Perihan Mağden: El alemin şeyiyle gerdeğe girenler hak ettikleri şekilde yönetiliyor

Perihan Mağden: El alemin şeyiyle gerdeğe girenler hak ettikleri şekilde yönetiliyor

*Perihan Mağden 

Pasif agresiflik, mutlak korkaklık, salt şikâyetçilik,  daimi müteredditlik böyle bir şey herhalde:

Habire el alemin “şeyiyle’’ gerdeğe girmeye çalışıyorsun.

Elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan; geçtim elini taşın altına koymayı, tırnağını çakılın altına doğru uzatmadan, bekliyorsun ki meseleler hallolsun.

Ohhh ne ala!

 

Kurtul Erdoğan’dan!

 

Şimdi milletçek umudumuzu (Twitter’da kıskaçladığımız) Amerikalı Savcı Bharara’ya ve “yeryüzü fesadı’’ Rıza Sarraf 4 Nisan’da Miami’de hâkim karşısına çıktığında, ortaya dökülüp saçılacaklara bağlamış vaziyetteyiz.

Bakalım bizim kıyılarımıza ne kadar vurabilecek Miami’deki davanın dalgaları?

Vurabilecek ve buradaki pisliğin bir kısmını olsun silip götürebilecek mi?

Despotizmin canımıza okuyan, esasında kumdan kalelerini yıkabilecek mi?

Efsanevi Lider 2 Nisan’da Maryland’deki “külliyesini’’ açıp dönecek yurduna. Davadan önce burada yani sağ salim.

Bir külliyedir tutturdu; mümkün olsa dünyayı külliyeye boğacak!

Kendi külliyesi misali, kaçak olarak dikebilse daha da zevk alır.

Ama işte dünya (Ortadoğu dahi!) Efsanevi Liderin kadrini kıymetini anlamaktan uzak.

İzin vermiyorlar ki, külliyelesin ortalığı!

Efsanevi Liderin aranan yelkenlerini Neo- Osmanlıcılık rüzgarlarıyla şişirip şişirip kaptığı başbakanlık koltuğuna yapışmış görünen Davutoğlu, acayip dışavurumcu bir açıklama yaptı Perşembe pembe.

İlkokul öğretmeni bir müsamerede “Başbakan sen olacaksın’’ demişmiş Ahmetçiğe.

Hakikaten Türkiye müsameresinin başbakanı o!

Efsanevi Liderin ondan kurtulabilmek için yapmadığını bırakmadığına, tüm hakaret ve eziyet bombardımanına rağmen Müsamere Başbakanın yapıştığı koltuğundan kalkmadığına dair rivayetler ortalıkta uçuşuyor.

Ama burası rivayetler, yalanlamalar, dedikodular, palavralar ve komplo teorileri toprakları.

Hakiki cesaretin esamesinin okunmadığı bu topraklarda herkes, Facebook ve Twitter cengaverliğiyle, ona buna bok atıp kendini iyi hisssediyor: Takımdaşının kelini kaşıyor.

Korkaklığımız ve dışardan gelebilecek baskılara, yaptırımlara, dalgalara bel bağlama katsayımız o denli artmış vaziyette ki; Obama’yla ya da herhangi mühim bir Amerikalı yetkiliyle görüşememe ihtimali Erdoğan’ın, bizim için aşırı önem kazanmış vaziyette.

Obama görüşmeyi kabul etmedi mi  Efsaneviyle?

Yaşasıııııın! Ümit var öyleyse. Çıkmayan candan ümit kesilmez; değil mi?

Genelkurmay’ın “paralelin’’ kucağına oturup da darbe yapmayacağını ilan eden ‘sert’ ve acayip açıklaması, ya da Erdoğan’ın Harp Akademileri Komutanlığına gidip yaptığı subayları yıkayıp yağlama konuşması-

İtiraf edelim, bir sürümüzün moralini acayip bozup “Yuh olsun askere!’’ kartopulanmasına neden oluyor.

Neden oluyor; zira Askeriyeden, Amerika’dan, Bharara’dan, Beyaz Atlı Prensten, 7 Uyuyanlardan bir şeyler, bir şeyler bekliyoruz.

