İrem Köker
Kayıp durumda olan iki ferdini aramak üzere atv'de yayınlanan Müge Anlı ile Tatlı Sert programına katılan ancak zaman içerisinde gasp, çocuk istismarı ve cinayet gibi hakkında bir dizi ciddi iddia ortaya atılan Palu ailesi meselesi kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor.
Tartışmaların en çok odaklandığı noktalardan birini ailenin bazı üyeleri hakkında yıllardır bir dizi ciddi iddianın ortaya atılması ve bu iddiaları destekleyen tıbbi raporlar, polis tutanakları ve tanık ifadeleri olmasına karşın herhangi bir soruşturmanın başlatılmamış olması oluşturuyor.
Bir diğer tartışılan nokta da adalet arayışının ekranlara taşınmış olmasının arkasındaki sosyolojik ve sistematik nedenler.
Palu ailesinin Türkiye'nin gündemine oturması, Havva Palu, oğulları İsa ve Fatih Palu ile birlikte Aralık ayı sonunda 2008 yılında kaybolan kızları Meryem ve ondan bir yıl sonra kaybolan torunu Melike'nin bulunması amacıyla Anlı'nın sunduğu programa başvurmasıyla oldu.
İlerleyen zamanlarda programın yayınlarında ortaya çıkan bilgiler ve programa katılan bazı isimlerin anlatımları, ailenin bazı üyeleri hakkında çocuk istismarı, cinayet ve aile içi şiddet gibi bazı iddiaların ortaya atılmasına yol açtı. İddiaların odağında ise ailenin damadı Tuncer Ustael yer alıyor.
Gerek Palu ailesinin üyeleri gerekse de Ustael, kendilerine yöneltilen iddiaları kesin bir dille reddediyor ve ailelerini hedef alan bir komplonun yürütüldüğünü savunuyor.
Palu ailesini temsil eden Kocaeli Barosu avukatlarından Alper Bayrak, ailenin programa katılmasını kendisinin tavsiye ettiğini söyledi.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Bayrak, "Kayıp şahıs Meryem'in dosyası 2014 yılında savcılıkça takipsizlikle kapatılmış hukuken yapılması gerekenler de yapıldığından kapalı dosyanın yeniden açılması için yeni bir delil gerekiyordu. Ben de avukat olarak tüm tarafları ofise toplayıp ifade alamayacağıma göre Müge Anlı programını tavsiye ettim" dedi.
Bayrak'ın verdiği bilgiye göre, 2008 yılında kaybolan Meryem Tahnal ile ilgili soruşturma dosyası 2014'te takipsizlikle kapatıldı ve ailenin çabalarıyla 2018'de yeniden açıldı.
Bayrak, Meryem Tahnal'ın 2009 yılında henüz 6 yaşındayken kaybolan kızı Melike ile ilgili Ferizli Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki ceza davasının ise sonuçlanamadığını söyledi.
Palu ailesinin kayıp yakınlarını bulmak konusunda "samimi olduklarını" belirten Bayrak, "Bu konuda samimiler zira 2014 tarihinde kapanmış olmasına rağmen kamuoyunun baskısını göze alarak dosyanın yeniden açılması için mücadele etmelerinin başka bir açıklaması olamaz. Bu baskıya rağmen mücadeleye devam etmelerinin sebebi Meryem ve Melike'ye olan sevgi ve özlem duygularıdır" dedi.
Konuyla ilgili yapılan yorumlarda, gerek kayıplarla ilgili gerekse de aile bireylerine yönelik diğer iddialarla ilgili açılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasına yönelik eleştiriler dile getiriliyor.
Ailenin avukatı Bayrak, yetkili makamların harekete geçtiğini ve gerekli adımları attığını söyledi.
BBC Türkçe'nin yetkili makamların neden harekete geçmediğine dair sorusuna Bayrak, "Aslında yetkili makamlar harekete geçmiş hatta Körfez savcılığı 2008-2014 arası dosya ile ilgili titizlikle çalışmış ancak maalesef Meryem'e ulaşılamadığı için herhangi bir netice elde edilememiş dolayısıyla takipsizlikle kapatılmış. Ferizli Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmekte olan kayıp şahıs Melike dosyası da aynı titizlikle devam etmekte ancak Melike'ye de ulaşılamadığı için netice alınamamaktadır" yanıtını verdi.
