Pasif devrimin son aşaması mı?

Pasif devrimin son aşaması mı?

Yurdaer Erkoca

Yazı alanının, hemen hemen her alanında kalem koşturan ve Cumhuriyet Gazetesi’nin Londra’dan yazan köşe yazarı Ergin Yıldızoğlu, romanı 5280’den altı ay sonra okurlarının karşısına bu kez, haziran seçimlerini konu alan “AKP, Siyasi İslam ve Restorasyon" adlı bir kitapçık ile çıkıyor. Şöyle diyor Yıldızoğlu:

“Haziran ayında yapılacak genel seçimler kapitalist devletin gittikçe daha da baskıcı tutumlar sergileyen, tek adam yönetimine dönüşen, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerini ve ilgili kurumları yok sayan bir biçiminden, totaliter bir devlet biçimine geçmek için kurulan köprüden önceki son çıkıştır. Haziran seçimlerine ilişkin alınacak olası tutumlara bu anlayışla ve bu korkuyla yaklaşmak gerekir.”

Politik ve ideolojik görüş farklılıkları, akademik ve teorik referans farklılıkları ve ilişkilendiğimiz gerçeklikle kurduğumuz çıkar ilişkilerindeki çeşitlilik, kaçınılmaz olarak hepimizin gözünün önünde akıp giden sosyal gerçekliğin de farklı faklı anlamlandırılmasını beraberinde getirir.

Ama eninde sonunda bu görüşlerden biri diğerine süreç içinde galebe çalar. Galebe çalan öngörü yeteneğine sahip olandır. Öngörü ağında en çok gerçeklik biriktirmiş olana daha çok açılır kulaklar. Dikkatler o yöne çevrilir, saygı oraya doğru seğirtir.

Kabul etmek gerekir ki, son iki yıldır üzerinde artık pek de tartışma götürmez olan AKP gerçekliğini daha 2003 yılında yazmaya çizmeye başlamıştı Yıldızoğlu. Bunu yapan az sayıdaki entelektüelden biriydi.

 

Pasif devrim ve hakikat rejimi

 

Sol ve Marksist referanslarla yazıyordu, ama “zamanın ruhu” AKP’nin icraatlarında boncuk arayan ve bulanları takdis ediyordu. Yıldızoğlu daha yolun başında  “Pasif devrim”, “hakikat rejimi”, “biyo-politik” “trasformismo”, “moleküler dönüşüm”, türban tartışmalarında “hegemonya sürecinin temsil nesnesi”, “dile getirilemeyenin yerine geçen şey” gibi sosyal bilimler disiplini dışından olanlara esoterik gelecek kavramları kullanma riskini de göze alarak” yazıyor ve AKP’nin Türkiye’ye vaat ettiklerinin artık bugün herkesin görmeye başladığı şeyleri inatla anlatıyordu.

Eşzamanlı olarak  “liberal entelijensiya” “Kemalist”, “Ulusalcı”, “Askeri Vesayet” “Ergenekon”, “Balyoz” gibi kavramlardan ürettiği maymuncuklarla hepimizin gözü önünde akıp giden zamanın anlam kapılarını büyük bir kolaycılıkla açıyor ve tabii “yüksek mevkilerden” aldığı alkışlarla oluşturulmuş halelerle arzı endam ediyorlardı ideoloji üretim mekanlarında.

Son iki yıldır hava döndü, liberal entelijensiyanın gerçeklikle ilişkisinde elde ettiği avantajlar “sıfırlandı”, olgular öngörü ağlarının içinde yitip gitti.

Artık, daha yolun başından sözünü ettiği “Pasif Devrim”in bayrağını Ak Saray’ın sütunlarına dikme aşamasının eşiğindeyiz Ergin Yıldızoğlu’na göre.

 

İslamo-faşizm mi polis devleti mi?

 

“AKP, Siyasi İslam ve Restorasyon" kitabında Yıldızoğlu şöyle diyor:

“Yeni Milli İstihbarat Örgütü yasası, İç Güvenlik Yasası, her türlü denetleme ve dengeleme kurumunda, yasal sınırlamalardan kurtarılmış bir başkanlık biçimiyle, bunları destekleyen, açıklayan meşrulaştıran, savunan dini bir söylem ve “hakikat rejimi” ile birleşerek, karşımıza kapitalist devletin parlamenter biçimden farklı bir devlet biçimi getirmeye, Financial Times’ın baş yazısında vurguladığı gibi bir polis devletine dönüştürmeye hazırlanıyor”

Yıldızoğlu’na göre, 7 Haziran seçimleri belki de Türkiye toplumu için son demokratik fırsat olabilir. Türkiye’nin bu seçimlerden sonra bir demokratik seçim fırsatı yakalayıp yakalamayacak olması tartışmaya değer. Çünkü, esnafa yüklenmeye çalışılan misyon ile, kamu idari birimlerinin donatıldığı yetkilerle karşımızda farklı tarihsel süreçlerde ve farklı toplumlarda ortaya çıkmış ve totaliter rejimlerin kurucu nüveleri işlevini üstlenmiş fenomenlere benzeyen bir “şey”  çıkıyor.

