İstanbul, 25 Ağustos (DHA) - Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, mevduat faizlerindeki yükselişin KGF kefaletli kredilerin kısa süre içinde ve hızlı artışıyla doğrudan ilişkisi bulunduğuna dikkat çekerek, “Faiz üzerinden pazar payı kapma amaçlı bir mevduat yarışı olduğu kanaatinde değilim” dedi.Bali, bankanın 93. kuruluş yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin görüşlerini de aktardı. Adnan Bali, döviz kurları, cari açık ve enflasyon beklentileriyle ilgili de şu değerlendirmeyi yaptı:“Kurlar, son dönemde belli bir istikrar içerisinde gider gibi görünüyor. Ama yükseldiği yer itibarıyla bakıldığında, Türkiye için bir rekabet gücü de yaratmış durumda. Bu rekabet gücü ile öngörülebilirlik bir arada olduğu zaman ve Avrupa ekonomileri, yani en büyük ihracat gerçekleştirdiğimiz ekonomiler bu toparlanma sürecine devam ettiğinde ekonomiye dışarıdan da bir büyüme imkânının gelebileceğini öngörebiliriz. Turizmde çok ciddi bir dip yaptıktan sonra bir miktar canlanmayı görmeye başladık. Ama hâlâ cari açık açısından beklenen katkıyı gösteremiyor. Petrol fiyatları, yılın 5 ayında geçmiş döneme nazaran bir miktar daha yukarıda gerçekleştiği için yüzde 4.5 civarında bir cari açık/GSYİH oranı görüyoruz. Tabii burada önemli bir makroekonomik gösterge olarak enflasyonun seyri kritik… Biraz kurdaki istikrarlı sürecin devam etmesini, tarım ve hayvancılıkta özellikle gümrük vergilerinin indirilmesinden kaynaklanan gıda fiyatları üzerindeki olumlu etkiyi ve petrol fiyatlarındaki yükselişin sınırlı kalmasını dikkate alarak, aşağı yukarı yüzde 10’un altında, 9 – 9.5 bandında bir enflasyonun gerçekçi olabileceğini düşünüyorum. Hızlı kur artışlarının gecikmeli etkilerinden beslenen enflasyon olgusu biraz geride kaldı. Kurlar epeyce bir süredir benzer seviyede gidiyor, geliyor. Dolayısıyla bundan sonra asıl performansımız; bu kısa dönem gelişmelerinin yanı sıra orta - uzun vadeli katma değer yaratan, üretimi destekleyen, üretimde ithalata olan bağımlılığı azaltacak Türkiye’nin hazırlamış olduğu yapısal dönüşüm ve reformların hayata geçirilmesi konusundaki kararlılığı sürdürmek olacaktır.”İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, mevduat faizlerindeki yükselişin KGF kefaletli kredilerin kısa süre içinde ve hızlı artışıyla doğrudan ilişkisi bulunduğuna dikkat çekerek sözlerine şöyle devam etti:“Bu kredilerin hızlı artışına paralel bir TL mevduat artışı gerçekleşmedi. Normaldir de bu… Çünkü bunlar ayrı ayrı dinamikleri olan şeyler… Tabii bu dönemde döviz tevdiat hesaplarına da bir miktar geçiş oldu. Bunlar, bankaların hem likidite yapılarında farklılaşmaya yol açtı hem de aynı zamanda sektörde TL kredi/TL mevduat oranlarını yüzde 140’lar seviyesine getirdi. Zaten rakamlara baktığımızda da görüyoruz; 2017 Haziran sonu itibarıyla TL krediler 173 milyar artarken, TL mevduat 43 milyar artmış. Yani aralarında 130 milyar TL civarında fark var. Tabii bu Türk lirasını bir yerden fonlayacaksınız. Bu mevduata yönelmekle olur, para piyasaları ve Merkez Bankası kanalıyla olur ya da yurtdışından elde etmiş olduğunuz veya yurtiçindeki yabancı para kaynaklarınızı swap işlemleriyle Türk lirasına dönüştürmek suretiyle olur. Bu süreç içinde doğal olarak bunların hepsine yüklenildi. Mevduat faizlerindeki hadise, bunun bir sonucuydu. Yoksa bankacılık sisteminin faiz üzerinden pazar payı kapma amaçlı bir mevduat yarışı içerisinde olduğu kanaatinde değilim.”