'Paralel devlet'ten sonra 'paralel fıkıh' tartışması

'Paralel devlet'ten sonra 'paralel fıkıh' tartışması
Zaman yazarı Ahmet Kurucan, bugün köşesinde, hükümet ve cemaat arasında dozu gün geçtikçe artan çatışmanın 'fıkıh'a kadar ulaştığını belirtti. Kurucan, AKP cehpesine seslenerek, "Ali Bulaç Bey geçenlerde “Müminler kardeştir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının altına yapılan yorumlar, maziye ait bazı yazıların servis edilmesi, Twitter âleminde ne sözler ne sözler. Aman Allah’ım! Ürpermemek elde değil. Ne demek ‘paralel fıkıh’ Allah aşkına, bana söyleyebilir misiniz? Yapmayın, ayıptır, vebaldir ve günahtır. Siyasî alanda “paralel devlet vs.” diyerek ağzı olan herkes konuşuyor zaten. Bari sizin de bağlılığınızdan zerre kadar şüphemin olmadığı imanî ve İslâmî değerleri hayata taşıyacak fıkhî alanda susun" diye yazdı.
Ahmet Kurucan'ın Zaman gazetesinde bugün (02 Ocak 2014) yayımlanan yazısı şöyle:
 

Paralel fıkıh mı? İnsaf Allah aşkına!

