Emre Uslu
(Taraf, 22 Ağustos 2012)
Türkiye 9 haziranda Beşir Atalay’ın “PKK silah bırakacak” açıklamasından Hakkâri’de PKK kuşatması girişimini, İzmir’de, Antep’te bombalı saldırıları ve milletvekili, asker kaçırmalarını konuşur noktaya geldi. Bu süreci sadece İran ve Suriye’de değişen dengelerle açıklayamayız. Bu tip durumlarda mutlaka ülke içinde birtakım gelişmeler vardır. “Ülke içinde haziran başında ne oldu da buraya geldik” sorusu çok önemli.
“Atalay’ın o açıklaması temelsiz bir temenni miydi yoksa arka planında birtakım çalışmalar mı vardı” diye sormadan bugünkü terör sürecini anlayamayız. Bu sorunun cevabını aramak için yolumu Ankara’ya düşürüp siyaset ve güvenlik kulislerini yokladım. Çok ilginç bilgilere ulaştım.
Ulaştığım bilgilere göre PKK’nın terörü tırmandırması sürecinin arkasında spesifik bir girişim var. Bu girişim, Beşir Atalay’ın özel çabalarıyla başlatılıyor. Bu nedenle de Beşir Atalay’ın 9 haziran tarihinde yaptığı şu açıklama çok çok önemli: “Kuzey Irak’ta silah bırakmaya, teslim almaya kadar giden görüşmeler var. Hem siyasi anlamda, Kuzey Irak’ta yoğun çaba içindeyiz. Çoğulcu yapıyı kurma, demokratikleşme alanında yeni çalışmalarımız var. 3. ve 4. Yargı paketlerinde, demokratikleşme adımları devam edecek. Başbakan bu konuda açıklama yapacak. Vatandaşlarımızın anadillerini öğrenmeleri yönünde yeni neler olabilir gibi falan çalışmalar var.”
Hatırlayın, Atalay’ın bu açıklamalarından sonra Meclis o çok tartışılın 3. Yargı paketini geçirdi. Özel Yetkili Mahkemeler mutasyona uğratıldı. Beklendiği gibi birtakım KCK sanıkları salıverildi. Toplumsal tepkiler oluşmasın diye de KCK sanıklarının peyderpey salıverilmesi düşünülmüştü. Yine Başbakan tıpkı Atalay’ın söylediği gibi Kürtçenin seçmeli ders olarak okullarda okutulacağını açıkladı.
İşte PKK’nın terörü tırmandırmasının ana nedeni de bu adımların arkasında yatan bir görüşmeydi. Kamuoyunun bilmediği bu görüşme, iddialara göre, Beşir Atalay ile BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş arasında mayıs ayının son haftasıyla haziran ayının ilk haftasına rastlayan bir dönemde gerçekleşmiş. Bu görüşmede ikinci müzakere sürecinin başlatılması için altyapı çalışması yapılmış. Bunun içinde KCK sanıklarının tedrici olarak salıverilmesini de öngören 3. Yargı paketi konuşulmuş. BDP’nin daha çok inisiyatif alması beklentisi öne çıkınca PKK içinde gücü ele geçiren şahin kanadın hamlesi gelmiş.
Zaten Beşir Atalay’ın “PKK silah bırakacak” dediği dönem çok ilginç gelişmeler yaşandı. Radikal’den Avni Özgürel Kandil’e gidip Murat Karayılan’dan “barış” mesajları getirdi, CHP-AKP kurmayları Kürt sorununun çözümü için biraraya gelip görüşmeler yaptı. Leyla Zana sürpriz bir çıkış yaparak “Kürt sorununu Erdoğan çözer” açıklaması ile bir ateşkes zemini arandı. En son da bir grup sivil toplum örgütü çıkıp “PKK Ramazan’da ateşkes ilan etsin” çağırısı yaptı. Ancak bu girişimler PKK’nın şahinlerinin saldırısıyla akim kaldı.
Edindiğim bilgilere göre bütün bu açıklamalar, görüşmeler ve çabalar işte Beşir Atalay ve müzakereci ekibin Ankara’da kotarmaya çalıştığı ikinci müzakere sürecine zemin yaratmak için yapılan çabalardı. Bu çabaların en önemli Ayağının kamuoyundan gizlenen Beşir Atalay- Selahattin Demirtaş görüşmesi olduğu ifade ediliyor.
Yapılan değerlendirmelere göre AKP hükümetinin ikinci müzakere girişimi PKK içinde inisiyatifi ele geçiren Duran Kalkan ve Fehman Hüseyin ekibi tarafından bir “zafiyet” olarak okunuyor. Bu dönemde PKK, “AKP zaaf içinde olduğu için yeni bir müzakere girişimi arayışları içinde ve seçim takviminin sıkıştırdığı bir dönemde PKK’yı oyalamak için bu girişimleri yapıyor” değerlendirmesini yapıyor. Nitekim 2011 haziran ayında Duran Kalkan Devrimci Halk Savaşı başlatırken de “AKP en güçsüz dönemini yaşıyor bu nedenle müzakere sürecine devam ediyor zaman müzakere zamanı değil bir Devrimci Halk Savaşı zamanı” değerlendirmesi yapıp Silvan saldırısıyla barış masasını devirmişlerdi.
Mayıs sonu haziran başında bir yıl önceki bu tecrübeye rağmen AKP/Ankara’nın müzakerecileri ikinci müzakere girişimini başlatınca PKK bu süreci tam bir zafiyet dönemi olarak okuyor ve AKP’yi terör yöntemiyle sıkıştırırız diye savaşı tırmandırıyor.
Yine yapılan değerlendirmelere göre PKK savaşı tırmandırarak bir yandan 4. Stratejik Mücadele Dönemi’nin ana hedefi AKP’yi bitirme hamlesini uygulamaya koyarken bir yandan da “muhatap BDP veya siyaset değil bizzat PKK ve Öcalan’dır” mesajı vermiş oluyor.
Terörün metropollerde yaygınlaşmasına neden olan zafiyet algısı ise MİT’in girişimiyle zirve yapıyor. PKK Karayılan’ın Avni Özgürel’e verdiği barış mesajına rağmen Hakkâri’de büyük saldırı yapıp terörü tırmandırınca MİT panikle Oslo sürecindeki hakem devlet nezdinde girişimlerde bulunuyor ve “aman PKK’yı masaya oturmaya ikna edin” talebini iletiyor. İşte bu girişim PKK’nın şahin kanadında tam bir zafiyet olarak algılanıyor ve PKK daha çok eylem için düğmeye basıyor. Perde arkasında Ankara adeta PKK’ya barış yapalım diye yalvaran konumuna düşüyor ve bu tutumu PKK’yı daha da heyecanlandırıp terörü tırmandırmasına neden oluyor.
PKK’nın bunca saldırısına rağmen Ankara’nın Uludere öncesindeki gibi nokta operasyonları yapmaması MİT’in hakem devlet nezdinde yaptığı girişimlerden umutlu olmasına bağlanıyor. Hakkâri kırsalında 700 PKK’lı dolaşırken, Şırnak’ta bir vadide tesbit edilmiş 200 PKK’lı dururken Ankara neden Uludere öncesi yaptığı operasyonlar sürecini başlatmıyor? Cevabı, müzakerecilerin seçim arifesinde ateşkes umuduyla başlattıkları o girişimlerde gizli. Tabii tırmanan terörün arka planı da...