T24 - Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün sabah sürpriz bir buluşma gerçekleştirdi. Aslında son günlerde karşılıklı mesajlarla, taktik ve stratejik manevralarla AKP-CHP hattında hızlı bir trafik yaşanıyordu. Diğer yandan da Türkiye'nin temel sorunları için iki parti arasındaki görüşmelerden, belli noktalarda uzlaşma sinyalleri alınıyordu.
Kılıçdaroğlu, önceki gün Başbakan'a 'seçimi beklemeyelim, yeni anayasa için hemen harekete geçelim' önerisi sunmuştu.
Erdoğan bunu samimi bulmadığını açıklayınca Kılıçdaroğlu ısrarcı olmuş, 'elimizi tutan mı var' diye sormuş, 'neden beni samimi bulmuyorsunuz!' diye de sitem etmişti.
İşte dün Erdoğan 'o sürpriz buluşma'da son bir hamle yaptı. 'Gel beraber başörtüsü sorununu çözelim' dedi.
Ne kadar uzlaşabilirler bilinmez ama bundan böyle özellikle seçimlerden sonra anayasa konusunda; başörtüsü ve Kürt sorunu gibi can alıcı meselelerde, AKP-CHP arasında müzakere takvimi işleyecektir, kesin.
Dün bu olup bitenleri izlerken aklıma Kılıçdaroğlu'nun çok çarpıcı bulduğum bir önerisi geldi. Haberin ilginç bir öyküsü var, onu da aktarayım.
Geçen hafta Almanya'dayız.
CHP lideri ile birlikte Berlin'e gitmiştik. Üç günlük geziden yazılarımı ve haberlerimi okuyucularımıza iletmiştim. Orada yazmadığım bir bölüm vardı. Öğle yemeğindeydik. Yuvarlak bir masada, toplam 6 kişi... Sohbet ortamıydı. Yazılmak üzere bazı sorular yöneltmiştik. Başkanlık sistemi konusunu da gündeme getirdik.
Kemal Bey genelde her soruya yanıt veren bir yapıya sahip. Çok nadiren 'burası yazılmamak üzere' diye şerh düşer. O gün Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan arasında cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir sorun yaşanır mı tartışması vardı. Kılıçdaroğlu bu konuda daha önce 'aralarında sorun yaşanacak' tezini öne sürmüştü. O gün sorduk, 'Ben hiç konuşmayayım' dedi, sonra güldü: 'Kendi aralarında halletsinler.'
Ben de rahat konuşsun düşüncesiyle 'Sohbet ediyoruz, başkanlık sistemine gerçekten karşı mısınız, eğer öyleyse alternatifiniz nedir, Türkiye için ideal bir idari mekanizma nasıl kurulur' diye sordum.
'Mutlaka parlamenter sistem'
O gün 'sohbet ortamında' diye düşünerek yazmamıştım. Ancak gündem buraya doğru kayınca Berlin sohbetimizin o bölümünü yazmak için izin aldım.
Bakın Kılıçdaroğlu başkanlık sistemiyle ilgili soruma ne yanıt verdi ve onun kafasında nasıl bir idari yapı yatıyor:
'Mutlaka parlamenter sistem olmalı. Bizim için en sağlıklısı budur. Başkanlık sistemine karşıyım. Şu anda zaten çok çok erken. Ona uygun değiliz. Parlamenter yapıyı güçlendirmeliyiz. Bunun için senato düşünülebilir. Eskiden vardı ve oldukça verimliydi. Bazı yasaları geri de gönderiyordu, böylece bir denetim mekanizması oluşturuyordu. Şimdi öyle bir mekanizma olmadığı için Anayasa Mahkemesi o misyonu üstleniyor. Hem senato sisteminde sadece üniversite mezunları olacağı için başka açılardan da bir denge oluşturur diye düşünüyorum.'
Köksal Toptan önermişti
Kemal Bey'in düşünceleri böyle. Büyük ihtimalle yeni dönemdeki anayasa çalışmaları için bu önerisini gündeme taşıyacak ve Başbakan Erdoğan'la da tartışacaktır. Dün bu konuda arkadaşlarımız çeşitli kesimlerle görüşerek bir dosya hazırladılar. Bu arada Ankara büromuz da Meclis eski Başkanı Köksal Toptan'la konuştu. Anladığım, Toptan'la Kılıçdaroğlu'nun bu konudaki görüşleri birbirine çok yakın. Toptan, iki sene önce senato önerisini dillendirmişti. Dün arkadaşlarıma 'Benim kafamdaki aslında başkanlık sisteminin altyapısıydı. Başkanlık sistemi için güçlü bir parlamento gerekir. Bu da senato sistemini zorunlu hale getiriyor. Önerim yeterince tartışılmadı' dedi. Galiba, Toptan'ın işaret ettiği hususlar, bir süre önce Gül'ün 'Başkanlık sisteminden hakanlık, sultanlık çıkmamalı' sözleriyle örtüşüyor.
Peki neler oluyor sorusunun cevabına bakalım. Türkiye'nin idari yapısında bir revizyon ihtiyacı olduğu ortada. Başkanlık sistemi de kolay gelemez. Ama kronikleşen sorunların çözümü için iktidarla muhalefet el ele vermek zorunda. Şimdi bunun denemeleri yapılıyor. Seçim sürecine girildiği için de Kılıçdaroğlu, AKP'nin elindeki mağduriyet kozlarını almak istiyor. Bir yandan da uzlaşmacı muhalefet algısını oluşturma peşinde.
(İsmail Küçükkaya - Akşam - 28 Eylül 2010)