T24 -
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök, dün (29 Aralık 2009) görevini bıraktığını açıkladı. Özkök'ün görevinden ayrılışı sonrası yazılı basında konuylu ilgili yazılar ön plana çıktı.Hürriyet'te görev değişimiAydın Doğan yönetimi Arzuhan Yalçındağ'a bıraktıYiğit Bulut'un, "Ertuğrul'umun gidişi ve Berberoğlu'nun gelişi Türk basını için bir 'devrimdir'!" (30 Aralık 2009) başlıklı yazısı şöyle:Ertuğrul'umun gidişi ve Berberoğlu'nun gelişi Türk basını için bir 'devrimdir'!Girişte bir soru sorarak başlayayım:Ertuğrul’um, bu gidişten bir nebze ders aldın mı?Sevgili dostlar, dün (29 Aralık 2009) sabah saatlerinde internet sitelerine bir haber düştü:“Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi’ndeki görevinden alındı, yerine EnisBerberoğlu getirildi!”Bu haber Türk basını açısından çok önemli... Benim için de oldukça anlamlı...Hatırlarsanız, birkaç ay önce Aydın Doğan’a bu köşeden bir mektupyazmış ve “Sana bir dost tavsiyesi: Ertuğrul’u al yerine EnisBerberoğlu’nu getir, belki bir nebze Türk basınına yaptıkların içingünah çıkarırsın, hem de kendi şirketine büyük bir iyilik yaparsın”mesajı vermiştim”. Ve eklemiştim:“Eyüp Can o koltuğa oturamaz, o kadar da değil!..” Dediğim oldu ve haklı çıktım.Türk basını adına “mutluyum”.Şimdi gelelim Ertuğrul’umun Türk basınına yaptıklarına...Maddeler halinde arz edeyim:1- Ertuğrul Özkök uzun süredir bu koltuğu işgal eden ve Türk basınında“haber alma özgürlüğümüzün” hücrelerini “kendi düşünceleri”doğrultusunda “tıkayan” bir arkadaştı.2- Patronunun “siyasiler” ile pazarlıklarında yer aldı ve “gazetecilikile ticaret yapma” kavramlarını “sentez” ederek; gazetecilik mesleğinetabiri caizse “tecavüz etti”!3- Medyanın “haber vermek” yerine “siyasi rantı katlayarak, siyaset ilekol kola ticaret yolunda kullanılması” kavramını mesleğe yerleştirdi.Patronun “siyasetçiler” ile konuşmasına aracılık kavramını“gazetecilik” kriteri olarak tanımladı ve “patron adına siyasetçi ilekol kola” yürüyen “genel yayın yönetmeni” konseptini “Türk medya”tarihine soktu. Şöyle bir algılama ortaya çıktı: “Siyasetçi ilebirlikte iş bitirebilen genel yayın yönetmeni-Ankara temsilcisi” enmakbul adamdır!4- Sermaye Piyasası’nda işlem gören şirketlerin yönetimlerinde yeralarak “ayrı durması” gereken dinamikleri birbirine karıştırdı. 1980sonrası “güçsüzkoalisyon hükümetleri” bu “karışıklığa-bulaşıklığa” dur diyemedikleriiçin ortaya “medya yoluyla” yaratılan inanılmaz bir rant çıktı. Şöyledüşünün; bir gazetenin genel yayın yönetmeni, borsada işlem görenşirketlerin de yönetiminde ve o gazetenin “yaptığı haberler” ile oşirketlerin değerini etkilemepotansiyeli var.5- Hükümetlere karşı “medya grubu stratejisi oluşturma” kavramını icatedip hayata geçirerek, yıllar boyu “hükümetler ile sevişen veyadövüşen” bir medya gerçeğine sebep oldu...Sevgili dostlar, Özkök’ün “ben dahil” birçok yazarı “sansürleme”, kendineyöneltilen en küçük bir eleştiride, yazılarını “patronu tehdit ederek” gazeteyekoydurmama olayları “sayısız”. Onları burada yazmaya yerim yetmez. Bu yaz yaşadıklarımızı hatırlayın, arşivlerde okuyun.Uzun lafın kısası; “yüzlerce basın emekçisini, köşe yazarını” kendiamaçlarına uymadıkları için harcadın Özkök! Ne oldu? İşte sana da yolunsonu göründü! Cumartesi günü Aydın Doğan, kızları ile evinde buluştu ve“senin ipini” çekti. Aile yemeğinden şöyle bir karar çıktı:Yaşananların sorumlusu Ertuğrul ve bizi içine ittiği kısırdöngüdür.Güle güle Ertuğrul’um! Kendine iyi bak, çok dikkat et! Bu ülkeyeyaptıklarının yıllarca “vicdan azabını” çek! Sana bir de sözüm var: 10yıl boyunca senin yaptıklarını yakından gözlemleyen biri olarak,sırların benle mezara gidecek. Korkma, rahat ol. Sana yazdığım,yazacağım son yazı budur.
