KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, HDP'nin yüzde 10,8 oranında oy almasıyla ilgili olarak, "Şunu vurgulamalıyız ki, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşımı ve öngördüğü çalışma tarzında ısrarlı olunsaydı yüzde 20’lere kadar çıkmak mümkün olurdu" dedi.
Özgür Gündem'de "Hüseyin Ali" mahlasıyla yazan Mustafa Karasu, "Bir de işin bu tarafından bakılmasını tavsiye ederiz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğrudan toplumu etkilediği yerlerde HDP’nin oy oranının yüksek olması bu gerçekliğin işareti değil midir?" diye sordu.
Karasu, yazısında "HDP içinde PKK’ye daha mesafeli görünenlerin HDP projesine karşı en fazla direnenler ve kuşku yaratanlar olduğunun bilinmesi gerekir" ifadelerine yer verdi.
Mustafa Karasu, 1 Kasım sonrasındaki dönemle ilgili olarak ise "Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni bir mücadele dönemi başlamıştır. Türkiye’nin mevcut zihniyeti böyle bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır" görüşünü dile getirdi.
Bugün (3 Kasım) "İnadına özyönetim" manşetiyle çıkan Özgür Gündem'in haberinde "AKP tehdit, baskı ve savaşla yeniden iktidar olurken özyönetimi hedef alan propaganda devreye sokuldu. Oysa HDP oy kaybetse de Kürdistan'da ezici çoğunluğunu korudu, özellikle özyönetimlerde oy kaybının aksine oy artırdı" denildi.
Mustafa Karasu'nun Özgür Gündem'in bugünkü (3 Kasım 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Türkiye 1 Kasım zoraki seçim sonuçlarını değerlendiriyor. AKP’nin başarısının neden kaynaklandığı tartışılıyor. Kuşkusuz HDP’nin yüzde 2,5 oy kaybı da diğer bir tartışma konusu. MHP kaybetmiş, CHP de yerinde saymıştır.
Şu açıktır ki, bu seçime en fazla yüklenen AKP olmuştur. Zaten bu nedenle 7 Haziran seçimlerini yok saymıştır. Çünkü AKP’nin bir hükümet kurma amacı yoktu. Tamamen devlet sistemini otoriter ve hegemonik kılmak için 7 Haziran seçimlerinin gereği olan koalisyonu reddedip 1 Kasım’da zoraki seçim kararı almıştır. Seçime de savaş politikasıyla girmiş ve devlet imkanlarını hep bu doğrultuda kullanmıştır. Türkiye’nin ihtiyacı kutuplaşmanın bırakılması ve bütünleştirici bir politika ve hükümet iken, kutuplaşmayı artıran politika daha ileri götürülmüştür. Savaşı sonuna kadar götüreceğim diyen AKP, bu sonuçlardan sonra da savaşta ısrar edecektir. Bu seçimin en temel sonucu budur.
Bu seçimde tek kampanya yapan AKP hükümeti olmuştur. Mitingleri AKP yapmış, televizyonlara neredeyse sadece AKP çıkmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi eylemsizlik kararı alıp seçim kampanyasına fırsat vermek isterken, bu kararın duyulmasından sonra AKP hükümeti savaşı sonuna kadar sürdüreceklerini tekrarlamış, Ankara’da bomba patlatılmış, en az 102 insan katledilmiştir. Bu da yetmemiş başka bombalamaların yapılacağı tehdidiyle HDP tümden seçim kampanyası dışında bırakılmıştır. Amiyane deyimle taşlar bağlanıp köpekler salınmıştır. Tek yönlü propaganda ve seçim çalışmasıyla AKP yaratmak istediği algıyı daha kolay gerçekleştirme imkanı bulmuştur. Hiç kimse bu seçimin adil ve eşit ortamda geçtiğini söyleyemez. Zaten Tayyip Erdoğan ve AKP HDP’nin bu sistemde yeri yok diyerek devlet ve hükümetin bu seçimde HDP’ye nasıl bir savaş açtığını ortaya koymuştur.
Sanki seçim öncesi halka yönelik saldırılar azmış gibi, bizi seçmezseniz daha beteri olur diye halkı tehdit etmişlerdir. Oyunu artırmak için Kürdistan’da böyle tehditler savuranlar, ben kaybedersem sonununuz kötü olur diyenler; Türkiye cephesinde ise tek millet, tek vatan söylemiyle şovenizmi ve milliyetçiliği sürekli körükleyerek, PKK’ye karşı savaşı da sonuna kadar sürdüreceğim diyerek milliyetçi oylara seslenmiştir. Anlaşılıyor ki, uyguladığı bu seçim stratejisi etkili olmuştur. Zaten Kürdistan’da baskı, yasak bölgeler ve sivil katliamlar bir kesim orta sınıfı ürkütmüştür. Yine HDP’nin seçim kampanyası yapmadığı ortamda halkın dini duygularını istismar etmeye devam etmiştir.