III. Napolyon döneminin 10 Aralık Derneği, Çarlık döneminin Kara 100’ler örgütü, Hitler’in SS’leri, Mussolini’nin Kahverengi gömleklileri, İran’daki Devrim Muhafızlarına benzeyen bir oluşum süreci karşı karşıyayız Yıldızoğlu’na göre. Ve bu şeyin adı yine Yıldızoğlu’na göre “Korkut Boratav hocamızın bir söyleşisinde tanımladığı İslamo-faşizm diyebileceğimiz bir “şey”.

 

Çaresiz yoksullar “Öteki” yüzde 50

 

Ergin Yıldızoğlu, kitabını her ne kadar 7 Haziran seçimlerinde alınması gereken tutumun ne olması gerektiğini okurları ile paylaşmak amacıyla kaleme almış olsa da, kitabın önemli bir bölümünü Türkiye’nin son 12 yılının AKP ekseninde sosyoekonomik ve politik analizine ayırmış.

Yıldızoğlu’na göre, hala emekçi sınıfların en yoksul ve acil desteğe sahip kesimlerinin önemli bir bölümü AKP hegemonyası altında hareket ediyor. Yıldızoğlu’na göre, AKP yoksul kesimlerin çaresizliğini, zaten son derece cılız olan sosyal devletinin tasfiyesini hızlandırarak, cemaat temelli ilişkiler ağına dayanarak, dini söylemlere yaslanarak, yoksulları kendine bağlayan iaşe dağıtım ağları kurarak  bu hegemonyayı tesis ediyor. 

Yıldızoğlu’na göre AKP’nin daha yolun başından uygulamaya koyduğu “pasif devrim”in geldiği yer bugün itibariyle son bir hamleyle tamamlanmayı bekliyor. Bu hamle AKP’nin bu seçimlerde elde edeceği yasal değişiklikleri sürdürmeye yetecek parlamento çoğunluğuna yaslanarak atacağı adımlar olacaktır.

12 yıllık süreç içinde AKP karşıtı muhalefette biriken öfke ve gerginlik de AKP’yi totaliter rejiminin inşaası hızlandırmak zorunda bırakıyor.

AKP karşıtı yüzde elli, “toplumun ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan en dinamik kesimini içeriyor. Bu kesim, siyasi olarak Gezi hareketi bileşenleri içinde ifade edilen akımlar ve burada tarih sahnesine güçlü biçimde çıkan “orta sınıf proletarya”; ekonominin en yüksek vasıflı emek kullanarak artık-değer üretimi ve dolaşımını gerçekleştiren,  kapitalizmin meşruiyetini sağlayan kültür endüstrisi açından en kritik sektörlerinde çalışan bir işçi sınıfıdır.”

Ve bu yüzde ellinin mücadele yeteneği dünyanın her yerinde  “Tahriri Meydanı,’nda,  Porto Del Sol’da,  Zucatti Park’da ve tabii ki Gezi’de kendini benzer şekilde dışa vurmaktadır. Bir mekanda yoğunlaşan mücadele enerjisi, “kendi fiziki sayısından çok daha yüksek düzeyde bir etki yapabilmektedir. Nihayet işçi sınıfın bu kesimi, yalnızca ülkede değil tüm dünyada başlayan bir sınıf şekillenmesinin ve hareketin parçasıdır ve onu bu uluslararası hareketin fiziki ve kültürel olarak parçası olmaya yatkın kılan bir eğitime, teknolojik beceriye sahiptir”

Yıldızoğlu’na göre, bu sınıfın vaat ettiği muhalefet “yeteneği”, AKP’yi totaliter rejim inşasını hızla tamamlamaya (Yeni Güvenlik Yasası, yargı üstündeki hakimiyet, başkanlık sistemi isteği vs) itmekte ve 7 Haziran seçimlerini, bunun parlamenter, hukuki dayanağı olarak kullanmak istemektedir.

Yıldızoğlu’na göre 7 Haziran seçimlerinde asgari müştereği “demokrasi”nin korunumunu amaçlayan tutum, AKP’yi parlamentoda geriletecek olan tutum olmalıdır. Sol içi seçim tartışmalarını ve tutum farklılıklarını da ele alan “AKP, Siyasi İslam ve Restorasyon" adlı kitap, raflardaki yerini biraz gecikmeli olarak da alsa da her dönem okunmayı hak eden bir nitelik arzediyor.