Evrensel'den Şerif Karataş'a açıklamalarda bulunan Ayşe Acar Başaran, iktidarın HDP’ye yönelik sistematik bir saldırı politikasını geliştirdiğini belirterek "Gözaltılar, tutuklamalar, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, belediyelere kayyum atanması gibi aslında çoklu biçimlerde saldırılarla yüz yüze kaldık” dedi.
HDP il binaları ve genel merkezi önünde yapılmak istenen provokasyonlara işaret eden Acar Başaran, bundan İçişleri Bakanlığı'nın sorumluğu olduğuna vurgu yaptı. “Planlarının boşa çıkmasının bir sonucu olarak, bir polis memurunun bana karşı savurduğu tehdit, sadece kişi olarak benimle ilgili değildi. Orada Kürtlere, kadınlara, Türkiye demokrasisine ve HDP’ye yönelik bir tehdit vardı" diyen Acar Başaran sözlerine şöyle devam etti:
"Bu kadar açık bir biçimde bu tehdidin savurulması tabii ki tesadüf değil. Yakın bir zamanda parti binamızın içine girilerek arkadaşımız Deniz Poyraz katledildi. ’90’lı yılların karanlığını hepimizin yaşadığını biliyoruz, bunlar hafızamızda yer ediyor. Ancak bir polis memurunun doğrudan bir milletvekilini bu biçimde tehdit etmesi tarihte bir ilk olarak düşünülebilir. Burada iktidarın kolluğu, aslında çeteleşmiş kolluğu, çok rahat, iktidardan aldığı güçle, soruşturma geçirmeyeceğini bilerek bu tehdidi savurdu. İktidar nezdinde hiçbir açıklama gelmedi. Dolayısıyla hiçbir işlem yapılmadı.”
Ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefetin, polisin tehdidine karşısında kendisine dayanışma telefonları edip etmediğine ve gerekli tepkinin gösterilip gösterilmediğine ilişkin soruya Acar Başaran, “Kamuoyuna yansıyan bireysel tepkiler var. Ama bunu aşan bir refleks ya da bir itirazın gelmediğini ifade etmek lazım" yanıtını verdi.
Toplumun belli bir kesiminin yapılan tehdidin ne anlama geldiğinin ve nasıl bir sürecin yürütülmek istendiğinin farkında olduğunu ve buna göre refleks gösterdiğini söyleyen Acar Başaran, "Özellikle muhalefet güçleri, kadınlar yoğun bir refleks gösterdi. Ama ana muhalefet başta olmak üzere pek çok muhalefet partisinin bu konuda olması gerektiği gibi bir refleks göstermediğini ifade etmek lazım” dedi.
Başaran, "Yer yerinden oynamalıydı. Bunu bana yönelik tehdit olduğu için söylemiyorum. Herhangi bir vatandaşa polis memurunun bu biçimde bir tehdidi yeri yerinden oynatması gereken bir durumken, bu konuda bu kadar sessizliğin olması gerçekten kabul edilemez. Tehlikenin büyüklüğünün görülmediğinin göstergesi" diye konuştu.
İktidarın sıkıştığı bütün süreçlerde tehdidi bir araç olarak kullandığına dikkat çeken Acar Başaran, bunun ilk olmadığının altını çizerek, “Ama bu yönteminde başarısız olacağını görmeli iktidar" dedi.
Tepkilerin yeterli düzeyde olmamasına karşın iktidarın nezdinde kabulünün azaldığını söyleyen Acar Başaran, "İktidar tam da bu nedenle tehditle, partimize saldırarak, hedef göstererek, Kürt düşmanlığıyla, kutuplaştırma siyasetiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Bu da bunun bir parçası" ifadelerini kullandı.
Buna karşı yapılacak olanın daha cesur tepki göstermek olduğunu söyleyen Acar Başaran, "Bu atmosferde bu siyaseti boşa çıkarmanın başka yolu yöntemi yok. Çünkü iktidar ayrıştırarak ayakta duruyor. Demek ki bunu tam tersi, bunun panzehri de örgütlenme, daha çok bir araya gelme. İktidarın böl, parçala, yönet siyasetine karşı daha kolektif, daha ortak bir mücadele hattı örmenin elzem olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.