Uluslararası hukukçu Rıza Türmen, Çağdaş Gemik ve Engin Çeber'in öldürülmelerinden yola çıkarak, güvenlik güçlerinin kaçan birini nasıl durdurması, ne zaman, nasıl ve ne kadar güç kullanması gerektiğini yazdı. Türmen'in, Milliyet'te 'Memleketimden insan manzaraları' başlığıyla bugün yayımlanan yazısı şöyle:
1. Yaşam hakkı: Antalya’da arkadaşıyla birlikte motosikletle gezen 18 yaşındaki Çağdaş Gemik polisin “dur” ihtarına uymadığı için öldürüldü. Çağdaş Gemik silahlı değildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi güvenlik güçlerinin kuvvet kullanmasının hangi durumlarda meşru sayılacağını belirtir. Buna göre, kuvvet kullanılması, meşru savunma, yasal bir tutuklama ya da bir ayaklanmayı bastırma nedenlerine dayanmalı. Ancak, bütün bu durumlarda kuvvet kullanma mutlaka gerekli olmalı. Kullanılan kuvvet ile elde edilmek istenen amaç arasında orantı bulunmalı. Bütün bu koşullar gerçekleşmişse, kuvvet kullanma sonucu bir ölüm olayının meydana gelmesi, Sözleşme’nin ihlalini oluşturmaz. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda da orantılılık ya da ölçülülük kriterlerine yer verilmiş.
Ateş etmenin koşulları Bu yasaya göre, polis kaçan kuşkulu kişiye önce “dur” çağrısında bulunacak, sonra uyarı amacıyla havaya ateş edecek, kaçmakta ısrar ederse, “kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde” ateş edecek. Silahsız, dolayısıyla polis bakımından bir tehdit oluşturmayan bir kişinin ateş edilerek öldürülmesinin, orantılılık ya da ölçülük ilkesine uygun olduğunu söylemek olanaksız. Nasıl ki, Nachova/Bulgaristan davasında (2005), AİHM, tutukevinden kaçan iki silahsız tutuklunun güvenlik güçleri tarafından öldürülmesini Sözleşme’nin ihlali olarak gördü.
Gerekli ve orantılı olmalı AİHM bu kararında, silahsız ve polisin güvenliği açısından tehdit oluşturmayan birini yakalamak için ateş edilmesinin, “silah kullanılmasının mutlaka gerekli olması” ve “orantılılık” kriteriyle bağdaşmadığını belirtti. Ayrıca, silah kullanılmaması sonucunda, kuşkulunun kaçması olasılığının bulunmasının bile, silah kullanmayı haklı göstermeyeceğini, insan yaşamının daha değerli olduğunu ekledi. AİHM kararında, Bulgar hükümetini davacılara 25 bin euro tazminat ödemeye mahkûm etti. Çağdaş Gemik’in öldürülmesi hem Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin silah kullanma kriterlerine aykırı gözüküyor. Görevli memur tutuklanmış. Şimdi yargılamayı beklemek gerek.
2. İşkence ve kötü muamele: AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu’na göre, işkence ve kötü muamele olayları sayısında önemli bir artış var. Hükümet dışı kuruluşların rakamları da bunu gösteriyor.
Engin Çeber örneği En son olay Engin Çeber’in ölümü. Bu konuyu inceleyen TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, “Bu tür olayların sistemli olmadığını, Türkiye’de sistemli bir işkencenin yapılmadığını gözlemliyoruz” demiş. Bu sözlerde bir teselli bulmak güç. Sayın Üskül’ün söylediği, işkence ve kötü muamele olaylarının bireysel davranışlar olduğu, idari uygulama niteliği taşımadığı. AİHM içtihadına göre, bir idari uygulamadan söz edebilmek için iki unsur aranıyor: a) Tekrar eden belirli sayıda ihlaller bulunması, bu ihlallerin birbirleriyle bağlantılı olması ve bir sistem içinde meydana gelmesi, b) Hükümetin bu ihlallere tolerans göstermesi. Bu koşullar gerçekleşir, AİHM bir idari uygulama olduğuna karar verirse, AİHM’de açılan davalarda iç yargı yolunun tüketilmesi koşulu aranmıyor. Bu çok ağır ve istisnai bir uygulama.
Haysiyete saldırı Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin bir idari uygulama niteliği taşıdığı, 12 Eylül döneminde beş devlet tarafından Türkiye’ye ve 1990’lı yıllarda Danimarka tarafından Türkiye’ye açılan davalarda ileri sürülmüş, ancak her iki dava da dostane çözümle sonuçlandığından, AİHM (birinci davada Avrupa İnsan Hakları Komisyonu) bu iddiaları incelememişti. İşkence, insan haysiyetine yapılabilecek en büyük saldırı. Tek bir olay bile fazla. Tek bir olay bile kabul edilemez. Bir olay dahi bir devletin insan haklarını karnesini bozmak için yeterli. Oysa, Türkiye’de işkence olaylarındaki bir artış, bir geriye gidiş var. Bu duruma son verecek önlemleri almak için ille de AİHM’nin "Türkiye’de sistematik işkence var ve devlet buna hoşgörü gösteriyor” demesi mi gerekiyor?
Polis, gözaltında organ parçalıyor!