Biz hiç bir şey yapmayalım; tuzumuz her daim kuru kalsın, hiç bir şeyimizi riske atmayalım, hiçbir halta yaramayalım-

Ama 7 Erenler, ya da Amerika, ya da Askeriye, ya da Dış Konjonktür, ya da birileri, bir şeyler kurtarsın bizi içinde debelendiğimiz (ve vırrrr, vırrrrr, vırrrrr şikayet ettiğimiz) bu durumdan işte.

'Armut Piş Ağzıma Düş’çülük hiçbir zaman bu kadar banal olmamıştı!

Erdoğan’ın kendini Dünya Çapında Lider olarak (en çok da kendine!) kakalayabilmek için büyük ümitlerle çıktığı

Amerika gezisinde-

Brookings Enstitüsünde yapacağı konuşma ve akabinde sorulacak soruları, nefesimizi tutmuş, bekliyorduk ki-

Aa, konuşmadan bir gün önce, soruların kağıtlara yazılıp moderatöre teslim edileceğini ve buradan bir seçmece  (karpuz) yapılacağını ilan etti Brookings Enstitüsü.

Yani yüz yıllık Brookings, bir nevi baş eğmiş oldu bizim Efsaneviye!

Gel de Türkiye’de karalar bağlama. Twitter’da ağlama.

Zira Enstitünün Başkanı Talbott feci mühim bir şahsiyet ve Hillary Clinton Başkan seçilirse, Dışişleri Bakanı olması bekleniyor ABD’nin.

2013’de bu Enstitüde soruları Normal Yollarla almış Erdoğan. Daha normalken.

Haberdar’daki konuyla alakalı yazısında, İlhan Tanır’ın şu satırlarına yer vermeme müsaade edin: “Çok ciddi sayıdaki demokrat Türkiye vatandaşının Talbott’u gelecekte nasıl hatırlayacakları da, bu mülakatla ilgili görülüyor.’’

Yani eşeği saldım çayıra, Amerika bizi kayıra psikolojisi, o bizi kayıra / bu bizi kayıra psikolojisi tavan yapmış vaziyette.

Kendi eşeğimizi (adı :Türkiye Demokrasisi) kendimiz bakıp büyütüp üstüne binip evimize, tarlamıza gidebilecek yetkinlik, irade, çalışkanlık, kararlılık ve cesarette değiliz zira.

2013de Efsanevi Erdoğan Brookings’de konuşma yaptığında ruhumuz duydu mu?

Yooo, ne umurumuz oldu, ne ruhumuz duydu.

Ama şimdi kaybettiğimiz eşeğimizi geri getirsin diye, her çeşit farklı güce ağır umut bağlamış olduğumuzdan-

Bu konuşma, aman Ya rabbim! Nasıl da mühim bir hal aldı.

Holding Başkanı bir işkadınımızın Enstitüye Erdoğan’ı rica minnet kabul ettirdiği (sonradan yalanlanan!) haberi de dahil,

Brookings’le yatıp Brookings’le kalkacak kadar patetik vaziyetteyiz.

Nasıl Askeri Vesayet günlerinde Genelkurmay Başkanlarının hapşırıp yan bakmalarıyla yatıp kalkarsak, pozisyon alıp arazi olursak; aynen öyle.

Bu dünyada hiç kimse kimsenin ev ödevini yapamaz, yapmamalı.

Oysa Türkiye’de çok yaygın bir alışkanlık, özellikle ilkokul çocuklarının ödevlerini annelerin, babaların yapmaları.

Bu nedenle de ne ödevler azalıyor yıllar içinde, ne de o ödev yığması bir halta yarıyor.

Bir alışkanlık kesp etmişiz anlaşılan: Demokrasi Ödevimizi yapmayalım, terlemeyelim, bunalmayalım, fedakarca ve cesaretle sokaklara dökülmeyelim, hiçbir ders almayalım-

Askeriye Amcamız okulda torpil yapsın, ABD büyüğümüz müdürü arasın, AB tanışımız öğretmene rica etsin, elektrikler kesilsin, sular akmasın, misafir gelsin-

Milletler hak ettikleri şekilde yönetiliyorlar belki de. O korkunç sözdeki gibi.

Ödevlerini asla yapmayan, el alemin şeyiyle gerdeğe giren, taş üstüne - bir zahmet- bir muhalefet taşı koymayanların ülkelerinde, korkarım, maalesef; durumlar böyle.

*Bu yazı Nokta Dergisi'nde yayımlanmıştır