Doğan Akın: A'dan Z'ye Özkök operasyonuÖzkök'ün gidişiyle ilgili olarak Habertürk gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın "Doğruyu aramak zordur ama kolaydır" (30 Aralık 2009) başlıklı yazısında "Özkök" alt başlığı ile kaleme aldığı yazısı şöyle: ÖzkökErtuğrul Özkök, Hürriyet'in başından uzaklaştırıldı.20 yılın sonunda.Özkök başarısız olduğu için yollanmadı. İlahlar kurban istediği için yollandı.Eğer "yanlış yaptığı" için yollansaydı, ondan önce Aydın Doğan'ımilyarlarca dolar vergi borcuyla baş başa bırakanlar, Soner Gedik'ler,İmre Barmanbek'ler yollanırdı.Özkök'ün kellesi verildi.Özkök, Türk basınının son döneminin en önemli figürüydü hiç kuşkusuz.12 yıl birlikte çalıştım.Elbette sorunlarımız oldu, özellikle de son yıllarımda. Ama genel birmuhasebe yaptığım zaman, birlikte çalıştığım en iyi yayın yönetmeniydive 12 yılın genel muhasebesini yaptığım zaman keyifliydi.Özkök'ten ötürü keyifliydi. Yöneticilikteki tatlı sahtekârlıklarınıbile severdim Özkök'ün. Zaten o da bunları hiç inkâr etmez. "Neyapayım, işin doğası böyle" diyerek tebessümün arkasına sığınırdı.Kızamazdım bile.Özkök'ün elbette çok günahı vardı ama günah-sevap hesaplaşmasında benim için sevapları ağır basardı.En azından benim kötülükleri silmeye temayüllü hafızam öyle diyor.Birlikte çalıştığımız 12 yılı keyifle anarım.Ve Özkök'süz olmak, bir gazete için çok ciddi bir kayıptır.Tek rakibimiz olarak gördüğümüz Hürriyet'in başında dümenci olarakÖzkök'ün olması, bizim için keyifliydi. Çünkü zorlu bir rakipti.Onun Hürriyet'ini geçmek daha zor ama daha keyifli olacaktı.Vedasını İngilizce bir cümleyle yapmış. Ben Bradley'in kitabından "yürüttüğü" bir cümleyle.Onun arkasından sövenlerin, şimdi döktükleri gözyaşlarını da gülerek izliyorum.
Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı'nın aynı konu çerçevesinde ele aldığı "Ertuğrul Özkök" (30 Aralık 2009) başlıklı yazısı şöyle:Ertuğrul ÖzkökOnu çok yakından tanıdığım ve bu özelliklerini gayet iyi bildiğim içinsöylüyorum: Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ile "dışarıdaki"Ertuğrul Özkök arasında dünyalar kadar fark vardır. Genel YayınYönetmeni Ertuğrul Özkök, sayfanın mizanpajından yazarlarınkaprislerine, patronunun siyasi ilişkilerinden ticari bağlantılarınakadar binbir çeşit dengeyi gözetmeye mecbur ve dolayısıyla gerginleşenbir kişidir. Ama, "dışarıdaki" Özkök’ün farkettiğinizde, GustavMahler’in "Kindertotenlieder"ini yani, "Ölü Çocukların Şarkıları"nıdinlerken Jacques Prevert’in şiirlerini orjinal dilinde okuyan veJacques Brel ile Üçüncü Selim’in taburundan aynı lezzeti alan ve asılkişiliği ancak çok özel ortamlarda beliren bir entelektüel ilekarşılaşırsınız. Karşınızda, sanki hayatının yarım asrını Türkiye’degeçirmiş bir Fransız vardır...
Memnun oldum, zira...Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’in başından ayrılmasından dolayı büyükmemnuniyet duydum ama memnuniyetimin sebebi çok daha başka idi.20 yüzyıl Türk Edebiyatı'nın önemli isimlerinin ortak bir özellikleriolduğunu ancak dikkat ettiğinizde farkedersiniz: Edebiyat, bazı büyükromancılarımız için sadece bir hobiden, bir meraktan ibarettir ve bukişilerin asıl meslekleri gazeteciliktir...Türkçe'yi en iyi şekilde kullananlardan yani Refik Halid Karay, Ref’iCevad Ulunay, Cevad Fehmi Başkut gibi "romancı" diye bilinengazetecilerden bahsediyorum.Ben, Ertuğrul Özkök’ün özellikle Pazar yazılarından edebiyatın bu büyüküstadlarının tadını aldığımı her zaman yazdım ve ifade ettim. Pazargünleri kendisini kayıtlardan âzâde kılan Özkök, sanki onlar gibi yazarve âmiyâne tabiriyle söyleyelim, döktürürdü.Genel yayın yönetmenliğinden ayrılmasına işte bu yüzden çok memnun oldum.
Aradığı kitap bendedirErtuğrul Özkök, birkaç ay önce "Ben Bradley’in 'A Good Life'ınıgazetedeki odamda da, evimde de aradım ama bulamadım" diye yazmıştı.Boş yere aramış, zaten bulamazdı ve bulamaz, zira o kitap şimdi bende.Birkaç sene önce okumam için bana vermişti, sonra unuttu, ben de iadeetmedim.Bundan böyle de hiç vermem, zira Hürriyet’in yazı işlerindeki vedakonuşmasını o kitabın ismiyle bitirdiğine göre bendeki nüshanın kıymetiçok daha arttı demektir.
Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Fehmi Koru'nun Özkök ile ilgili yazdığı "Tarih kimi yazacağını bilir" (30 Aralık 2009) başlıklı yazısı şöyle:Tarih kimi yazacağını bilirZaten biliyorsunuz, ama ben bir kez daha kayda geçireceğim: Türkiye'nin çağdaş tarihi biraz da belli başlı şahısların tarihidir.Bizim tarihimiz de -pek çok başka ülke tarihinde olduğu gibi- küçük ve sıradan kişilerin katkılarını hesaba fazla katmayan bir tarihtir. Herhangi bir keşif, icat, zafer, yenilik ve başarı birden fazla -bazen bayağı kalabalık- bir grubun çalışmasına borçlu olunduğu halde, başarıyı en son damlayı kaba damlatana veririz. Tarih biraz da başarıyı üstlenenlerin tarihidir.