı. Erkeğin yapamayacağı bir sabır. Sabrı karşılıklı gösterdiğiniz zaman başarılı oluyorsunuz. Ben taşıyıcı babalık yapıyorum.
◊ Ün, para, şöhret insanı değiştirir mi?
- Şöhret bana pırıltılı bir kelime gibi geliyor. Tanınan bir insanım sadece. Şarkıcılar sanki starmış, şöhretliymiş de onlara yakışıyormuş gibi geliyor. Bunu küçümsemek için söylemiyorum. 50 bin kişinin karşısında şarkı söylemek starlıkmış gibi geliyor. Biz de 70 milyonun önünde televizyona çıkıyoruz ama o televizyon bir mesafe koyuyor. Starlık kavramı çok ürkütücü, ben baş edebilecek birisi değilim açıkçası. Onun da bir bedeli olması gerektiğine inanıyorum. O bedeli ödeyebilecek birisi değilim ben. ◊ Nelerden vazgeçerdin şöhret için?
- Hiçbir şeyden vazgeçmem. Zamanımın çoğunu işle ve ailemle geçiriyorum. Zaman çok çabuk geçiyor, çocuklar çabuk büyüyorlar. Sinemaya gideceksem o vakti ailemle geçireyim, beraber gidelim istiyorum. Kendim için bir filme gitmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki. İşimden vazgeçer miyim, geçmem, arasına sıkıştırırım. Magazini kendim için değil işim işin kullanıyorum. Magazin de beni hangi amaçla kullanıyor bilmiyorum ama beni takdim ediş şekillerinden bana saygı duyduklarına inanıyorum.
◊ Şimdi ikinci kez baba oldun. Bugün de Babalar Günü... Baba olmayı dinleyelim senden...
- Ben baba olmayı seviyorum. Babamı da kendi babalık görevlerimi yerine getirmeye başladığım zaman anladım. Babanın otoritesi, evde tek başına her şeyi yapabilmesi, kalabalık ailede büyüdüğümüz için onların başında olması, o kadar kişiyi idare edebilmesi bir memur maaşıyla bana inanılmaz zor ve gurur verici geliyordu. Babamı örnek aldığım çok şey vardır. Ama tabii baba olduğunuz zaman anlıyorsunuz babanın ne demek olduğunu. Eve koca bir paket tatlı getirdiğinizde içinden sadece bir tane yediğiniz zaman baba olduğunu anlıyorsun. Yani yoksa o kadar para veriyorsun, koca tepsiyi sen yiyebilirsin. ◊ Çocuklarla ilişkin nasıl? Bir tanesi yeni doğdu gerçi ama büyüğü arkadaşın olmaya doğru ilerliyor.
- İnanılmaz düşkünüm. Bir şey istediği zaman gelip beni kandırıyor, kaldırılacak bir tarafım olduğu için. Annesinin bazı kuralları var, ben onun kurallarını, otoritesini bozmadan hem annesine, hem çocuklara beraber ortak bir karar verdiğimizi anlatarak ortak noktayı buluyorum. ◊ Büyük oğlun diziyle yaşıt değil mi?
- Evet. Yeni doğduğu zamanlardı. Kalbinde de ritim bozukluğu vardı, moralimiz çok bozuktu o dönem. Yılmaz (Ekmekçi) Abi aradı, 4-5 senedir de görüşmemiştik. Arka Sokaklar için aramış. Kısmetiyle geldi oğlumuz. İkinci oğlumun ismi de Demir. Şimdi o da buna 10 sene eklerse 20 sene boyunca “Arka Sokaklar” devam eder... Gerçi eder mi, etmez mi bilmiyorum ama çok da etmesini istemiyorum açıkçası. ◊ Niye?
- Başka bir şey mi yapsak acaba? Özlediğim şeyler de var. Takım elbise giymek istiyorum mesela. Belki sadece bir baba oğul hikayesini oynamak istiyorum.
◊ Sinema filmi teklifleri geliyordu aslında?
- Geliyor ama yaz döneminde geliyor. Zaten 40 günlük bir tatil yapıyoruz. O zaten diğer sete sarkacak. Zor şartlara sabrediyoruz. Tatile gideceğiz diye hayal ediyoruz. Çok beğendiğim, tatili düşündürmeyecek bir şey çıkarsa yaparım tabii. Onun dışında arkadaşlarımı kıramayıp, konuk oyuncu olarak gittiğim işler var. Hiç sinema filmim olmadı. Vurulduğumda “Bu adamın çocukları ne olacak” dediler
◊ Sana bugüne kadar hayranlarından gelen en ilginç tepki neydi?
- Çok sık tekrarımız oldu ve 10 yıldır devam eden bir iş olduğu için inanılmaz bir ekran yüzü olduk. Yaptığımız iş açısından ya da oynadığımız rolde onlara çok yakın geliyor herhalde. Bazı mesafeli roller vardır, bu çok daha halktan. Geçen bölüm vurulduğum dönemde insanlar, “Eyvah, bu adamın çocuklarına ne olacak” dedi mesela en çok. ◊ Evet, inanılmaz olay oldu. Kendi cenazeni gördün, Allah gecinden versin...
- Ben yaşarken insanların ben öldüğümde üzüleceklerini gördüm. İnanılmaz empati kuruyorlar rolle. ◊ Son olarak yaz tatilini soracağım, planınız var mı?
- Her sene Çeşme’ye gidiyoruz biz. Okul açılana kadar eşim ve çocuklar orada kalıyorlar. Ben ağustos ortası gibi dönüyorum çünkü önceden sezona hazırlıklı girmek için önceden birkaç bölüm çekiyoruz. Dinleneceğim, yatacağım. Uzun zamandır akşamları beraber yemek yemiyoruz, beraber yemekler yiyeceğiz, sıradan bir aile gibi tatil yapacağız. Derin’i göremiyorum. Ben geldiğim zaman eve uyumuş oluyor. Sabahları okula ben götürüyorum ki biraz daha uzun zaman geçirelim onunla beraber diye. ◊ Bez değiştirme ya da gece uykusuzlukları var mı? Bebek 45 günlük sonuçta...
- Demir’de yok ama Derin’de bir emzirmediğim kalmıştı. Daha yeni evliydik, kadıncağız evliliğin tadına bakamadan bebeğimiz oldu. Bebeği yıkıyorduk, altını temizliyordum. Eşime yardımcı oluyordum. Şimdi ikimiz de tecrübeliyiz. Yardımcımız da var, o da yardım ediyor.