Performans baskısı çalışanı hasta ediyor

Performans baskısı çalışanı hasta ediyor

Uzun süreli performans baskısı kişide pek çok psikolojik ve fizyolojik rahatsızlığa sebep oluyor. Özellikle yüksek iş beklentisi varsa ve düşük inisiyatif verilmişse kalp damar hastalıklarında 5 kata kadar artış görülebiliyor.

Hürriyet'ten Burcu Özçelik Sözer'in haberine göre, performans baskısı, en basit tanımıyla, bir kişinin yaptığı işle ilgili kendisinin veya başkalarının beklediği başarı düzeyinin altında kalacağını düşünerek yüksek kaygı ve stres yaşaması durumu. Performans baskısı kişinin kendi bakış açısından da mükemmeliyetçi kişiliğinden de, işverenin ondan beklentisinden de kaynaklanabiliyor. 

Prof. Dr. Kültegin Ögel, performans baskısını “bana ne derler?” sorusunun abartılı yaşanması olarak tanımlıyor: “Daha çok başkalarının düşünceleri ve yapacakları önem kazanır. ‘Ben ne istiyorum’dan ziyade, ‘onlar ne düşünüyor?’ hakimdir. ‘Ya...sa’ veya ‘ya...se’ler zihni ele geçirir. Yani ‘ya başarısız olursam...’, ‘ya beğenmezlerse...’ Bir sunumda performans baskısı yaşayan bir kişi için aslında hayatın her alanı genelde bir performans gösterisi halindedir. Çocuğuna çok iyi bakmalıdır, çocuğuna iyi bakarken işini çok iyi yapmalıdır, eşini de düşünmelidir vb. Maalesef gerçek yaşamda Süpermen yok! Bu nedenle de zaman içinde bu kişiler çöker ve depresyon gelişebilir.

Mükemmeliyetçiler arasında sıktır. Çünkü mükemmeliyetçiler de hatasız olmaya çalışırlar. Kendinden beklentinin abartılı olduğu durumlarda da performans baskısı artar. Bu kişiler çoğunlukla kaygılı kişilerdir.”

 

Aile ilişkileri bozuluyor 

 

Bir kişi performans baskısını uzun süre yaşıyor ve beklenen performansı gerçekleştiremediği takdirde işinden atılma, terfi edememe, ücret artışı alamama gibi sonuçlarla karşılaşmayı bekliyorsa ruhsal veya bedensel sağlığı tehdit altına giriyor.

Performans bakısının psikolojik açıdan yol açabileceği problemler arasında yüksek stres ve kaygıya bağlı sorunlar, aile ilişkilerinde sorunlar, iş–iş dışı yaşam dengesinde bozulma, motivasyon kaybı, dikkat problemleri, iş doyumunda azalma, gerginlik öfkeye bağlı çatışmalar, düşük çalışan bağlılığı yer alıyor. 

Beden sağlığıyla ilgili ise, psikolojik kökenli ağrılar, alerjik sorunlar, dermatolojik problemler, kalp-damar hastalıkları, kas–eklem şikâyetleri, tansiyon problemleri, sindirim problemleri gibi sorunlar yaşanabiliyor. 

Türkiye’de uzun yıllardır çalışan destek hizmetleri sunan bir iş psikoloğu olan Nazım Serin, performans baskısına bağlı pratikte en çok rastladığı problemeler arasında şunları sayıyor: Kişinin bir davranışı aşırı tekrarlaması veya kafasına takması şeklinde ortaya çıkan takıntı (obsesyon) problemi, öfke – gerginliğe bağlı duygusal veya ilişkisel şikayetler, sıkışmışlık ve karamsarlığın doğurduğu depresif ruh halleri, stres ve yorgunluğa bağlı baş, omuz, eklem ve kaslarda ağrı problemleri, iş ve iş dışı yaşam dengesinin bozulmasına bağlı aile problemleri.

Serin, “Çalışanların çoğu, kendilerinden beklenen görevleri yetiştirememe veya düşük performans notu alma kaygısıyla kişisel kapasitelerini zorluyor ve mesai saatlerini taşırmak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle sosyal yaşamın aksaması, yeterince dinlenememe, çocuklara kaliteli zaman ayıramama gibi yakınmalarla da sıklıkla karşılaşıyoruz” diyor. 

 

Her işyerinde az çok baskı var

 

Çalışanların ne kadarının performans baskısı yaşadığı ile ilgili kesin bir veri olmamakla birlikte pratikteki gözlemler, bu oranın çok yüksek ve bu sorunun çok yaygın olabileceğini gösteriyor. Serin, performans değerlendirme sistemi bulunan veya çalışanı bünyesinde tutup tutmamaya performansı kıstas alarak karar veren tüm iş yerlerinde her çalışanda az veya çok performans baskısından söz etmenin mümkün olduğunu söylüyor. Ancak performans baskısı her zaman için problem oluşturmaz. Hatta verim için belli ve makul ölçüde performans baskısına ihtiyaç da var. Ama uzun süreli, çalışan üzerinde tehdit oluşturabilecek tarzda performans baskısı sakıncalı. Serin, “Çalışanın iş tatmini sağlaması ve kendini başarılı hissetmesi, kariyerinde ilerleyip bunu kazanca dönüştürebilmesi için belli ölçüde performans baskısına gereksinim vardır. Bu, aynı zamanda şirketin hedeflerine ulaşabilmesi için de gereklidir. Eğer bir şirket, performansı hem çalışan hem de kendisi için bir geliştirme ve verimliliği artırma aracı olarak değil de bir cezalandırma aracı olarak kullanıyorsa, bu tür bir şirkette büyük çoğunluğun performans baskısı ve buna bağlı ruhsal – bedensel problemler yaşaması olasıdır” diyor.

