Özlem Gürses*
Geçen hafta tanımadığım bir numaradan çağrı geldiğinde çok da istemeyerek açtım… AKP İstanbul İl Başkanlığı Basın Danışmanı Mustafa Güngör’dü arayan. Kendisini tanıttı, beni Nef Stadyumu’nda gerçekleşecek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Büyük İstanbul Buluşması’na davet etti.
Seve seve geleceğimi, gazetecilik yapacağımı ve ne gördüysem aktaracağımı ilettim.
Böylece anlaştık.
***
Telefonu kapattım ve geçen 20 yılı düşündüm…
Bunun neredeyse 12 yılı, çok sevdiğim mesleğim televizyon haberciliğinden ambargolu geçmişti.
Tek bir AKP toplantısına akredite edilmedim, tüm iş yerlerimden ya kendim ayrıldım, ya ayrılmak zorunda kaldım… Sosyal linçler, hakaretler, hakkımda yapılan yalan haberler, oğluma aileme tehditler…
Bu benim kişisel travmam.
Bir de memleketin aldığı derin yaralar, açılan fay hatları, ödenen bedeller var ki… Yükü çok ağır.
Bu duygularla öğlen saatlerinde yola çıktım, erkenden gitmek, mümkün olan en çok insanla konuşmak, videolar, fotoğraflar çekmek istiyordum.
Basın ve protokol için üç loca ayrılmıştı.
Haber kanalları erken saatlerden itibaren canlı bağlantılara başlamıştı, bir iki tanıdık isme merhaba dedikten sonra halkın tribünlerine geçmek ve etkinliği oradan izlemek istediğimi söyledim.
Mustafa Bey bunun mümkün olmadığını, aradaki bağlantının güvenlik nedeniyle kesik olduğunu anlattı, “Bu seferlik locada bizimle olun, başka sefer istediğiniz gibi yaparız” dese de… Ben gazeteciyim, bir yolunu buldum ve tribünlere geçtim. Mitingi de sonuna kadar AK Partili vatandaşlarla izledim.
***
Galatasaraylılar, AKP mitingi için “ev”lerinin verilmesine kızmış, sosyal medyada mesajlar yazmışlardı… Kulüp yönetimiyle konuştum, stadın Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından tahsis edildiğini öğrendim…
Güvenlik kapılarından geçince, masalar kurulmuş, simit ve meyve suyu dağıtılıyordu…
AK Partililer, akın akın giriş yapıyorlardı.
İstanbul’un dört köşesindeki örgütlerden servisler kalkmış, miting için gerçekten de neredeyse kusursuz bir “organizasyon” yapılmıştı.
Ama “Türkiye Yüzyılı” ile büyük düşünen AKP, seçmenine sade bir simidi verebiliyordu artık…
Simit, dışardan bakıldığında büyük bir “kampanya makinası”na da dönüşen AKP’nin yarattığı gelir adaletsizliği ve yaşanan yoksulluğun bir sembolüydü adeta…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kendi anlatılarıyla “tutkuyla, sevdayla” bağlı kadınlar çantalarını, naylon poşetlerini simitle dolduruyorlardı, fiyatı 5 TL’yi geçen bir somun ekmeğin yerine hiç değilse iki öğün sofraya koymak için belki de…
***
Ben çekim yaparken aynı kadınlar gülümseyerek Rabia selamıyla bakıyorlardı ekrana… “Sayın Erdoğan Sisi’yle barıştı, tarih oldu Rabia” diyorum, cevap, “O bilir ne yaptığını” oluyor.
Aralarında merdiven silen de var, işsiz olup evde hasta yaşlısına bakıp, sosyal yardımla geçinen de…
“Nasıl ekonomi, ay sonu geliyor mu” diye pek çok kişiye soruyorum… Ciddi bir sıkıntı olduğunu hepsi anlatıyor.
Elektrik, doğalgaz faturaları kadar işsizlik de sorun… Birçoğunun evladı iş bulamamış, okulu bırakmak durumunda kalmış…
Yine de birçoğu “Gıda fiyatları marketler yüzünden yüksek” diyor… “Peki” diyorum “Pazar niye pahalı?..” Yanıt değişmiyor: “O da marketçiler yüzünden…”
Tekrar soruyorum: “Peki ya doğalgaz, elektrik niye bu kadar pahalı?”
Sessizlik.
