Özyönetim çağrıları ne anlama geliyor?

Özyönetim çağrıları ne anlama geliyor?

'Özyönetim' ve özerklik tartışmaları, özellikle 1 Kasım seçimleri öncesi Güneydoğu illerinde yerel yönetimlerin ilanlarıyla gündeme geldi. Ancak hem bölgedeki izlenimlerden, hem de Batı'ya yansıması açısından, 'özyönetim'in ne olduğu ve ne gibi taleplerde bulunulduğuna dair soru işaretleri olduğu görülüyordu.

Bölgede şiddetin tırmanmasıyla olağanüstü toplanan DTK, bu soru işaretlerini gidermeye yönelik bir girişimle açıklanan deklarasyon talepleri 14 maddede sıraladı. Kürt siyasi hareketini yakından izleyen kimi uzmanlar bu açıklamanın 'öz yönetim' tanımı ve talepleri açısından en açık beyan olduğu konusunda hem fikir.

BBC Türkçe’den Çağıl Kasapoğlu'nun haberine göre,  haberine göre, deklarasyonda üzerinde durulan bir nokta, özerk bölge oluşturulması çağrılarının parlamentoya taşınıp tartışılmaya açılması. Dolayısıyla nihai bir 'öz yönetim' ilanından çok, tartışmaya açılan bir öneri ilanı söz konusu.

Nitekim kongrenin ardından HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve HDP'li milletvekilleri deklarasyonun 'eleştiriye ve öneriye' açık olduğunu ifade etti. Fakat hükümet kanadından DTK kongresinin bildirgesine sert açıklamalar geldi. Başbakan Ahmet Davutoğlu "Hani Türkiyelileşeceklerdi" diyerek, vatandaşlardan HDP'den hesap sormalarını istedi.

 

“Maksimalist değil”

 

Kürt siyasetini yakından izleyen akademisyen Mesut Yeğen, “Daha önce söylediklerini ilk defa bu kadar derli toplu bir biçimde ortaya koydukları metin” olarak tanımladığı deklarasyonda yer alan talepler için şu yorumu yapıyor: "Bu bir yetki devri teklifi. Kürt siyaseti Türkiye devletine iktidarı yerelde paylaşalım. Bunu Türkiye ölçeğinde yapalım diyor. Bu önemli. Çünkü önerilen teklif sadece Kürtlerin yaşadığı yerlerle ilgili değil, bütün Türkiye için."

Mesut Yeğen, taleplerin devlet açısından maksimalist, başka bir ifadeyle istenebileceklerin en fazlasının talep edilmesi olarak görülebileceğini, kendisinin ise böyle düşünmediğini söylüyor:

"Ama Kürt meselesine benzer meselelerle karşılaştırdığınızda ya da Kürt meselesinin Suriye ve Irak coğrafyasındaki iz düşümüne baktığınızda benim naçizane kanaatim, maksimalist olmayan taleplerle karşı karşıya olduğumuz şeklinde. Çünkü DTK, hala Türkiye'nin siyasi birliğini gözettiğini, bu işi Türkiye sınırları içerisinde çözmeyi hedeflerini, Kürtlerin de öz yönetim işinden vazgeçmeyeceğini beyan etmiş oldu."

Kürt siyasi hareketi, çözümü Türkiye sınırları ve parlamentoda aradığını ilan etti deklarasyonda. Sıralanan maddelerden biri "özerk bölgelerin iradesinin TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesiydi."

DTK Eş Başkanı Selma Irmak da bu deklarasyonun Türkiye devletinden 'ayrılmak' anlamına gelmediğini "TBMM hala bizim için çözüm merkezidir" sözleriyle ifade etti.

DTK'nın TBMM vurgusuyla yaptığı çağrının devleti ne kadar harekete geçireceği ise soru işareti.

 

 

“Devlette karşılık bulması mümkün değil”

 

 

Akademisyen Vahap Coşkun'a göre DTK'nın taleplerinin "devlet açısından şu anda herhangi bir karşılığının olması mümkün değil."

Coşkun, "Bu DTK tarafından ortaya konmuş bir irade beyanı veya bir niyetler toplamı. Eğer PKK ve DTK, siyasi hareketler özerklik çalışması yapmak istiyorlarsa bunu yapacak aktör belli, HDP” diyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, deklarasyonun ardından HDP'ye seslenip "Hani Türkiyelileşeceklerdi? Vatandaşlarıma soruyorum, hesap sorun bunlardan" diyerek siyasi bir tartışma zemini dahi olamayacağının işaretini verdi.