Bayrak'ın kast ettiği kayıplarla ilgili davaların hukuki süreci. Bunun dışında bir de programda çocuk istismarı ve darp gibi ortaya çıkan başka soruşturmalar ve ortaya atılan iddialar yer alıyor.
Ailenin programa katılmasıyla birlikte ortaya atılan iddialar ağırlıklı olarak damatları Tuncer Ustael'in üzerinde yoğunlaşıyor.
Müge Anlı da dünkü yayın sırasında savcılığın başta Ustael olmak üzere aile hakkında farklı illerde açılmış olan dosyaları birleştirerek, iddialar hakkında soruşturma açtığını açıkladı. Yapılan yorumlarda ailenin sürekli yer değiştirmesinden dolayı farklı illerde bulunan dosyaların birleştirilmesinde sıkıntı yaşandığı belirtiliyor.
Konuyu yakından takip eden Ankara Barosu avukatlarından Ceyhun Yaşar Halıcı, aile fertlerinin bazıları ve Ustael hakkında ortaya atılan diğer iddiaları "tecavüz, adam öldürme, yağma, nitelikli çocuğun cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, işkence, yalan beyan, delilleri karartmak" olarak sıralandığını söyledi.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Halıcı, "Bu iddialarla birlikte kamuoyundan, yeterli takibat ve cezai soruşturmanın yapılmadığı, aile fertlerinin tutuksuz yargılanması gibi sebeplerle yoğun tepkiler gelmektedir" dedi.
Halıcı'ya göre, Sulh Ceza Hakimliği tarafından Tuncer hakkında CMK 100'üncü maddesi uyarınca "kuvvetli şüphe oluşturacağı" gerekçesiyle tutuklama kararının verilmesi mümkün.
Halıcı, "Program dahilinde şimdiye kadarki iddia ve açıklamalar kapsamında, suç işledikleri öne sürülen kişilerin bu zamana kadar tutuksuz yargılanmasının kamu vicdanını rahatsız ettiği görülmektedir, ancak meseleye soğukkanlı yaklaşılıp, ilgililerin beyanları itibara alındığında, netleşmemiş bir çok vakıa ve tutarsız beyanların olduğu, işlenmemiş olan suçların üstlenildiği, her gün kamuoyunun kafasını karıştıran yeni gelişmelerin ortaya çıktığı kompleks bir süreç olduğunun farkına varılmalıdır. Bu aşamada programda ortaya çıkan yeni delillerin Savcılık makamınca da dikkate alınarak soruşturmanın sonuçlandırılması beklenmesi yerinde olacaktır" dedi.
Programda en çok tepki toplayan konuların başında ise çocuk istismarıyla ilgili iddialar yer alıyor. Programda ortaya çıkan belge ve aile dışından görgü tanıklarının anlatımına göre, en az üç çocuğun aile bireylerinin cinsel istismarına maruz kaldığı öne sürülüyor.
Anlı'nın yayında açıkladığı belgelere göre, Mayıs 2008'de annesinin yanından kaybolan ve 20 dakika içerisinde polis tarafından bulunan Tuncer Ustael'in oğlunda ve kayıp Meryem Tahnal'ın Ağustos 2008'de evden kaçan oğlunda cinsel istismar izleri tespit edildi.
Ayrıca bazı görgü tanıkları, 2009 yılında kaybolan ve ispirto içirilerek öldürüldüğü iddia edilen Melike Tahnal'ın da cinsel istismara maruz kaldığını öne sürdü.
Meryem Tahnal'ın oğlu, o dönemde polise verdiği ifadede kendisine yönelik cinsel tacizin eniştesi Tuncer Ustael ve dayısı İsa Palu tarafından yapıldığını söyledi.
O dönem söz konusu rapora rağmen Ustael'in oğlu aileye geri verildi. Ayrıca, Meryem Tahnal'ın oğlu da evden daha önce iki kez kaçmasına rağmen aileye iade edildi ve ancak üçüncü kaçmasında devlet korumasına alındı.