Sonra biri öne atılıyor: “Abla doğru konuşuyor, ama iyi de ablacım, kim çözer bunları Reis’ten başka?” Bir başka genç soruyor: “Ben sizi tanıyorum, gazetecisiniz, muhalefet sadece her şeye itiraz ediyor, bizim dilimizden anlamıyor…”
Merdivenlerde Bitlisli bir seçmenle yan yana oturuyoruz… “Nasıl” diyorum, “memnun musunuz AKP’den?” “Ben” diyor “neredeyse İstanbul Belediyesi’ndeki ilk gününden itibaren koyu Tayyipçiyim… Ben razıyım ondan, ama bazen Bahçeli çok ağır konuşuyor Kürtlere…”
“Yine de” diyor “Kürtler Tayyip’e oy verir…”
***
Saatler geçiyor, herkes sadece tek bir kişiyi bekliyor; Recep Tayyip Erdoğan’ı.
Büyük bütçelerle sahneye konuşlanmış olan dev senfoni orkestrası herhalde bir türkü ya da bir folklorik eseri seslendirecek diye düşünüyorum… Ama hayır, Azerbaycan’da benzerini görebileceğimiz bir opera tonunda “Recep Tayyip Erdoğan” şarkısı yankılanıyor statta.
Yer gök Recep Tayyip Erdoğan.
AKP’nin elinde kalan en güçlü tek “vaat” Recep Tayyip Erdoğan.
Dev ekranda Erdoğan’ın videoları yayınlandığında bir heyecan dalgası oluşuyor.
En çok da kadınlar.
AKP gerçekten de bir “kadın partisi…”
O dünyadaki kadınlar, hâlâ aşkla bağlı Erdoğan’a.
Ama “Reis”in kendi yoksulluklarını “eskisi gibi anlamadığının” da farkındalar…
***
Çekimlerimi yapıp, notlarımı alıp, 20 yıl sonra ilk kez AKP’nin bir simidini yiyorum.
Meyve suyu almak için dışarı çıktığımda teşkilatlarda görevli bir grup AK Partili kesiyor yolumu.
Samimiyetle sohbet ediyoruz, birbirimizi gayet güzel anlıyoruz.
Arada biri “CHP teşkilatlarına anlatın” diyor… “Ben gazeteciyim” diyorum, “hayatta hiçbir partinin üyesi olmadım… İşimi yapmak için buradayım.”
Yanındakiler hemen müdahale ediyor, susuyor.
Yerime dönerken tam giriş kapısının yanındaki merdivenin dibinde, soğukta bir aile görüyorum, yere seccade niyetine serdikleri kartonun üzerinde namaz kılıyorlar, çarşaflı bir kadın ve eşi… Çocuklar bekliyor.
O sırada fark ediyorum, az ilerde yine karton üzerinde namaz kılan başkaları da var.
Tekrar geçiyorum tribünlere… Saatler ilerlemiş, hava da iyice soğumuş artık.
Dev ekranda Erdoğan’ın giriş yaptığı anonsu veriliyor, bayraklar kalkıyor yine… ve “Reis” sahaya girdiğinde ortalık yıkılıyor.
***
“Öyle bir kazanacağız ki…”Çıkışta yol sormak için emniyet görevlilerinden yardım istiyorum. Biriyle beraber yürüyoruz “Tayyip iyi, ama çevresindekiler kibirden geçilmiyor, herkese çok kötü davranıyorlar, seçimi böyle alamazlar” diyor… “Teşkilat yöneticilerine sordum, seçime kadar ev ev, kapı kapı gezip milletin derdini dinleyeceklermiş” diye cevap veriyorum. “Ablacım, onlar yükünü aldı, kimse dert dinlemez artık” diye karşılık veriyor. Bir taksiye biniyorum, mitingden çıktığımı fark eden şoför “Bir devrin sonu, bence kazanamazlar, herkes çok darda, ama bu muhalefetle de bilmem ki ablacım” diyor. Boynumda 20 yıl sonra taktığım, üzerinde “misafir” yazan AKP mitingine giriş kartım, her yerde AKP’nin seçim sloganı: “Öyle bir kazanacağız ki, hiç kimse kaybetmeyecek…” |
***
Beni bağrına basan, en ufak bir çirkinlik yaşatmayan AKP seçmeni kardeşlerime teşekkür ediyorum.
Kimi tanıdı, kimi tanımadı.
Ama hepsi yaptığım işi kolaylaştırdı, yardımcı oldu, kalbini açtı.
Bir de “AKP TROLLERİ” var, onlar tabii ki karakterlerine uygun olanı yaptılar, yine hakaret ettiler, yine tehdit ettiler, yine sosyal medyada adını bile yazamayan zavallıların hedefi oldum.
Vız gelir tırıs gider.
* Bağımsız gazeteci