Kurtuluş Tayiz
(Taraf - 26 Şubat 2013)
BDP’li heyetin Abdullah Öcalan’ı ziyaretinin ardından çözüm süreci ivme kazandı. BDP Ankara’da, PKK ise Kandil’de Abdullah Öcalan’dan gelen mesajları değerlendiriyor. Edindiğim bilgiler aslında devletle Öcalan’ın zaten çoktan el sıkışıp anlaştığı yönünde. Bugün İmralı merkezli yaşanan hareketliliğin sebebi, devletle Öcalan arasında varılan mutabakata, örgütü de hazırlamak biçiminde. Öcalan, çözüm konusundaki kararlılığını kendisini ziyaret eden BDP’li iki ayrı heyete de aktardı, aklında silahları tümden bitirdiğini söyledi. Her iki heyete de silahlı mücadeleyle ilgili düşüncesinin taktik değil, stratejik olduğunu, Türkler ile Kürtlerin kader birliğini pekiştirmek için “tarihî bir anlaşma” yapacağını anlattı. O mühürlü mektuplarda işte bu projenin ayrıntıları yer alıyor. Bu baharda Türkiye’nin “büyük barış”ı sağlaması umut ediliyor. İmralı’da devlet ve Öcalan arasındaki çözüm projesi işte bunu öngörüyor.
Kamuoyunda kafa karışıklığına sebep olan “eylemsizlik” veya “ateşkes” ile “sınır dışına çekilme” konusuna da açıklık getirelim. Ateşkes ve sınırdışına çekilme ayrı ayrı ve zamana yayılmış süreçler olarak düşünülmüyor, birlikte gerçekleşecek, çok hızlı yol alınacak bir süreç olarak planlanıyor. Aynı 1999’da olduğu gibi örgüt ateşkes ilan edip Türkiye sınırları içinde kalmayacak; ateşkesle birlikte silahlı militanlarını sınırdışına çekmeye başlayacak. Öcalan tarafından bu adım “büyük barış” planının stratejik bir parçası olarak düşünülüyor, bu yüzden barış deklarasyonu sembolik olarak Newroz’da, “silahlara veda” edecek kapsamda “tarihî” bir açıklama olarak, gündeme getirilecek. Newroz Türkler ve Kürtler için barış ve kardeşlik bayramı olarak kutlanacak.
PKK’nın elinde tuttuğu asker ve sivil 16 kişi için de sevindirici gelişme önümüzdeki günlerde yaşanacak. Öcalan’ın mesajı üzerine Kandil, sınır dışındaki kamplarda dağınık hâlde tutulan rehinelerin biraraya getirilmesi için talimat verdi. Rehineler cumartesi günü bırakılacağı öğrenildi.
Yeni İmralı sürecinin Güneydoğu’daki yansımalarını Cengiz Çandar bir süredir yerinde izliyor. Çandar’ın izlenimleri çok önemli. Çandar, “Fırat’ın batısı”ndaki heyecan ve iyimserlik havasının Güneydoğu’da yerini “şüphe”ye bıraktığını belirtiyor; hatta Çandar ileri bir gözlemle bulunarak, BDP’li heyetin Abdullah Öcalan’dan getirdiği “tarihî süreç”le başlayan mesajının bile Diyarbakır’daki havayı dağıtmaya yetmediğinin altını çiziyor. Diyarbakır ve Hakkâri’deki bu kötümser havanın, biraz da Kürt siyasetinin nabzını elinde tutan çatışma dönemine özgü, “gerilla yayıncılığı”nın eseri olduğunu düşünüyorum. Cengiz Çandar’ın aktardıklarına bakarak aslında Kürt siyasetinin kendi kamuoyunu barışa hazırlamadığını söyleyebiliriz. Ama şu soruların yanıtını da gerçekten çok merak ediyorum. Ne zamandan beri Kürt kamuoyunda Öcalan’a dair “kuşku” ve “şüphe” duyulabiliyor? Ne zamandan beri Öcalan’ın “çıtası” Kürt kamuoyunda “yetersiz” bulunmaya başlandı? Ne zamandan beri Kürt kamuoyunu Öcalan’ın dışında “heyecanlandıran” odaklar peyda oldu? Ne zamandan beri Kürt kamuoyu “Öcalan’ın kandırıldığını” düşünmeye başladı? Kürt siyasetinin bu sorular üzerinde ciddi ciddi düşünmeye ve özeleştiri yapmaya ihtiyacı var. Beğenmedikleri hükümet yanlısı gazeteler bile günlerdir barış dizileri yazıyor, şehit annelerinin barış çağrılarına yer veriyorlar. Peki, Kürt televizyonları ve gazeteleri ne kadar kamuoyunu barışa hazırlıyor? Bu, “hükümet yanlısı” gazeteler kadar bile barış yayıncılığı yapmadıklarını gösteriyor. Yoksa bu kötümser hava Kürt kamuoyunun Öcalan’dan şüphe duymasından kaynaklanmıyor. Çandar’ın aktardığı bu Diyarbakır ve Hakkâri havası, Kandil’deki havadan bile daha “kötümser” ve “ihtiyatlı” görünüyor.