DTK Eş Başkanı ve HDP milletvekili Irmak ise, Davutoğlu'nun 'Türkiyelileşme' eleştirilerine "Asıl Başbakan ve AKP hükümeti Türkiyelileşme'den uzaklaşıyor. Ülkenin bir bölümünü gözden çıkarmışlar" sözleriyle tepki gösterdi.

Davutoğlu, HDP kanadından sergilendiğini söylediği 'nezaketsiz yaklaşımı' gerekçe göstererek HDP'yle randevuyu iptal etti ve HDP'yi yeni anayasa görüşmelerinin de dışında tutmuş oldu.

Türkiyelileşme tartışmalarına dair akademisyen Coşkun başından beri doğru bir fikir olduğunu düşünse de "Benim öteden beri eleştirdiğim nokta, Türkiyelileşme projesini gerçekleştirecek aktörlerin doğru seçilmediği yönünde" diyor.

Coşkun, "Daha çok solla irtibatlandırılan ama toplumun muhafazakâr, liberal kesimiyle ilişki kuramayan bir projeydi bu" sözleriyle eleştirel yaklaşığı HDP'nin 'Türkiyelileşme' söylemine ilişkin şu yorumu yaptı:

"Bunun Türkiye'nin tamamında yankı bulması, destek bulması için HDP'nin buralara Türkiye'nin tümüne, Batısı'na, Türkiye'nin diğer toplumsal kesimine seslenmesi gerekirdi. Ama şu anda bu imkân, özellikle çatışma sürecinin başlamasıyla birlikte ortadan kalkmış gibi. Türkiyelileşme ancak bir çözümün, bir barışın projesi olabilirdi. Çatışmanın olduğu bir dönemde HDP'nin Türkiyelileşme ihtimali hiçbir şekilde olmaz."

 

“Orta Doğu'daki gelişmeler belirleyici”

 

Diğer yandan, deklarasyon da çatışma ortamının sona ermesini hedefleyen bir açıklama olarak öne çıkıyor. Ama çatışmaları durdurmak için yeterli olup olmadığına dair soru işareti var. Selma Irmak da sorunların siyasi platformlarda tartışılmaması durumunda 'öfkeyle mücadele eden hendeklerin arkasındaki gençlerin konuşmaya başlayacağını' dolayısıyla şiddet olaylarının tetikleneceğini söylüyor.

O zaman bu deklarasyon çatışma sürecini sona erdirebilir mi? Akademisyen Vahap Coşkun'a göre ise çatışma nedeni zaten demokratik adımların gecikmesi, sürecin tıkanması veya özerkliği gerçekleştirmeye yönelik talepler değil.

Coşkun sürecin Orta Doğu'daki gelişmelere uzanan boyutu olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor:  "Türkiye'de şu an süren çatışmanın nedeni aslında özellikle Suriye bağlamında Orta Doğu'da yürütülen hesaplar. PKK'nin Suriye'de bir iktidar alanı var. Bunu korumak istiyor. Türkiye'nin bu iktidar alanına yönelik eleştirileri var. PKK'nin Türkiye'deki çatışmaları derinleştirerek Suriye'deki kazanımlarını garanti altına almak, Türkiye'yi de buna ikna etmek istiyor.

Türkiye ise özellikle çözüm sürecinde kaybettiği alan hâkimiyetini, bu çatışmaları fırsat bilerek tekrar kazanmaya çalışıyor. Çatışmanın sona ermesi, bu iki aktörün Suriye üzerinde bir mutabakata veya asgari bir ortaklaşmaya varmalarıyla mümkün olabilir."

Suriye'nin kuzeyi Rojava'da PYD kanton sistemini benimsiyor. Savaşın doğurduğu iktidar boşluğunda özerk yapılaşma oluştu ve Baas rejiminde bastırılan Kürtler siyasi aktör olarak bölgede öne çıktı.

Her ne kadar Türkiye'deki koşullar Suriye'den farklı olsa da, Mesut Yeğen de DTK'nın deklarasyonunun anlamını Orta Doğu'dan bağımsız değerlendirmiyor. Yeğen,  "Suriye'de ve Irak'ta olup bitenden sonra Kürtlerin artık bireysel haklarla, basit demokratik reformlarla yetinmeyeceğini beyan etmiş oldu" diyor.