"Patron çağırınca koşa koşa giden sendikacı olur mu?"

"Patron çağırınca koşa koşa giden sendikacı olur mu?"

"Bu sendika bizim patronumuz için hiç bilmediği bir fabrikaya gelip bizi zorla patronun sendikasına kaydetmeye çalışan bir tüccar. Patron çağırınca koşa koşa giden sendikacı olur mu? "

Ordu'da bir kot fabrikasında çalışan ve sendikanın ne olduğundan haberdar olmayan bir işçi, önce nasıl sendikalaştıklarını, bu süreçte yaşadıklarını, ardından da 'sarı sendika'nın ne olduğunu nasıl öğrendiğini anlattı. Diğer işçilere örnek olması adına deneyimlerini paylaşan işçinin Evrensel'de yer alan açıklamaları şöyle:

Ben Ordu Ünye'de bir kot fabrikasında çalışan bir kadın işçiyim. Fabrikada kot dikiyoruz. En çok diktiğimiz Zara ve Bershka, Mango ve Gina isimli markalarıdır. 2016 yılında sendika kelimesini duyuncaya kadar köle gibiydik. Fabrikada adam kayırmadan, hakarete, kolundan tutup işten atmaya kadar her şey şeflerin ve müdürlerin iki dudağının arasındaydı. Sonra bir gün sendikaya girelim diye arkadaşlardan teklif geldi. Ben sendika nedir bilmiyordum ve merak ettiğim için İstanbul'dan gelen sendikacıyla yapılan toplantıya katıldım. Arkadaşlar sorular soruyor sendikacı da cevap veriyordu. Bilgilendikçe haklarımızı anladık. Bizim korktuğumuz her şeyin aslında kanunlarda karşılığının olduğunu anlatıyor biz de hayretle onu dinliyorduk. Bizim sendikayla sendikacıyla ilk karşılaşmamızdı. Bende o gün “Sendikacı nasıl olunur?” diye sormuştum. “Bu tanımı sakın unutmayın” dedi sendikacı ve şunları söylemişti:

“Sendikacı, devletlerden emir almayan, para babalarından, patronlardan emir almayan, siyasi partilerden emir almayan, emirleri de gücünü de işçilerden ve vicdanından alan kişidir."

Takip eden günlerde ücretlerimiz yine geç yatırılmıştı. Bunun üzerine bir cuma günü müdürle işçiler tartışmaya başladı. Ben de oradaydım. Çoğumuz korkudan sessiz onları seyrediyorduk. Bir arkadaşımız sendikalaşmanın öncülerindendi. İşte o arkadaşımız “Maaşlarımızı yatırmanız lazım. Kredi kartlarınız var, kiralarımız var” diyordu. Bizi anlatıyordu ama biz korkudan susup sadece seyrediyorduk. Onu ve ona sahip çıkan, onunla birlikte olup açıkça destek olan bir arkadaşımızı işten attılar.

Sendika tekrar geldi, tekrar toplantı yapıldı. İşten atılan arkadaşlarımız için derhal dava açacaklarını, bu işin kanunlara aykırı olduğunu söylüyorlardı ve öyle de oldu. Kısa sürede arkadaşlarımızın işe iade kararının çıktığını duyduk. Patron işi uzatmak için elinden geleni yapıyor, itiraz ediyordu. Bu arada işten atılan arkadaşlarımızın eşleri örgütlenmeye önderlik ediyordu. Örgütlenme hızlanmıştı, şefler, müdürler telaşlıydı. Patron ta Denizli'den kalkıp fabrikaya gelmişti. “Ben sizin sendikanıza karışmam ama” diyor ve arkasından onun bıraktığı yerden müdürler şefler gizli gizli odaya çekip baskı yapmaya başlıyordu. Aramıza bazı muhbirler de yerleştirilmişti. Pek çok insan sendikadan istifa ettirildi. Öncülük eden iki kadın arkadaşımız da işten atıldı. Sendikamızla tekrar toplantı yaptık. Daha temkinli daha dikkatli gittik toplantılara. Sendikamız iki arkadaşımızın da kesinlikle işe iade kazanacağını söylüyor, sabır göstermenizi rica ediyordu. Sendikacı “Ben buradayım ne zaman isterseniz arayın cep telefonum bu” diyordu; bizi rahatlatıyordu. Sendikamızla gurur duyuyorduk. Sendikacımız da çok güveniyordu kendisine ve kanunları ezbere söylüyordu.