Kürdistan’da bir seçim havası olmadığını herkes söylüyordu. Yine bazı çevrelerde; 7 Haziran’da seçim oldu, sonuçları yok sayıldı, seçimi kazansak ne olur, kazanmasak ne olur ki gibi yanlış anlayışlar da böyle bir havanın oluşmasında etkide bulunmuştur. Öte yandan her gün onlarca HDP’linin tutuklanması, belediye eşbaşkanlarının ve meclis üyelerinin görevden alınması ve tutuklanması, yüzlerce sivilin katledilmesi de sadece seçim kampanyasını olumsuz etkilememiş; 7 Haziran’da ortaya çıkan demokratik ulus çerçevesinde bir seçim kazanma arzusunu hem kırmış, hem de 7 Haziran ruhuyla bir kampanya yürütülmesini büyük ölçüde olumsuz etkilemiştir. Türkiye’de ise yüzlerce parti binasının kundaklanması ve saldırıya uğraması sonucu HDP bazı istisnalar hariç Türkiye’de seçim kampanyası ve propagandası yapamaz duruma gelmiştir. AKP’nin 7 Haziran’dan sonra izlediği politika ve bu temelde neler yaptığı anlatılamadığı gibi, AKP’nin HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik kara propagandasının etkili olacağı bir durum ortaya çıkmıştır. Tüm bunlar dikkate alınmadan, AKP’nin ne yapıp edip her yol ve yöntemi kullanıp seçimi kazanma çabası görülmeden 1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendirmek yüzeysel ya da amiyane deyimle skor eksenli değerlendirme olur.
Bu seçim sonuçlarından sonra hemen PKK suçlanmıştır. HDP’nin PKK ile arasına mesafe koymadığı ve Türkiyelileşme konusunda samimi olmadığı için Türkiye’den eski oyu alamadığı söylemleri ağızlara pelesenk olmuştur. HDP’ye yönelik saldırılar yok sayılıp PKK’ye yüklenmek devletçi zihniyettir; bu zihniyetten kopmamanın dışa vurumudur. Öte yandan AKP tek başına iktidar olunca AKP’yi memnun etmek için de bu konuşmalar artmıştır. BDP içindeki bazı direnişlere rağmen HDP projesi konusunda Kürt Özgürlük Hareketi’nin ısrarlı olduğu ya görmezlikten geliniyor, ya unutulmuş, ya da bilerek bunlar söyleniyor. HDP içinde PKK’ye daha mesafeli görünenlerin HDP projesine karşı en fazla direnenler ve kuşku yaratanlar olduğunun bilinmesi gerekir. Bu açıdan HDP’nin 7 Haziran başarısını yakalayamamasını PKK ile arasına mesafe koymaması ya da PKK’ye karşı tutum almamış olmamasına bağlamak isteyenler en başta da bu gerçeklikten habersiz olanlardır. Her fırsatta PKK karşıtlığı yaratmak ya da Kürtler arasına nifak sokmak Türkiye’deki devletçi ruh halinin dışa vurumudur. Şunu vurgulamalıyız ki, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşımı ve öngördüğü çalışma tarzında ısrarlı olunsaydı yüzde 20’lere kadar çıkmak mümkün olurdu. Bir de işin bu tarafından bakılmasını tavsiye ederiz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğrudan toplumu etkilediği yerlerde HDP’nin oy oranının yüksek olması bu gerçekliğin işareti değil midir?
Böyle özel savaş yaklaşımları, devlet ve hükümet ağzı yerine; seçim öncesi ortam, AKP ve HDP’nin seçimdeki pozisyonları daha gerçekçi biçimde değerlendirilirse gelecek için daha hayırlı olur.