 
İslam hukukuna ait okuyuculardan gelen sorulara cevap vermeye çalıştığım yazılar 1992 yılından beri bu köşede yayımlanıyor.
Yanlış hatırlamıyorsam 4 yıllık bir aram var. Yıl 2014 olduğuna göre ortalama 18 yıllık bir mazisi var bu köşenin. Dile kolay, 18 yıldır her hafta bir köşe yazısı. Ama itiraf ediyorum hayatımda hiç bu kadar zorlanmadım yazı yazmak için. Yazdığım her bir cümle, içinden geçtiğimiz şu ifritten günlerde nasıl anlaşılır, nasıl yorumlanır diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Defalarca okuyorum yazdığım cümleleri ve defalarca siliyorum. Ardından bir daha, bir daha yazıyorum. Yazdığım şeylerden eminim. Eminim çünkü ayet diyorum, hadis diyorum, bunlardan istinbat edilen hükümler diyorum.
Pekala neden siliyorum o zaman? Çünkü her şey yanlış anlaşılıyor, yanlış yorumlanıyor, günahlara giriliyor. Özellikle kendini “karşıt cephede” konumlandıran mü’minler. Ben de onların günaha girmelerine imkân vermemek için yazdığım şey ayet bile olsa on defa düşünüyorum, ince eleyip sık dokuyorum.
Bir örnek vereyim isterseniz, Hucurat Sûresi 10. ayetini yazdım makam münasebetiyle bir yazıya. Ayet bu. Allah’ın kelâmı. Ve şöyle buyuruyor Cenab-ı Hak bu ayette: “Mü’minler ancak kardeştir.” Sonra durdum, derin derin düşündüm ve sildim. Hem de gözyaşlarım eşliğinde. Neden mi? Sebebini söyledim, karşıt cephede kendilerini konumlandıran mü’minlerin günaha girmemesi için. İyi de “Allah’ın kelâmına da mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, Allah’ın kelâmına da. Ali Bulaç Bey geçenlerde “Müminler kardeştir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının altına yapılan yorumlar, maziye ait bazı yazıların servis edilmesi, Twitter âleminde ne sözler ne sözler. Aman Allah’ım! Ürpermemek elde değil.
Sükûtun bu kadar anlamlı olduğu bir başka zamanı hatırlamıyorum şu 50 yıllık hayatımda. Ayeti bile “Allah bana ne diyor?” diye değil de “ona ne diyor?” diye okuma ve peşinden gelen yorumlar var ya, bana göre sözün bittiği yer burası. “Değerler yetimiyiz.” diyor Hocaefendi bu durumu izah sadedinde. Allah’ın ayetini anlama sürecinde gösterilen şu tavır bu tespitin ispatı.
İnsaf demek geliyor içimden. İnsaf. “İnsaf, dinin yarısıdır derler.” dedi geçen hafta yayınlanan sohbetinde Hocaefendi. Mefhum u muhalifine girmeden ben tekrar edeyim; insaf gerçekten dinin yarısıdır. İnsaf kelimesinin kök masdarı nısfet’tir. Nısfet ise hakkaniyet demektir. Adalet işte bu nısfet yani hakkaniyet duygu ve düşüncesinin dışa yansımasıdır. Dolayısıyla nısfet duygu ve düşüncesinin yitirilmesi adaletin zulme dönüşmesini netice verir.
Bir örnek daha vereyim isterseniz; “paralel.” O kadar çok duyuyoruz ki bu paralel sözcüğünü son dönemlerde. Paralel devlet, paralel yapı ve benim daha ötesine dilimin varmayacağı ithamı, iftirayı, iddiayı içinde barındıran, insanı hem dünya hem de ukbada mesul kılacak nice yakıştırmalar. Anadolu toplumundan katiyen karşılık bulmadığına inandığım, sosyal gerçeklikten uzak, sadece yapılacak birtakım idari tasarruflara zemin hazırlayan bu kavramlara geçenlerde bir yenisi eklendi; paralel fıkıh. Şaşırmadım bunu duyunca. Çünkü benim de içlerinde bulunduğum, hatta bizatihi benim ve benden sonra dört arkadaşımın cemaatle birlikte yaptığımız Arafat duaları için “cemaatin abileri, alternatif dua, Diyanet İşleri Başkanı’na tavır, tepki, ambargo” yalanlarını gazete sütunlarında okumuştum. Şaşırmamamın sebebi bu. Samanyolu Televizyonu Genel Müdürü Hidayet Karaca Bey’in yazılı açıklamalar, benim de birkaç tweet ile cevap verdiğim bu karalamayı yapan ve onların rehberliğinde hayatlarına yol ve yön verenler elbette bir gün paralel fıkıh da derlerdi. Nitekim dediler. Halbuki erkek-kadın 750 kişilik çadırımızda bazıları hıçkırıklar, çokları gözyaşları fakat herkes can u gönülden amin demişti Diyanet İşleri Başkanı’mızın Arafat duasına.
Ama şunu duyarsam şaşırırım; paralel din. Sağduyularını, salim hislerini, aklî melekelerini, en genel manada insanî hasletlerini kaybettiren hased duygusu, rekabet hissi, öfke hali, nefrete, kine, düşmanlığa dönüşen düşünceler böyle devam ederse belki onu da derler, Allah muhafaza. Demedi demeyin “paralel din” dendiği an tekfirler başlayacak demektir. Anlamayanlar için tercüme edeyim; muhatabına kâfir demeler. Uzak görmeyin bu ihtimali. İsterseniz Hz. Ali dönemine bakın. Haricilere bir göz gezdirin. Demek isteyip de dua olur korkusuyla demediğim, diyemediğim manzarayı görecek ve hayrete düşeceksiniz.
Ne demek ‘paralel fıkıh’ Allah aşkına, bana söyleyebilir misiniz? İçtihadî usullerdeki farklılık ise o zaman İ. Azam, İ.Şafi’ye; İ. Şafi, Ahmed b. Hanbel’e alternatif ve paralel bir fıkıh oluşturmuş, öyle mi? Ya da aynı usul kaidelerine göre içtihad etmelerine rağmen bazı meselelerde İ. Azam’la görüş ayrılığına düşen İ.Ebu Yusuf, İ.Muhammed, İ.Züfer mezhep imamlarına rağmen paralel fıkıh mı oluşturmuşlar? Ne dediğinizin farkında mısınız siz? Fıkhın temeli içtihaddır beyler. Farklı içtihadlara “paralel içtihad”, bunların toplamına “paralel fıkıh” denmez. Derseniz dinî değerlerin hayatımıza nasıl hakim kılınacağını gösteren fıkhın altına dinamit koymuş olursunuz.
Yapmayın, ayıptır, vebaldir ve günahtır. Siyasî alanda “paralel devlet vs.” diyerek ağzı olan herkes konuşuyor zaten. Bari sizin de bağlılığınızdan zerre kadar şüphemin olmadığı imanî ve İslâmî değerleri hayata taşıyacak fıkhî alanda susun.
Çok zor bir yazı oldu benim için. Gerçekten sükûtun altın mesabesinde ve bu kadar değerli olduğu bir zaman dilimi yaşamadım.