AKP milletvekili ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan, AKP iktidarının 10 yıldır Kürt meselesinin çözümü için çok boyutlu adımlar attığını söyleyerek, PKK'nın silahla netice alamadığını ve devletin tek bir yöntemle sorunu sıfırlayamadığını ifade etti. Akdoğan, "Terörün son bulması, ulusal bir hedeftir, hepimizin ortak amacıdır. Bu süreçte CHP ve MHP’nin daha yapıcı katkılar sağlaması büyük önem taşıyor" dedi. Yalçın Akdoğan, Star gazetesinde "Amaç, nihai çözüm" başlığıyla yayımlanan (4 Aralık 2013) yazısında "Başbakan Erdoğan, İmralı ile görüşmelerin devam ettiğini, amacın ‘silah bıraktırma’ olduğunu açıkladı" dedi. Yalçın Akdoğan'ın yazısı özetle şöyle: (...)
"Oslo sürecinde yaşananlar uzun zamandır analiz ediliyor. Elbette devlet de yaşananları analiz ediyor ve geçmiş tecrübelerden dersler çıkararak meselenin üzerine gidiyor. Çünkü ortada akan bir kan var. Bu sorun, hem Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atıyor, hem güçlü bir şekilde geleceğe yürümesini engelliyor, hem de ülkenin bölgesel etkinliğine zarar veriyor. Türkiye’nin bu meseleyi aşmaya çalışması sadece kendi iç barışı ve güvenliği açısından değil, bölgesel hedef ve amaçları için de gerekli..." (...)
"Başbakan Erdoğan, İmralı ile görüşmelerin devam ettiğini, amacın ‘silah bıraktırma’ olduğunu açıkladı. Silahların susmasının yeterli olmayacağını, silahların bırakılmasının gerektiğini vurgulaması, bu görüşmelerde dönemsel kazanımlar beklenmediğini, doğrudan nihai çözüme yönelik bir beklenti olduğunu ortaya koyuyor. Öcalan ‘silahı bırakın’ çağrısı yapar ve örgüte sözünü geçirebilirse önemli bir sonuç alınmış olur. Diyaloğu anlamlı bir noktaya getirebilecek ilk adım ise terörist unsurların sınır ötesine çekilmesi olabilir." (...)
"Bu süreçte terörle mücadelenin askıya alınması, durdurulması gibi bir durum da söz konusu olamaz. Çünkü Oslo sürecinde ‘diyalog ve silah’ diyen Öcalan taktik amaçlı olarak eylemliliğin elini güçlendireceğini düşünüyordu. Örgütün bir kanadı ise ‘Devrimci Halk Savaşı’ stratejisiyle netice ulaşılabileceğini düşünüyor, silahlı mücadeleyi tek yöntem olarak dayatıyordu. Örgütün taktik veya stratejik amaçlı eylemliliğine karşı güvenlik güçlerinin gerekli mücadeleyi ortaya koyması kaçınılmazdır. Güvenlik politikaları, hükümetin genel perspektifi ve entegre stratejisi içinde tamamlayıcı bir faktör olmak durumundadır. Bunu bir karşı anlayış, bir alternatif yöntem olarak görmek yanıltıcı olur."
*** "Kandil’in, İmralı’dan gelen bir çağrıya nasıl karşılık vereceğini zaman gösterecektir. Örgüt içinde ‘tek yol silah’ diyen kanatların doğrudan Öcalan’a karşı tavır almak yerine dolaylı sabotajlar gerçekleştirme ihtimali her zaman için vardır. PKK’nın bölgesel denklemden çıkmasını istemeyen ülke ve odakların bu kanatları kullanması da mümkündür. Ancak bir süredir devam eden sessizlik, Kandil’in açıktan bir karşı duruş sergilemeyeceğine dair bir ipucu olarak da yorumlanabilir. Daha önce yazdığım gibi, açlık grevlerinden bu yana örgüt İmralı ile gelişebilecek süreci izliyor ve ‘bekle-gör’ politika takip ediyor. Bunu, süreci havaya uçuran taraf olmama kaygısı olarak yorumlamak da mümkün. Karayılan’dan ve diğer elebaşılardan gelen sert çıkışlar ise gündemi hükümete kaptırmanın ürettiği bir asabilikten kaynaklanıyor olabilir. Doğan her yeni umut, bir şekilde hükümetin iradesine işaret ediyor, onu süreci belirleyen aktör haline getiriyor. Kandil’in bundan rahatsızlık duyması çok da şaşırtıcı değil..." (...)
"Terörün son bulması, ulusal bir hedeftir, hepimizin ortak amacıdır. Bu süreçte CHP ve MHP’nin daha yapıcı katkılar sağlaması büyük önem taşıyor. Daha önceki süreçlerde oyun bozan olan BDP’nin ise belki de diğerlerinden daha çok mesuliyet yüklenmesi, sorumlu davranması gerekiyor."