7 Haziran öncesi 2011 seçimlerine göre şu anki HDP seçim sonuçları değerlendirilseydi bir başarısızlık değil, başarı olarak görülürdü. 2011’den bu yana ortaya çıkan pratikler üzerinden seçim yapıldığı düşünülürse HDP hemen hemen her yerde başarılı olarak da görülebilir. 7 Haziran’da seçim sonuçları ortaya çıkmadan Amed 9-2, Wan 6-2, Ağrı 3-1, Batman 3-1, Mardin 4-2, Şırnak ve Colemêrg 4-0 ve diğer il sonuçları söylenseydi bu başarı görülürdü. Tabii ki, Kürt Özgürlük Hareketi 7 Haziran seçim sonuçlarını bile başarılı görmemiştir. Kürt Halk Önderi’nin demokratik topluma dayalı demokratik ulus, demokratik özerklik projesinin ilk seçimde en az yüzde 20 oranında oy alabileceğini öngörmüştür. Bu açıdan tabii ki 1 Kasım seçim sonuçları 7 Haziran seçim sonuçlarıyla kıyaslandığında başarılı görülemez. Ancak bunu söylerken 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki saldırıları, HDP’nin hedeflenmesi dikkate alındığında 1 Kasım sonuçları çok başarısız da görülemez. Sadece beklenen başarıyı göstermemişler denilebilir. Böyle denilmezse devlet ve AKP’nin politikaları görmezlikten gelinmiş ve normal bir seçimin yapılmış olduğu kabul edilmiş olur. Tayyip Erdoğan 1 Kasım seçimleri öncesi “herkes sonuçlara saygılı olmalıdır” diyordu. Bu durumda herkesin de sen 7 Haziran seçim sonuçlarına neden saygılı olmadın diye sorması hakkı değil midir? Aslında demokrasi güçleri açısından hala da meşru ve geçerli olan 7 Haziran seçim sonuçlarıdır.
AKP MHP’den en az yüzde 4 oranında oy aldı. En az yüzde 2 oranında da Saadet ve BBP’den aldı. Kürdistan’da Hüda-Par yanlıları AKP’ye oy verdiler. Türkiye’de ne kadar IŞİD yanlısı varsa onlar da AKP’ye oy vermiştir. Çünkü 7 Haziran’da sadece AKP değil, AKP’nin müttefikleri, en başta da IŞİD kaybetmişti. Anlaşılıyor ki AKP’nin yarattığı seçim atmosferinde yüzde biri Türkiye’den, yine Türkiye geneli açısından yüzde bire tekabül eden bir oran da Kürdistan’dan olmak üzere yüzde 2 oranında HDP’den AKP’ye oy kayması olmuştur. Yarım puan kadar da CHP’ye gitmiştir. Özcesi 1 Kasım’da 2011 seçimlerine göre yüzde 5 artış sağlanırken, 7 Haziran seçimlerine göre de yüzde 2,5 kaybetmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında 2011 seçimleriyle kıyaslandığında ise en başarılı parti HDP’dir. Çünkü Erdoğan tekrar seçim dediğine ve zaten 4 yıllık pratiğe göre seçimlere gidildiğine göre, HDP’yi de çok başarısız görmek, mevcut koşullar dikkate alındığında bir yanılgı olur. Çünkü bu seçim sonuçlarına göre Kürdistan’da birinci parti yine HDP’dir ve Kürdistan’ın en önemli illerinde yine HDP’nin ezici üstünlüğü vardır. Hiç kimse bu gerçekliği de unutmamalıdır.
Kuşkusuz adil demokratik siyaset ortamında HDP yüzde 20’leri aşmalıydı. Devlet ve hükümetin tüm engellemelerine rağmen 7 Haziran seçim sonuçlarını geçmeliydi. Bu açıdan HDP mevcut durumu sorgulayarak engeller niye aşılmadı; neden AKP’nin yaratmak istediği algılar aşılmadı, nerede ne eksiklik vardı diye sorgulayıp bundan dersler çıkarıp HDK ve HDP projesini başarıya götürecek örgütleme, çalışma tarzı ve propaganda dili geliştirilmelidir.
Artık 7 Haziran sonuçlarına ulaşamamanın getirdiği olumsuz havayı dağıtıp demokratikleşme mücadelesine öncülük edilmesi gerekmektedir. Tek parti hükümeti Türkiye için yeni maceralar, kutuplaşma ve savaşın şiddetleneceği anlamına gelmektedir. Erdoğan ve AKP’nin hedefi, önünde engel gördüğü Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerini etkisizleştirip kültürel soykırımcı otoriter hegemonik bir sistem kurmaktır. Bu gerçeklik görülerek Kürt halkı ve demokrasi güçleri örgütlülükleri ve birliklerini güçlendirip yeni bir demokratik siyasal mücadele dönemine girmelidirler.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni bir mücadele dönemi başlamıştır. Türkiye’nin mevcut zihniyeti böyle bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Yüz yıllık kültürel soykırımcı sömürgeci zihniyetin kendiliğinden demokratikleşmesini kimse beklememelidir. Sadece AKP değil, klasik kültürel soykırım zihniyetinde olanlar 7 Haziran seçimlerini ve bunun oluşturduğu meclisi kabul etmemiş, halklarımıza zoraki bir seçimi dayatarak 7 Haziran seçim sonuçlarını sadece fiili değil, yasal olarak da ortadan kaldırmaya yönelmişlerdir. Ortaya çıkan sonuç bu müdahale sonucudur.