Habertürk yazarı Murat Bardakçı, TRT1'de yayınlanan "Payitaht Abdülhamid" dizisiyle ilgili olarak "Dizinin bazı sahnelerinde eski harflerle olan ve senaryo gereği gösterilen resmî belgelerin, mektupların, haritaların, vesaire evrakın neredeyse tamamının imlâsı maalesef yanlış" dedi.
Bardakçı, şu örnekleri verdi:
"Meselâ, başında 'ayın' olması gereken 'arz'ı 'elif', son harfi 'he' olan 'kara'yı da yine 'elif' ve sonuna 'he' konan 'Harbiye'yi de aynı şekilde 'elif' ile yazıyorlar; hattâ son hecesinde 'elif'in bulunmadığı 'nezaret'e de 'elif' çekiyorlar ve bir 'elif' merakıdır gidiyor! Son harfi 'ye' olan 'Çorlu'yu 'vav' ile, 'çürlü', yani 'hasta' yapmış; hükümetten gelen bir resmî yazıyı hazırlarken de üst tarafına İstiklâl Marşı’nın ilk mısralarındaki kelimeleri monte etmişler"
Murat Bardakçı'nın "'Payitaht Abdülhamid'de eski harflerle olan her şey yanlış yazılıyor" başlığıyla yayımlanan (27 Mart 2017) yazısı şöyle:
Senelerden buyana Türkiye’de entellektüelliğin başta gelen şartının eski harfleri bilmek olduğunu, yabancı dilleri sular seller gibi konuşsanız ve geniş mi geniş bir kültürüre sahip olsanız bile eski harflere âşinâ değilseniz, meselâ dedenizin büyükannenize yazdığı mektubu okumaktan âciz iseniz entellektüel sayılmayacağınızı söylerim.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2012 Mayıs’ında eski harflerin okullara seçmeli ders olması gerektiğini söylemesinin ardından konu Millî Eğitim Şûrası’nda ele alındı, birkaç kanun teklifi verildi, eski harflere merak arttı ve belediyeler ile bazı vakıflar Osmanlıca kursları açtılar. Bu kurslara şimdi ikiyüz binden fazla meraklı gidiyor ve eski yazıyı öğrenmeye çalışıyor.
Eski harfleri okumak ile yazmak ise farklıdır: Bu devirde Eski Türkçe’yi okumayı öğrenebilir ama yazamazsınız, zira yazmak başka bir iş, başka bir kültür, bambaşka bir dünyadır. Eski harfler bugün konuşulduğu gibi yazılan alfabemizin aksine İngilizce’de, Fransızca’da, Arapça’da yahut daha başka dillerde olduğu gibi başka yazılır, başka okunur. Meselâ “Ankara” mı diyeceksiniz? “Ankrh” yazar, “Ankara” okursunuz; “Estenbvl”, “Trkyh”, “Abdelhmyd” ve “peytht”, “gvgl” “bke” de “Istanbul”, “Türkiye”, Abdülhamid”, “payitaht”, “gönül” ve “bana”dır. Hatâsız yazabilmek için durmadan, bol bol okuyup kelime kalıplarını ezberlemek şarttır ve bu iş bir-iki aylık kurslarla olmaz!
Dolayısı ile sadece kitap yazısını okuyacak seviyeye gelin, kâfi... Merakınız devam ettiği takdirde elyazısı ile diğer hat çeşitlerini daha sonra da öğrenebilirsiniz ama yazmaya kalkmanız sadece vakit israfıdır ve hatâsız imlâ da bu devirde artık mümkün değildir!
Bu imkânsızlığa rağmen ısrarla yazmaya heves ederseniz ne mi olur?
Son haftaların en revaçtaki dizisi “Payitaht Abdülhamid”de olduğu gibi sıra sıra çam devirirsiniz...
Kısaca söyleyeyim: Dizinin bazı sahnelerinde eski harflerle olan ve senaryo gereği gösterilen resmî belgelerin, mektupların, haritaların, vesaire evrakın neredeyse tamamının imlâsı maalesef yanlış! Meselâ, başında “ayın” olması gereken “arz”ı “elif”, son harfi “he” olan “kara”yı da yine “elif” ve sonuna “he” konan “Harbiye”yi de aynı şekilde “elif” ile yazıyorlar; hattâ son hecesinde “elif”in bulunmadığı “nezaret”e de “elif” çekiyorlar ve bir “elif” merakıdır gidiyor! Son harfi “ye” olan “Çorlu”yu “vav” ile, “çürlü”, yani “hasta” yapmış; hükümetten gelen bir resmî yazıyı hazırlarken de üst tarafına İstiklâl Marşı’nın ilk mısralarındaki kelimeleri monte etmişler!
Bu şekilde daha dünya kadar yazma hatası var ama acı acı tebessüm ettiren iki yanlışı daha nakledeyim:
Sokaktaki bir gazete klübesinin üzerine geçmişte o mânâda kullanılmamasına rağmen “gazeteci” ibâresi konmuş ama “gayın” ile yazılması gereken “gazete” kelimesinin başına bir “kef” ile her zaman olduğu gibi “elif” yerleştirilmiş ve ortaya “kâzteci” diye bir garabet çıkmış! “Kâzteci”nin hemen yanına da “gazeteci”nin güya Fransızcası konmuş ama bu gibi bayilerin tabelâlarındaki “journal”, yani “gazete” kelimesi “gazeteci” diye tercüme edilmiş ve levha “gazetecilik” hâline gelip “journaliste” oluvermiş. Tabelânın sadece Türkçesini bozmaları yetmemiş, Fransızcasını da berbad etmişler!
Hele bir “Yahya” meselesi var ki, estağfirullah! İsmini Hazreti Yahya’dan alan şair Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin adını berbad etmişler! “Yahya”da “y”den sonra “elif” konmadığı, sonunda da “ye”nin bulunduğu bilinmediği için başa ve sona yine tuğ gibi “elif”ler dikilmiş, kelime eğilip bükülüp böyle garip bir hâle getirilmiş!
Bir peygamberin isminin bile düzgün yazılmadığı dizideki diğer hatâları söylememe gerek var mı?
“Payitaht Abdülhamid”in danışmanları ne iş yaparlar, eski imlâ ile alâkası olmayan bu ayıpların sorumlusu kimdir, düzgün imlâ ile yazabilecek uzmanlardan istifade edilememesinin sebebi bütçenin yetmemesi midir, baştan aşağı yanlış yazılmış belgeleri ekranda milletin gözüne sokarcasına göstermek şart mıdır ve bunları en azından flu şekilde göstermek neden akıl edilmez, bilmiyorum...
Ama unutmayalım: Muhafazakâr kültürün ilk şartı bilgi sahibi olmaktır; gelenekleri ve kültürü müdafaaya kalkıştığınız takdirde bunları hem bilmeniz; hem de sıkı, yorucu ve terletici bir çalışmayı göze alıp özen göstermeniz gerekir! O kültüre âşinâ olmadan etrafa mesajlar saçmaya kalkışırsanız gerçi müşteri bulursunuz ama aslında hem ayıp edersiniz, hem de komik olursunuz!