Özgürlük, kölelik ve adalet üstüne

Özgürlük, kölelik ve adalet üstüne

Çeviri: Tarkan Tufan Ursula K. Le Guin*

Yaşadığım ülke (ABD) bir devrimle bir araya gelmişti ve şimdi bir başkası tarafından neredeyse dağılmış durumda. İlk devrim, karmaşık, aptalca ama kısmen sosyal ve ekonomik sömürüye karşı bir isyan niteliğindeydi. Neredeyse benzersiz bir oranda başarılıydı. İlk devrimi gerçekleştirenlerin çoğu ekonomik sömürü ve toplumsal baskının en aşırı örneğinin uygulayıcısıydılar: Köle sahipleriydiler. İkinci Amerikan devrimi olan İç Savaş, köleliği koruma girişimiydi. Kısmen başarılı oldu da. Kölelik kurumsal olarak kaldırıldı; ancak efendi ve köle zihniyeti hâlâ Amerikan düşüncesinde çoğunlukla kabul görüyor.

Yoksulluk çocunluktadır

Kast sisteminin olduğu bir toplumunda bile egemen sınıf her zaman azınlıktır ve alt sınıflar çoğunluktadır. Yoksullar daima zenginlerden kalabalıktır. Güçlü olanlar, iktidara sahip olduklarından, sayıları daha azdır. Neredeyse bütün toplumlarda yetişkin erkekler üstün bir konuma sahiptir; ancak kadınlar ve çocukların sayısı onlardan fazladır. Hükümetler ve dinler, eşitsizliğe, sosyal ayrımcılığa, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına ve elitleşmeye dayalı bir tabakalaşma uygular ve ayrımcılığı destekler.

Çoğu insan, çoğu yerde, çoğu zaman alt tabakadır

Üstelik çoğu insan, hatta “özgür dünyada” ve hatta “özgürlükler ülkesinde”, bu durumun kendisini veya onun bazı unsurlarını doğal, gerekli ve değişmez olarak görür. Bu inancı geçmişten gelen haliyle, olduğu gibi muhafaza ediyorlar. Bu bir inanç ya da sadece cehalet olabilir: Çoğu zaman her ikisi birdendir. Yüzyıllar boyunca, alt tabakadan birçok insan, toplumu yeniden örgütlemek noktasında başka herhangi bir yolun var olup olmadığını bilebilecek durumda değildi; elbette bunu değiştirmek de mümkün. Şimdiye dek yalnızca üstün statüye sahip olanlar bunun mümkün olduğunu biliyorlardı; ve toplumsal düzen değiştiğinde, sahip oldukları güç ve ayrıcalığın da ellerinden gideceğini biliyorlar.

Sakin olmak, tekneyi devirmemek için temkinli olmamızı gerektiren sebepler var. Birçok insanın huzur ve konforu tehlikeye girebilir. Adaletsizliğe isyan edilmesinin ardından, adaletsizliğe dair zihinsel ve ahlâki değişimin maliyeti genellikle çok yüksektir.

Mahabharata’nın son sözleri şöyle: “Ulaşım imkânımın ötesindeki bir hedefe erişmem.” İnsana ait olan adalet fikri, muhtemelen insan erişiminin ötesinde bir hedef. Var olamayan şeyleri icat etmede oldukça başarılıyız…

Kurumlar ögürleştirmez

Belki de özgürlüğe, insan eliyle yaratılan kurumlar yoluyla ulaşılamaz; öte yandan, koşullara bağlı olmayan zihin ya da ruh kalitesi, bizlere sunulmuş bir lütuftur. Benim sorunum, iş ve yaşam koşullarındaki kötüleşmenin, bu lütfu erişilemez hale getiren kurumsal adaletsizlikleri de teşvik etmesi. Açlıktan ölen, şiddete maruz kalan ya da bir yangın bombasıyla hayatı sona eren iki yaşındaki bir çocuğun, kelimenin anlayabildiğim her anlamıyla, özgürlüğe ya da şefkate ulaşmasına izin verilmiyor. Kişisel çabalarımızla sadece kusurlu bir adalete ve sınırlı bir özgürlüğe ulaşabiliyoruz. Hiç yoktan iyidir tabi! Özgür kalan kölenin, özgürlük aşkına sıkı sıkıya sarılalım; şairane bir cümle…

Adaletsizliğin reddinden, adaletsizliğin kabulüne geçilmesi yapılmaması gereken bir şey. Sizin gözlerinizin gördüklerini onlar da gördüler. Bir kez adaletsizliği gördükten sonra, asla zulme karşı çıkıp aptalca zalimi savunamazsın. Bu durumda, sadakât ihanetin ta kendisidir. Şu andan itibaren, direnmiyorsan, işbirlikçisin. Ancak savunma ve saldırı hattının ortasında bir bölge, esnek bir direniş zemini, değişim için açılan bir alan var. Bulması ya da yaşaması kolay bir yer değil.

İktidar yalnızca çürümeye yol açmaz, bağımlılık da yaratır. Çaba, yıkıma dönüşür. Hiçbir şey inşa edilemez. Toplumlar şiddetle ya da şiddetsiz değişirler. Baştan yaratmak mümkündür. İnşa etmek mümkündür. Çekiç, çivi, testereyle değil; eğitimle, düşünmeyi öğrenerek, yeni beceriler edinerek inşa edebiliriz.

Henüz icat edilmemiş ve çocuklarımızın yaşamak istediği yuvayı inşa etmek için, icat etmemiz gereken araçlar mı var? Elimizdekilerle devam edebilir miyiz; yoksa bildiğimiz şeyler, bilmemiz gerekenleri öğrenmemizi engelliyor mu? Tenleri renkli insanların, kadınların, fakirlerin öğrenmek ve öğretmek zorunda olduğu şeyleri öğrenme ve ihtiyacımız olan bilinci edinmek için, beyazların, erkeklerin ve güçlülerin tüm bilgilerini bir kenara atmalı mıyız?

Hyâl gücü devrimcidir

Benim için önemli olan husus, iyiye gidiş konusunda herhangi bir umut vermek değil; hayâl edilmiş ama ikna edici bir alternatif gerçeklik sunarak, kendimin ve okuyucunun aklından, şu an yaşadığıma benzer tembel ve ürkütücü bu alışkanlıktan sıyrılmak. Bu, insanın yaşayabilmesinin tek yoludur. Haksızlığın kaynağı olan kurumların sorgulanmaksızın sürüp gitmesine imkân veren, işte bu tembelliktir.

Fantezi ve bilimkurgu kavramları, okuyucunun içinde yaşadığı gerçek dünyaya alternatifler sunar. Gençler genel olarak bu tür hikayeleri sever; çünkü heyecan ve tecrübe isteğiyle alternatifleri, olasılıkları, değişimi arzu ederler. Gerçek değişimin hayâlinden dahi korkan yetişkinlerin çoğu, yaratıcı edebiyatı reddeder; çoktandır bildiklerinin dışındaki hiçbir şeyi görmemeyi ya da bildiklerini düşünmeye devam etmeyi tercih ederler.

Duvar'da yer alan metnin tamamını okumak için tıklayınız.