Pekin: Ya Sonra

Pekin: Ya Sonra
Pekin Olimpiyat Oyunları kapanış töreninin hemen ertesinde Çin resmi basınının manşetlerini okumak, Çin'in kazandığı zaferin derecesini anlamak için yeterliydi. Önceden sözü edilen hiçbir felaket -boykot, çevre kirliliği, suikastlar, milliyetçi patlamalar- gerçekleşmedi, Olimpiyatlar tüm dünyada örnek bir organizasyon olarak kutlandı, yeni spor starları ortaya çıktı, rekorlar -özellikle de "altın madalya sayısı" disiplininde Çin'in kazandığı 51 madalya ile- kırıldı. Sadece alınan 51 altın madalya bile, 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nda 15, dört yıl önce gerçekleşen Atina Olimpiyatları'nda ise 32 altın madalya kazanan bir ülkeye ait olduğundan kulağa başarılmış bir görev sesi veriyor. Dünyanın gözünde Çin girdiği bahsi kazandı. Bravo Çin! Spor alanındaki bu gelişmelerin dışında, Pekin Olimpiyatları tarihin en siyasi olimpiyatlarından biri de oldu; çünkü Çin Komünist Partisi böyle olmasını istedi. Sadece muhteşem açılış töreni bile, Tarih'i yeniden yazmasıyla, tam anlamıyla siyasi bir mesaj oluşturuyordu: Bu tören köklerini, sessizce geçiştirdiği 1949 Devrimi'nde ya da Maoculuk'ta değil, 5 bin yıllık zengin Merkez İmparatorluğu tarihine yerleştirmek isteyen bir rejimin eseriydi. 2008 Pekin Olimpiyatları dünyaya Kültür Devrimi'ni ya da kızıl muhafızları değil de kağıdı ve pusulayı armağan eden bir ülke imajını satmaya çalışıyor. Bu yaklaşım ancak takdir edilebilir. Şaha kalkmış bir ekonomik güç olan Çin aynı zamanda hayırhah bir siyasi güç olarak kendini takdim etmek istiyor. Başarılan büyük organizasyonlar karşılaştırıldığında önemsiz görünse de, bu 18 gün içinde gerçekleşen çok sayıdaki olay, küçük yalanlar, yapılamayan gösteriler, boş kalan "protesto alanları" komedisi, uzaklaştırılan muhalifler, sınırdışı edilen yabancılar, kötü muamele, "mikroptan arındırılan" başkent, bu imajdan şüphe duymayı sürdürmemize neden olmaktadır. Doğu Türkistan ve Tibet'in yola getirilmesinden ise hiç bahsetmeyelim. Çin'in gerçekleştirdiği ilerlemelerin, özellikle internet üzerindeki artan ifade özgürlüğünün ve sivil toplumun oluşmasının, önemini azımsamayalım. Ama demokratikleşmenin gerekliliğini de unutmayalım.