Avukat Halıcı, Tahnal'ın oğlunun kaçma nedenini kolluk kuvvetlerine belirttiği varsayıldığında hiçbir işlem yapılmaksızın aileye teslim edilmesinin "çocuk koruma sistemimiz açısından hukuka aykırı bir uygulama ve mağdur çocuk bakımından telafisi mümkün olmayan büyük bir mağduriyet" olduğunu söyledi.
Halıcı, "Palu ailesi özelinde bakıldığında mağdur çocuklar için, Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararının Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinde belirtilen koruyucu ve destekleyici tedbirler olan danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık, barınma tedbirlerinden çocuğun menfaati gözetilerek uygun olanlarının tesis edilmesini ve yine yönetmelik 7. maddesinde belirtilen acil koruma kararı alınmasını gerektiren tüm koşullar oluşmuştur" dedi.
İşin hukuki boyutunun ötesinde bir de sosyolojik boyutları da son dönemde tartışmaların odağında yer alıyor.
Böyle bir ailenin hikayesinin televizyonda yayınlanmasının "şiddet pornografisi" olduğu eleştirisini yöneltenler olduğu gibi, televizyon programlarının artık adli süreçlerin bir uzantısına dönüştüğünü düşünenler de var.
Medya alanında araştırmalara imza atan akademisyen ve sosyolog Feyza Akınerdem, BBC Türkçe'nin "biz son bir haftadır ne izliyoruz" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Gündüz kuşağındaki bu programlar aslında ailelerde, kapalı kapılar ardında duysa bile insanların duymazlıktan geldikleri, aile olduğu için karışmak istemedikleri, müdahale etmek istemedikleri birçok mağduriyetin, şiddet vakasının, sorunun yer aldığını ifşa ediyorlar. Müge Anlı, bunu uzun süredir suç ve polisiye format içerisinde, polisle işbirliği içerisinde uzun zamandır yapıyor. Dolayısıyla biz bu hikayeleri hep rayından çıkmış bir aile hikayesi gibi izliyoruz.
Akınerdem, Palu ailesi içinde yaşanan "şiddet, cinayet ve tecavüz sarmalının hiçbir şekilde normal görülemeyeceğini" belirterek, bu tarz programların "normalin içindeki sansasyonu ya da sansasyonel olanın içindeki normali göstererek" reyting topladıklarına dikkat çekti.
Akınerdem, "Şiddet, cinayet ve tecavüz normal görülemez ama bunların bir aile yapısı içerisinde çok uzun süre bir işbirliği, bir sırdaşlık, ve belki tehdit ve şantaj unsuruyla saklanabilmiş olması aslında yapısal bir sorundur, yani sosyolojik bir sorundur. Maalesef ailenin böyle kalın duvarlarla korunuyor olması, içinde yaşanan şiddetin de korunarak uzun süre devam etmesini mümkün kılıyor" dedi.
Akınderdem'e göre, işin ilginç boyutlarından birisini de aileyi programa yönlendirenin avukatları olması:
"Televizyon programları Türkiye'de çeşitli kamusal hizmetlerin ve kamusal ilişki biçimlerinin artık neredeyse vazgeçilmez bir uzantısı oldu. Bunu görmüş oluyoruz, bundan daha önce de, her ne kadar KHK ile yasaklanmış olsa da evlilik programları vardı, insanlar evlenmek için televizyona geliyorlardı. Şimdi daha sıklıkla bu tarz formatlar var, çeşitli adli vakaların çözülmesi için televizyona geliyorlar. Ama işin diğer boyutunda polisler ve savcılar da şu anda televizyonda yaşananları hem ihbar kabul ediyorlar hem de avukatlar aslında bunu bir ifşa ve çözüm yolu olarak da görebiliyorlar."
Akınerdem'e göre, Palu ailesi özelinde ortada "o kadar büyük bir şiddet, o kadar kabul edilemez ilişki ağları" var ki gösterilen tepkilerin ve insanların yaşadığı infial az bile. Akınerdem, televizyonun bu tarz adli vakalara başkalarının da katılarak çözüme katkı yapabileceği bir teknoloji sunduğunu da sözlerine ekledi.