İleride bugünlerin tarihini yazacaklar için bir kolaylık bu. Çok koldan gelişen olayların tarihe dönük yüzünde bugünlerden neredeyse bir veya birkaç isim kalacak çünkü; onun (veya onların) kim olacağını tespit etmek de hiç zor olmayacak.Keşke tarih gelişmelere katkıda bulunan herkesin hakkını teslim ederek yazılsa... Ancak gerçek her zaman bizim temennilerimiz istikametinde oluşmuyor.Tarihe başarılarıyla geçecek kişiler neredeyse teke veya bilemediniz birkaça indirgenirken, bizimki de dahil ülkelerin tarihleri, gelişmeleri 'olumsuz' etkileyenleri kolay kolay unutmuyor. Bütün olumsuzluklara, engellere, muhalefete, fitne ve tezvirata aldırmaksızın doğru bildiği yolda yalnız başına da kalsa yürüyüp başarıya ulaşan az sayıdaki 'cesur' ve 'kahraman' kişiye karşılık, onu başarısız kılmak, yolundan saptırmak, yaptıklarını eksik ve yanlış yansıtmak için devreye girenlerin sayısı hiç de az olmuyor.Kimi siyaset alanından, kimi akademik hayattan, kimi de yayın dünyasından olabiliyor bu fitne ve tezviratçılar...Doğru-dürüst işler yapana yol göstereni, yardımcı olanı, önünü açanı, başarısına katkıda bulunanı keşfedip değerini teslim etmede olağanüstü kıskanç olan tarih, kötü örnekleri bulup ortaya çıkarmada, yaptıklarını yansıtmada müthiş cömert davranabiliyor.Kütüphanenizin raflarından herhangi bir genel tarih kitabını indirip bakın, sayfalarında az sayıda 'kahraman' ve mebzul miktarda 'kötü adam' ile karşılaşacaksınız.Şikâyet ettiğim sanılmasın, tam tersine, bu yazı uyarı yerine geçsin diye yazılıyor.Uyarı, çünkü konumları gereği ülkenin doğru istikamette yol almasına katkıda bulunabilecek iken, değişik kaygılarla kendisini olumlu gelişmelerin önünü kesecek bir yere konuşlandırmış tipler, konumlarını ve güçlerini koruyabildikleri sürece keyif sürebiliyorlar; bulundukları mevkilerden ayrıldıklarında da keyiflerinin devam edeceğine inanarak...Çoğu kez yanıldıklarını kısa zamanda anlıyorlar. Genellikle 'kahraman' için sonsuza kadar açılan kredi, 'kötü adam' konumuna kendisini yerleştirenden, yerini ve gücünü kaybeder etmez, tahsil edilmek istenebiliyor. Bizde gücünü yitirenin bu gerçeğe toslar toslamaz yaptığı genellikle aynı şey oluyor: Bir köşede unutulmaya çalışmak...'Kötü adam' olduğu halde illâ meydanda kalmak isteyenin akıbetini ise kimselere tavsiye etmem: Böylelerinin çoğu kısa sürede rezilleniyor...Marifet elbette hep doğrudan ve dürüstlükten yana tavır takınabilmekte; kimseler kadrini bilmese, tarih yazmasa bile... Karakter sınavından sürekli çakmış, en kritik noktalarda hep yanlışa oynamış, sadece ülkeyi zora sokmakla kalmamış, en yakınlarını, hatta kendisine imkân sağlayan/lar/ı bile zor duruma düşürmüşlerin yaptıklarını ise, tarih mutlaka yazacaktır. Yazmalıdır da.Başka bir sebepten değilse bile başkalarını aynı yola sapmaktan caydırmak için tarih öylelerini unutmamalı ve mutlaka yazmalıdır.
Hürriyet gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever, "Ertuğrul Özkök" başlıklı yazısında (30 Aralık 2009) başlıklı yazısı şöyle:
Ertuğrul Özkök
Sabah bir arkadaşım telefonla arayıp, Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığını bildirdi.
Hem şaşırdım, hem de şaşırmadım. Şaşırdım, bir gece evvel Hürriyet’in yılbaşı kutlama partisinde neredeyse gecenin en neşeli insanı Ertuğrul Özkök’tü. Demek ki gerçek liderler kendilerini her halükârda taşımayı iyi biliyorlar.
