"Patlamayı izleyen dakikalarda olay yerindeydim; genç polislerin sesi kulakları çınlatıyordu..."

"Patlamayı izleyen dakikalarda olay yerindeydim; genç polislerin sesi kulakları çınlatıyordu..."

Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, dün akşam saatlerinde gerçekleşen Ankara’da 28 kişinin hayatını kaybettiği, 65 kişinin de yaralandığı Ankara’daki patlama sonrası olay yerinde olduğunu söyleyerek, “Gökyüzündeki gri duman, barut kokusu, Ankara’daki neredeyse bütün ambulansların olay yerine ulaşma çabası, ‘İnşallah personeli taşıyan servisler boştur’ temennileri. Can pazarının yaşandığı Merasim sokağın yakınında, olay yerini çembere almaya çalışan genç polislerin sesleri kulakları çınlatıyordu” ifadeleriyle başkentte yaşananları özetledi.

“Gözüme amiral-general lojmanlarını çevreleyen demir parmaklıkları kucağındaki çocuğuyla aşarak ana caddeye çıkmaya çalışan bir aile takıldı” diyen Çevikcan, “Aklıma; sırtına yüklediği yorganlarla, elinden tuttuğu çocuğuyla Silopi’yi terketmekten başka çare bulamayan bir vatandaşın görüntüsü geldi” diye yazdı. 

Serpil Çevikcan’ın Milliyet’te “Devlet mahallesinden yansıyanlar” başlığıyla yayımlanan (18 Şubat 2016) yazısı şöyle:

Ankara’da, geride bıraktığımız yılın 10 Ekim günü, Gar’ın önünde IŞİD tarafından gerçekleştirilen, 103 vatandaşımızın yaşamına mâl olan terör saldırısının ardından atılan başlıklarda “Ankara’nın kalbine bomba” ifadeleri ön plandaydı.

Kalbin de kalbi olduğunu dün akşamki acı tecrübeyle anladık.

10 Ekim’in üzerinden 4,5 ay geçmeden terör, başkenti bu kez Devlet Mahallesi’nde vurdu.

Meclis’in, eski Başbakanlık merkez binasının, Genelkurmay Başkanlığı’nın dibinde; Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarının yanıbaşında.

Patlamanın meydana geldiği sokağa koşarken, yollar kapatıldığı için alternatif güzergahlar arayan binlerce Ankaralı, 2011’in 20 Eylül günü, bomba yüklü otomobille gerçekleştirilen, 5 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyla hafızalara kazınan Kumrular Caddesi’nden de geçmek durumunda kalıyordu. O saldırıyı PKK’nın yan kolu TAK üstlenmişti.

Bu kez hedef asker.

Ama kırsaldaki, karakoldaki, Suriye sınır boyundaki, Başika’daki asker değil.

Şehirdeki, başkentteki, karargahın yanıbaşında, sivil hayatın içindeki asker.

Saldırının gerçekleştiği andan itibaren olağan şüpheliler üzerinde kafa yorulmaya başlandı.

Geride bıraktığımız Temmuz ayından bu yana şüpheli örgüt ismi zikretmekte zorluk çekmiyoruz.

PKK, IŞİD, DHKP-C ilk üç sırada yer alıyor.

PKK’nın taşeron grupları alt başlıklarda.

Olağan şüpheli ülke tarifinde de kolay bir sıralama var.

Failler, detaylar yavaş yavaş ortaya çıkacak.

Yeniden istihbarat zafiyeti konusu gündeme gelecek, gelmeli de şüphesiz.

Silopi, Cizre ve Sur’da askerin merkezinde yer aldığı iç güvenlik harekatıyla birlikte düşünüldüğünde Ankara şüpheli örgüt sayısını 1’e indiren bir saldırıyla karşı karşıya kaldı.

Ancak kesin hüküm vermek için erken.

Türkiye, son bir yıldır karmaşık organizasyonlarla da, yabancı istihbarat operasyonlarıyla da hedef seçildi.

Kesin olan; sembol bir yerin, sembol bir kesimin hedeflendiği, azmettiricileriyle, planlayıcılarıyla uzun bir çalışmanın ürünü bir saldırıya maruz kaldığı.

Patlamayı izleyen dakikalarda olay yerindeydim.

Can pazarının yaşandığı Merasim sokağın yakınında, olay yerini çembere almaya çalışan genç polislerin sesleri kulakları çınlatıyordu.

Asker tıraşlı, sivil kıyafetli, gözü yaşlı bir gencin telefonla konuşurken karşısındakini sakinleştirmeye çalışan sesi, polislerinkine karışıyordu.

Gökyüzündeki gri duman, barut kokusu, Ankara’daki neredeyse bütün ambulansların olay yerine ulaşma çabası...

“İnşallah personeli taşıyan servisler boştur” temennileri.

Önce 5, sonra 18, sonra 24, daha sonra 28 olarak açıklanan ölü sayısının açtığı yara.

Meslektaşlarımla birlikte olay yerinde CHP’li milletvekillerinin, şoförler odası yetkililerinin yaptıkları açıklamaları dinlerken gözüme amiral-general lojmanlarını çevreleyen demir parmaklıkları kucağındaki çocuğuyla aşarak ana caddeye çıkmaya çalışan bir aile takıldı.

Saldırıdan etkilenen lojmanların çıkış kapısından geçerek caddeye çıkmaları imkansız olduğundan, Merasim sokaktan ancak bu yolla uzaklaşabileceklerini düşünmüşlerdi.

Aklıma; sırtına yüklediği yorganlarla, elinden tuttuğu çocuğuyla Silopi’yi terketmekten başka çare bulamayan bir vatandaşın görüntüsü geldi.

Türkiye, doğusunda da batısında da başkentinde de kasabasında da evini bir hırsız gibi terketmek zorunda olanların oluşturduğu manzaralara mahkum edilemeyecek kadar büyük bir ülke.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, dün akşam yaptığı açıklamada, “amaç Türkiye’yi meşgul etmek ve korku yaratmak” diyordu.

Bunun ikisi de oluyor.

Devlet aklına ve birlikte yaşama duygusuna en çok ihtiyacımız olan günlerden geçiyoruz.

Saldırıda hayatını kaybedenleri unutmayacağız.

Allah rahmet eylesin.

Yakınlarına sabır versin.

Türkiye’nin başı sağolsun.