 

Satışçılarda daha çok görülüyor

 

Sektörel olarak çetin rekabetin yaşandığı ve satış baskısının yüksek olduğu alanlarda performans baskısı daha belirgin.

Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden psikolog Özge Berçin Keleş, “Performans baskısı deyince ilk akla gelenler; sporcular ve sahne sanatları ile uğraşanlardır; en mükemmel performansı ortaya koymayı sonunda da ödül almayı, alkış almayı amaçlarlar. Hayati risk taşıyan askerlik veya riskin yüksek olduğu sağlık, borsa ve yatırımla ilgili işlerde çalışanlarda performans baskısı daha yoğun hissedebilirler. Bunun dışında bazı işler ve sektörlerde hedef baskısı çok yüksek olabiliyor, özellikle bankacılık, sigortacılık, çağrı merkezi gibi iş alanlarında satış baskısı daha yoğun” diyor.

 

Sınırları siz koyun

 

Performans baskısını en aza indirmek için öncelikle çalışanlar kendi kişilik özelliklerinin farkında olmalılar, kendi sınırlarını bilmeliler. Prof. Dr. Kültegin Ögel, “Yöneticiler sınırları zorlayacak hedefler koyabilirler. Bu onların tercihleridir. Önemli olan bizim kendimize koyduğumuz hedeflerdir. Yöneticinin beklentisi, her başarıdan sonra daha da artacaktır ve bunun sonu yoktur. ‘Benim sınırlarım nedir?’ sorusu işlevseldir. Sık gördüğümüz bir durum ‘şirkette bütün işleri bana veriyorlar!’ söylemidir. Ama tüm bu işleri yapabileceğini, diğerlerine o kişinin kendisi göstermiştir. Yani bir anlamda ‘sınırları ben koyamıyorum, siz koyun’ demiştir. Başkaları tarafından konan sınırlar da tabii ki performans baskısını artırır” diyor.

 

Kalp damar hastalıkları 5 kat artıyor

 

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Gaziosmanpaşa Hastanesi’nden kardiyolog Prof. Dr. Nuri Kurtoğlu, başta koroner kalp hastalığı olmak üzere, hipertansiyon, diyabet, felç gibi bir çok hastalığın yüksek iş stresi ile ilişkili olduğunu söylüyor. Kurtoğlu’nun verdiği bilgiye göre iş stresini inceleyen epidemiyolojik çalışmalar iki farklı model ortaya koyuyor. 

Birinci model Karasek modeli. Bu modelde ortaya çıkan stresin nedeni “yüksek iş beklentisi ve düşük inisiyatif kullanma yetkisinin” birlikteliğinden doğuyor. Baskıcı bir şekilde belli bir kotayı sınırlı sürede ve zorla doldurtmaya yönelik modellerde ve kişinin toplam işi istediği şekilde inisiyatif kullanarak yapmasına izin verilmediği durumlarda işe bağlı stres ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak kalp damar hastalıklarında 5 kata kadar artış görülebiliyor.

İkinci model ise “harcanan efor ve elde edilen ödül arasındaki dengesizlik” modelidir. Bu modelde aşırı çalışmaya karşı yeterince ödüllendirmenin olmayışı veya verilen aşırı vaadler neticesinde çalışanın sağlığını bozacak ölçüde fazla çalışarak kendisini tüketmesi söz konusu. Her iki durumda da kalp krizlerinde ve kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerde artış olabiliyor.

Kardiyoloji polikliniğine başvuran hastaları arasında yoğun iş temposu ve stresine bağlı şikayetler ile başvuranların sayısı azımsanmayacak ölçüde olduğunu söyleyen Kurtoğlu, “Özellikle finans ve bankacılık sektörü, yönetici pozisyonunda çalışanlar, başta tekstil olmak üzere üretim sektöründe çalışanlar ve serbest esnaflık yapanlarda işe bağlı stresleri sıkça görüyorum” diyor.

 

Farkına varın ve destek alın

 

Psikolog Özge Berçin Keleş, yaşadıkları baskının çok yüksek olduğunu fark eden ve bu baskıya dayanamadıklarını hisseden çalışanlara şu tavsiyelerde bulundu: 

- Her şeyi kontrol edemeyeceklerini kabul etmeliler,

- Görevlerin istenen şekilde sonuçlanabileceğine dair olumlu ve iyimser bir bakış açısına sahip olmalılar. 

- Neye ihtiyaç duyduklarını, kimlerden yardım isteyebileceklerini belirleyebilirler.

- Kurum içinde bağlı oldukları yöneticiye, insan kaynakları departmanına başvurabilir, varsa mentorluk sistemlerine dahil olabilirler.

- Hata yapmanın ve başarısız olmanın öğrenme sürecinin önemli bir parçası olduğunu unutmamalılar.

- Bir profesyonelden koçluk desteği alabilirler.

- Çalışanlar kaygılarını ve performans baskısının üstlerinde oluşturduğu olumsuz etkiyi samimiyetle açıklayabilmeliler. Kendi motivasyon kaynaklarının ve becerilerinin farkında olan çalışan, yöneticisine bu özelliklerinden bahsedebilir.