Teksif'i getirdiler

Daha sonra gizlice üyelikleri yine artırdık ama biz üyelikleri artırdıkça muhbirler işverene söylüyor işveren de baskıya başlıyordu. Bu arada sendikamız fabrika müdürü hakkında suç duyurusunda bulundu ve fabrika müdürü yargılanmaya başlandı. Yargılama devam ederken fabrika müdürünü işten çıkarttılar. Böylece müdürlerin şeflerin de kalıcı olmadığı bir kere daha ispat edilmişti; mutluyduk. Fabrikanın muhbirleri de DİSK/Tekstil’e yeniden üye olmuştu. Takip eden günlerde müdür bir kere daha geri çağrıldı ama bir kere daha işten çıkartıldı.

İşten atmalar sürerken fabrikada muazzam bir hareket başladı. Fabrikadaki sorumlular, muhasebeciler, şefler, işverenin bütün adamları üzerimize çöktüler. Eğer buraya DİSK girerse Özgür Bey fabrikayı kapatacakmış. Zara en fazla 10 gün süre vermiş. Ünye gibi yerde biz nasıl iş bulurmuşuz. Hemen istifa edip TEKSİF denilen sendikaya üye olmamız isteniyordu. O TEKSİF’le anlaştığını, iki maaş ikramiye, yüzde yirmi zam, yakacak yardımı, yılda dört gıda yardımı alacağımızı, eğer TEKSİF’e üye olmazsak hiçbir haktan yararlanmayacağımızı anlatıyorlardı. Kolumuzu kanadımızı kırmışlardı. Muhbir yine başroldeydi. Bir sürü insanı iş saatinde e-devlet şifrelerini alıp gözlerimizin önünde DİSK'ten istifa ettirip TEKSİF’e üye yapıyorlardı. Sendika düşmanı yöneticilerimiz bile TEKSİF’e üye olmuştu. Telaşlarından anlayabiliyorduk. Bir şeylerden korkuyorlardı. Ancak istedikleri sonucu elde edemediler. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar istifa eden sayısı az kalmıştı.

Şefler sendikacılara pervane oluyordu

İşten atılan öncü arkadaşlarımıza telefon edip ne yapacağımızı soruyoruk. Başsız kalmıştık. Bütün şefler bant bant dolaşarak “Patron DİSK’i kesinlikle istemiyor. Eğer DİSK gelirse fabrikamızı kapattıracakmış patron TEKSİF’i istiyor. Cumartesi günü TEKSİF’ten gelenlerle buluşacağız hepiniz orada olacaksınız” diye baskı yapmaya başladılar. Cumartesi günü buluşmanın yapıldığı yere gittim. Gittiğim zaman beni biri karşıladı. Biz işçilere hiç benzemiyorlardı. Çok rahat olduğu her halinden belliydi. İşçi değildi. İlk defa görüyordum ama şeflerimiz etrafında pervane oluyordu. Birisi İzmir'den gelmiş. Diğeri de İstanbul'dan gelmiş. Başladılar konuşmaya. Çok telaşlıydılar, sürekli “Pazartesiye kalmadan bu işi bitirmemiz lazım. Hemen istifa etmeniz herkesi istifa ettirmeniz TEKSİF Sendikasına üye yapmanız gerekir” diyorlardı. Tek onlar değil ki şefler müdürler hepsi aynı şeyi tekrar ediyordu.

Özellikle baş şefimiz iş yerinde tam bir azraildi ama burada melek olmuştu, meleği oynuyordu. Evlere telefon edip herkesi buraya asıl toplayan oydu. Bunlar belliydi bunlar patronun adamı sarı sendikacılardı. Sarı sendika lafını da 1 gün önce arkadaşlarım söylemişti. Genç bir çocuk “Ordu'da bir arkadaşımla konuştum. DİSK sendikadır. Sakın istifa etme, sarı sendikaya geçme dedi” diyordu. Toplantı bitmek üzereydi. Saat 6'ya gelmeden birtakım arkadaşla toplantıyı terk ettik.

Patronumuz bundan sonra daha çok çekecek. Şefler, muhbirler başaramayacak. Bütün işçilere  bu tür sendikaları başınızda nasıl tutuyorsunuz diye sormak istiyorum. Bu sendika bizim patronumuz için hiç bilmediği bir fabrikaya gelip bizi zorla patronun sendikasına kaydetmeye çalışan bir tüccar. Neden bu gibi insanları başınızda tutuyorsunuz? Bizim başımıza bela ediyorsunuz. Sarı sendikacıları sırtınızdan atın. Bu kenelerden, patron için çalışan sarı sendikacılardan kurtarmalıyız kendimizi. Patron çağırınca koşa koşa giden sendikacı olur mu? Sendikacı işçi çağırınca koşmaz mı? Bir iş yerimize sarı sendikayı sokmayacağız. Bugünden sonra sarı sendikaya karşı ben de daha açık çalışacağım.

 

“Mansur Yavaş’ın açıklamalarına rağmen HDP seçmeni sandığa gidebilir”