Şaşırmadım, Hürriyet Gazetesi’ne nefret kusan tüm kesimlerin Özkök’ün kellesini isteme konusunda bir merkezden yönetilen taarruzuna uzun süreli dayanmak yaşadığımız olağanüstü dönemde çok zordu. Sivil vesayetin Doğan Grubu’na uyguladığı baskının bir yerde netice alması kaçınılmazdı. Bakalım, yaşanacak günler daha neler gösterecek.
Ertuğrul Özkök’ün ayrılmasına bir doğal nedenle de şaşırmadım. 20 yıldır bu görevi ifa ediyordu. Neredeyse her gece saat 21.00’lere dek gazetede çalışmakta olduğunu Hürriyet’te herkes bilir. Benim hayatta gördüğüm en çalışkan yöneticilerden birisidir.
* * *
1998 yılının kasım ayı idi. Bir akşamüstü sekreterim beni Ertuğrul Özkök’ün telefonla aradığını söyledi. Çok şaşırdım. Kendisiyle herhangi bir tanışıklığımız yoktu. Telefonda nazikçe beni Hürriyet’e davet etti. O zamanlar çeşitli gazetelere yazılar gönderiyordum ama esasen danışmanlık hizmeti veriyordum. “Herhalde, Hürriyet benden danışmanlık hizmeti isteyecek” diye sevinçle görüşmeye gittim. Karşıma “köşe yazarlığı teklifi” çıktı! Özkök, profesyonel gazetecilik geçmişi olmayan bir kişiye koskoca Hürriyet’te “köşe yazarlığı” teklif ediyordu! Birkaç yıl sonra İsmet Berkan bir söyleşide benim ismimi vererek bu tip riskleri sadece Ertuğrul Özkök’ün alabildiğini ve genellikle de yanılmadığını ifade edecekti. Ayşe Arman, Ahmet Hakan, Ercan Kumcu gibi kıymetli isimleri, belki de büyük riskler alarak, medyaya kazandıran hep Özkök’tür.
* * *
Artık amirim olmadığı için açıkça yazıyorum. Benim gözümde Ertuğrul Özkök medyanın Turgut Özal’ıdır. Kimse inkâr edemez ki, Turgut Özal, hata ve sevapları ile, Türkiye siyasi tarihinin en yenilikçi, en radikal, tabulara en rahat karşı çıkan siyasi lideridir. Benim indimde rahmetli Özal Atatürk’ten sonra Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en olumlu rolü oynayan ikinci şahıstır.
Kişisel görüşüme göre Ertuğrul Özkök de, hata ve sevapları alt alta yazıldığında, Türk medya tarihinin en etkin, en radikal, en yenilikçi, tabuları altüst eden genel yayın yönetmeni olarak tarihe geçecektir.
Onun döneminde gazetecilik olağanüstü değişime uğramıştır. Haber, yorum, magazin ve spor öyle bir hal-i hamur edilmiştir ki, ortaya “herkesin gazetesi Hürriyet” çıkmıştır. Üstelik her görüşten, her renkten insanın bir arada yazdığı bir gazete!
Ertuğrul Özkök’ün deyimiyle o herkesin, her istediğini bulduğu “gazeteciliğin süpermarket”ini yaratmıştır.
Genlerinin farklı olduğunu fark eden her çapsız gazeteci de yıllardır ona söverek iaşelerini kazanmaya çalışır. Herhalde, dünyada medya tarafından bu kadar saldırılan başka bir medya mensubu yoktur.
Kızanı da, seveni de kabarıktır ama Türkiye’de herkes güne önce Hürriyet’e attığı başlığı, sonra da o günkü makalesini okuyarak başlar.
* * *
Ertuğrul Özkök beni 28 Şubat döneminde Hürriyet’e davet etti. O dönemde yazdıklarımdan dolayı 7 davada yargılandım. Davaların 3’ü Recep Tayyip Erdoğan’ın haklarına sahip çıktığım için açılmıştı. Askeri dönemde gazeteden hiçbir uyarı almadım. Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında aldığım uyarı sayısı ise anlamlı bir rakama sahiptir.
