HDP Meclis Başkanvekili Pervin Buldan, tutuklu HDP vekilleri, Meclis çalışmaları ve iktidara yakın medya tarafından gündeme getirilen “çözüm süreci” tartışmalara ilişkin değerlendirmede bulundu.
Meclis’in meşruiyetini yitirdiğini savunan Buldan, “10 milletvekilinin tutuklu olduğu bir Meclis’in asla meşru olduğunu ifade edemeyiz. Çıkan yasalarda özellikle anayasa değişikliğinde tutuklu milletvekillerinin oy kullanmaması bile başlı başına bir meşruiyet sorunudur” dedi.
İktidara yakın yazarların ‘çözüm’ sürecine tekrar dönüleceği şeklindeki yazılarına değinen Buldan, çözüm için uygun koşullar olmadığını söyledi.
Buldan, “Şu anda barış ve müzakere sürecine geri dönüşün koşulları yok. Yine kayyımların atandığı ve demokratik siyaset kanallarının tıkalı olduğu bir dönemde barış ve müzakere sürecinin hayata geçirilmesini beklemek yanılgılı bir bekleyiş olur” diye konuştu. Pervin Buldan’n Dihaber’den Selman Gozelyuz, Barış Boyraz’a yaptığı değerlendirmeler şöyle:
“Muhalefetin sesinin kesildiği, milletvekillerinin tutuklandığı ama aynı zamanda meşruiyeti olmayan bir yer Türkiye Büyük Millet Meclisi. Ben TBMM’nin şu an itibari ile meşruiyetini kaybettiğini düşünüyorum. Çünkü Meclis artık tam sayı ile toplanamıyor. 10 milletvekilinin tutuklu olduğu bir Meclis’in asla meşru olduğunu ifade edemeyiz. Çıkan yasalarda özellikle anayasa değişikliğinde tutuklu milletvekillerinin oy kullanmaması bile başlı başına bir meşruiyet sorunudur”. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden AKP Genel Başkanı seçilmesini değerlendiren Buldan, demokrasi güçlerinin birleşmemesi halinde ‘tek adam’ rejiminin hayata geçeceğini söyledi. Buldan, “Yapılan değişiklikle birlikte tek adam sistemi hayata geçirilecek ve bununla birlikte tüm hakimiyeti eline alan yeni yol ve yöntem izlenmeye çalışacak. Türkiye halklarının geleceği açısından da bu durum çok tehlikeli. 2019 seçimlerinde muhalefet güçlü bir çıkış yapmaz ise demokrasi güçleri bir birliktelik oluşturmaz ise, Recep Tayip Erdoğan’ın tek adamlık dönemine girecek Türkiye. Bunun önüne geçilmeli. Türkiye’deki demokrasi yanlılarının ve Türkiye’deki özgürlüklerden yana olan tüm kesimlerin güçlü bir birliktelik sağlayarak, bu gidişata dur diyebileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
16 Nisan’da halk oylamasına sunulan anayasa değişiklik referandumunda ‘hayır’ cephesinin kazandığını savunan Buldan, şöyle devam etti: “Gezi direnişi ile başlayan, 7 Haziran ile devam eden, 1 Kasım ve sonrasındaki referanduma kadar Türkiye’deki herkes, artık AKP’nin Türkiye’yi yönetmesinden rahatsızlık duyduğunu açığa çıkarmıştır. Çünkü sandıklarda “Hayır” kazanmıştır. Ancak hile ve büyük müdahaleler ile “Evet” oyu sandıktan çıkartılmıştır. Yaptığımız anketler ile bize ulaşan sandık sonuçlarına göre, sandıklar da “Hayır” çıkmıştır. AKP hükümeti ne yazık ki bunu kendi lehine çevirdi. Onun için Türkiye halkı AKP’den ve Recep Tayip Erdoğan’dan çok büyük bir rahatsızlık duyduğunu çok açık bir şekilde referandumda ortaya koymuştur. AKP’nin gitmesini isteyenler Türkiye’ye demokrasinin gelmesini isteyenler bir araya gelirlerse bu sürece müdahale edebilirler”
“Türkiye’nin geleceği, demokratikleşmesi, Kürt sorunu ile ilgili. Belki de temel nokta ya da üzerinde en fazla durulması gereken mesele Kürt meselesidir. Çünkü bugün referandum ile birlikte şunu gördük. Aslında Kürtler Türkiye’de barışın anahtarıdır. Kürtler Türkiye’de demokrasinin anahtarıdır. Kürtler olmadan Türkiye’de demokratikleşmenin sağlanmayacağı da aslında açığa çıkmıştır. O yüzden ben özellikle 2019 seçimlerine Türkiye’deki barış yanlılarının -HDP olarak elbette ki bunları yeri geldiğinde tartışacağız- bir yol ve yöntemleri aramaya ve buradan bir çıkış aramaya çalışacak. Ama şimdiden bu hazırlıkların yapılması gerektiğini düşünüyorum”
İktidara yakın yazarların ‘çözüm’ sürecine tekrar dönüleceği şeklindeki yazılarına değinen Buldan, ş çözüm için uygun koşullar olmadığını söyledi. “Şu anda barış ve müzakere sürecine geri dönüşün koşulları yok. Çünkü İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’ın büyük bir tecrit içerisinde yaşadığını biliyoruz. Uzun süredir kendisi ile görüşmelerin kesildiği ve hiç kimsenin İmralı Adası’nda Sayın Öcalan ile görüşme yapmadığını biliyoruz. Bir kere Sayın Öcalan ile görüşme başlamadan bu süreç zaten başlayamaz. Bunu biz de kabul etmeyiz, Kürt halkı da kabul etmez. Bizim tabanımız da kabul etmez. Yine kayyımların atandığı ve demokratik siyaset kanallarının tıkalı olduğu bir dönemde barış ve müzakere sürecinin hayata geçirilmesini beklemek yanılgılı bir bekleyiş olur” dedi.