\"Faizlerin yükselmesi bankalar için takipteki krediler açısından da sorundur\"Bali, ticari kredilerin yılın ikinci yarısında ilk yarıdaki gibi artmayacağını öngördüklerini ifade ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:“Haziran ayına göre mevduat faizlerinde bir miktar gevşeme görüyoruz. Yüzde 15’lerin üzerine kadar çıkmıştı, şimdi 14, hatta 14’ün bir miktar altına doğru gidebiliyor. Biz faizde aşağı yönlü bir trendin daha olası olduğu yönündeki görüşümüzü koruyoruz. Fonlama kaynaklarımızın yüzde 55-60 civarındaki bölümünü mevduat oluşturuyor. 40-45 gün içerisinde Türkiye’de bankacılık sisteminde bütün mevduat yeniden fiyatlanıyor. Dolayısıyla yükselen faiz, bankacılık sistemine zarar veren bir sorundur. Maliyetleri artıracağı için hem kârlılık hem de takipteki krediler yolu ile aktif kalitesinde olumsuz etki yaratır. Serbest piyasa mantığını bozmadan burada daha makul faiz oranlarının oluşması için ne yapabiliriz diye kafa yormanın doğru olduğunu düşünüyorum. Yani hemen teorik bir yaklaşımla ‘serbest piyasa mantığı neyi gerektiriyorsa onu yapalım’ demek yeterli değil. Tabii ki serbest piyasa mantığının bozulmaması ve onun özüne halel getirilmemesi gerekir. Ama yönetme hadisesi de bizatihi bazı şeyleri kendi olağan dinamiklerinin dışındaki noktalara götürebilme imkânlarını görme, deneme, uygulama işidir, uygulama sanatıdır. Son dönemdeki gerek kur artışı gerekse ekonomideki daralma, darbe girişimi sonrasında kamu tarafından serbest piyasa diye kendi haline bırakılsaydı… Örneğin kredi yapılandırmaları yapılmayıp, KGF kredileri devreye sokulmayıp bankacılık sistemindeki takipteki krediler, serbest piyasa diye kendi haline bırakılarak ekonomiye daha büyük hasarlar, banka bilançolarına büyük hasarlar bırakacak olsaydı, biz çıkıp ‘serbest piyasa mantığı bu, tabii ki doğrusu budur’ mu diyecektik? Denmedi. Kamu sorumluluk aldı. Ve o sayede de bizim bilançolarımızda bunun bugün olumlu karşılığı var.”Banka bilançolarındaki iyileşmenin karşılığının bütçe açığı/GSYİH oranındaki artışta görüldüğünün altını çizen Bali, buradan elde edilen imkânların da bankacılık sistemi tarafından, doğru yönde kullanılması gerektiğini söyledi. Bali, “Sadece kendi bilançolarımızın teknik, kitabi doğrularına değil, ekonominin genel doğrusuna, iş yaptığımız muhataplarımızın da doğrusuna kullanılmalıdır. Bu da hissedar değeriyle çatışan, orta - uzun dönemli bakış açısıyla çatışan bir şey değildir. Çünkü biz çeyrek bazlı, kısa dönem anlayışıyla işimizi yönetmiyoruz. Çeyrek bazlı yatırım yapacak olan bir hissedara göre de hareket etmiyoruz. Biz kalıcı, sürdürülebilir, istikrarlı performans için çalışıyoruz” yorumunu yaptı.“Yarışa o denli agresif katılmamak için elimizden gelen çabayı gösterdik”İş Bankası olarak bu dönemde dengeli iki ayrı politika izlediklerini aktaran Bali, bunlardan birinin, yurt içindeki yüzer gezer TL mevduata aşırı faiz vermek yerine, yurt dışı borçlanma imkânları ve yurt içi mevduat kanalı ile elde ettikleri yabancı para fonları swap işlemleriyle Türk lirasına çevirmek olduğunu söyledi ve ekledi:“Böylelikle yarışa, yarış tabiri doğruysa o denli agresif katılmamak için elimizden gelen çabayı gösterdik. Diğeri de Türkiye bankacılığı için bir ilk olan, yurtiçinde nitelikli yatırımcılara Türk parası cinsinden sermaye benzeri tahvil ihracıydı. 1.1 milyar Türk liralık satış gerçekleştirdik. İhraç, emeklilik fonları, yatırım fonları ve serbest fonların yanında nitelikli bireysel ve kurumsal yatırımcılardan da büyük ilgi gördü. 10 yıllık nihai vadesi ile bu aynı zamanda en uzun vadeli Türk lirası cinsinden özel sektör ihracıdır. Hem bir Türk lirası kaynak elde ediyorsunuz hem de bunu özkaynağınıza ekleyerek kredi hacmini ve kapasitesini genişletecek şekilde kullanıyorsunuz” dedi. (Fotoğraflı)