Bizzat Özkök’ün bir köşe yazısına karşı çıkarak yazdığım yazıda askere hakaret ettiğim iddiası ile yargılandığım davada ise yanımda kendisini eleştirdiğim
Ertuğrul Özkök vardı.
* * *
Ertuğrul Özkök yönetimi bıraktığı için üzgünüm ama yerine Enis Berberoğlu geldiği için içim rahat ve huzurluyum!
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan da konuyla ilgili olarak "Adamım Ertuğrul Özkök" başlıklı (30 Aralık 2009) yazısı şöyle:
Adamım Ertuğrul Özkök
Dün sabah kendisinden duydum...
Aradı beni ve “Genel yayın yönetmenliğini bırakıyorum” dedi...
“Ne yapacaksın?” dedim...
“Yazıya devam” dedi...
Ardından da ekledi:
“Rahatladım. Tüy gibi hafifim... Yıllar sonra dün gece ilk kez 7 saat uyku uyudum.”
Telefonu kapattım...
Ve bir kaldım, öylece kaldım...
Hayır, hayır...
Kendimi düşünmedim...
Türk basınının geleceğini falan da düşünmedim...
“Bu gidişin anlamı nedir?” türünden sorular da sormadım...
Sonrası üzerine de fikirler oluşturmadım...
Kahrolası medya dedikodularına dalmadım...
Hiçbiri ama hiçbiri umurumda bile değildi...
Ben sadece son 5 yılımı birlikte geçirdiğim “arkadaşım Ertuğrul Özkök portresi”ne daldım...
Hüzünlü bir gülümseme yayıldı yüzüme...
Ve tuttum, onun farklı yönlerinin bir çetelesini çıkardım:
* * *
Çocuktur Ertuğrul Özkök...
Büyük harflerle “yaşama sevinci” yaz ve karşısına onun hınzırca gülümseyen fotoğrafını koy... Her şeyi anlatmış olursun...
Yaratıcıdır Ertuğrul Özkök...
O kadar yaratıcıdır ki “rakiplere bu kadar fark atmak ayıp olur” diye bazen frenlenmesi gerekir.
Coşkuludur Ertuğrul Özkök...
Çoğu zaman o birilerini yere göğe sığdıramaz ve çoğu zaman da o yere göğe sığmaz.
Takıntısızdır Ertuğrul Özkök...
Öfkenin en doruklarından merhametin rüzgârına kapılması için iki dakika yeter de artar bile...
Dönektir Ertuğrul Özkök...
“Fikr-i sabit” denilen illetten o kadar uzaktır ki, bin yıl aynı türküyü çığırmanın geçer akçe olduğu bir memlekete, dönebilmenin erdem olduğunu öğretmiştir.
Sirayet ettiricidir Ertuğrul Özkök...
20 yıl boyunca Türkiye’nin en büyük ve en önemli gazetesini yönetirken ruhunu üflemiştir... Çaktırmadan... Sinsice... Taklide açık bir şekilde...
Fırlamadır Ertuğrul Özkök...
Matraklığa prim verir... Espriye açıktır... Mavracıdır... Yüzünde muzipçe bir gülümsemeyle karşılar her türlü fırlamalığı...
Delikanlıdır Ertuğrul Özkök...
En gençlerin en yeni dilini bilecek denli delikanlıdır... Tanıdığım yaşsız adamların en başında o gelir... Yaşı yoktur onun...
Hafiftir Ertuğrul Özkök...
“Ağır ol da molla desinler” sözünü darmadağın etmiştir... Hafiflikten bir ağırlık çıkarılabileceğini kanıtlamıştır...
* * *
İki tesellimiz var:
Ertuğrul Özkök bir yere falan gitmedi... Yine burada olacak...
Bütün bu özelliklerini artık sadece yazılarına yansıtacak...
Ve yoldaşımız olmaya devam edecek.
İkinci tesellimiz ise Enis Berberoğlu gibi bu işi en iyi şekilde yapacak bir ismin gelmesi.