Hülya Karabağlı / Ankara
CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu Üyeleri, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Parti Meclisi Üyeleri Umut Akdoğan ve Gül Çiftçi Ankara’da Gezi Olaylarında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 27 direnişçiyi Sincan Cezaevinde ziyaret etti. Cezaevi'nde Gezi'nin çocuk tutuklusu da olduğu anlaşıldı. 1995 Dersim/Ovacık doğumlu olan Denizcan Aydın, 18 yaşına yeni girmiş. Halkevlerinin eylemi sonrası annesiyle birlikte yolda yürürken gözaltına alındığını anlatıyor. 27 tutuklunun çoğu 1990 doğumlu.
1980 Erzurum doğumlu Deliduman evli ve bir oğlu var. Oğlunun kendisini askerde zannettiğini anlatıyor. Ethem Sarısülük'ün bir metre ötesinde olduğunu, gaz bombasına maruz kaldıktan sonra Ethem'in vurulduğunu anlatan Akın Can, "Ethem vurulduğunda aramızda 1 metre vardı, savcılıkta resmi tanık olarak adım geçiyor ama bana bu konuda hiçbir şey sormadılar" diyor.
“Bir bayrak yakıldı, 3 kişi ayrı ayrı o bayrağı yakmaktan suçlanıyor”
Eren Taysan, Yoldaş Aydın ve kendisinin “bayrak yaktılar” diye suçlandığı söyleyen Demir, “Eren’i de aynı suçtan aldılar, o zaman beni bırakın ya da ben suçluysam Eren’i niye içeri alıyorlar” diye soruyor. Linç kültürünün tüm topluma yayıldığını ifade eden Demir, bayrak yakmaktan 3 ayrı kişinin suçlanmasını anlamadığını belirtiyor.
CHP, "Gezi Direnişi Tutsakları" adlı ziyaret raporunda, "Darp, Tecrit, Psikolojik İşkence ile Gözaltına Alındılar". " Kes-Kopyala-Yapıştır” iddianamelerle cezaevindeler" değerlendirmesini yaptı. Genel değerlendirme ise şöyle:
Sincan Cezaevi’ne yapılan ziyarette, “keyfi yönetim koşullarının” hakim olduğu tespit edilmiştir. Mektuplar tutuklulara geç teslim edilmekte yada hiç teslim edilmemektedir. Sohbet hakkı sınırlandırılmaktadır. 10 saat olması gereken sohbet süresi 1,5 saat olarak uygulanmaktadır.
Cezaevine Yönelik Komisyonumuzun en önemli tespiti ve Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tüm tutukluların şikayet ettiği hususlar şöyle: “Esnek kuralların tutuklu ve hükümlülerin aleyhine uygulanıyor”, “İdarenin keyfi davranışları” “Cezaevi müdürü tecrit ve psikilojik işkence yöntemi uygluyor'
Hapis cezasının “seyahat ve yer değiştirme özgürlüğünü kısıtlama” sonucunun dışında pek çok uygulama ile adeta fiziksel tecrit ve psikolojik işkence yöntemlerinin bizzat cezaevi müdür eli ile ve kontrolünde uygulandığı yönündedir.
Cezaevi müdürünün sürekli eşi benzeri görülmemiş disiplin cezaları ile mahpusları canından bezdirdiği, hayata küstürdüğü tespit edilmiştir.
Çıplak aramanın uygulandığı tespit edilmiştir.
Gençlerin çoğu evlerinde gözaltına alınmış; bazıları ise sokakta yürürken gözaltına alınmış.
Ev araması yapılırken arama izinleri gösterilmemiş.
Kimi evlerde delil aranmış, kimi evlerde aranmamış.
Gözaltı süreçlerinde bazı gençlere polis sert müdahalelerde bulunmuş.
İddianameler “kes-kopyala-yapıştır” mantığıyla yazılmış, Hakim de “bilgisayar hantallığı” diyerek kabul etmiş.
Gençlerin telefonları takip edilmiş, izin alınıp alınmadığı bilinmiyor.
Ev aramalarında delil olarak Cd'ler, kitaplar, dergiler, hard diskler, telefonlar alınmış.
İçinde bilgi saklandığından şüphelenilen bir mahpusun evindeki PSP Portable (Cep Oyun Konsolu)’a da polis tarafından el konmuş.
CHP Cezaevi Komisyonu tarafından Sincan Cezaevine yapılan ziyarette komisyon üyelerinin en çok dikkatini çeken husus, Gezi Parkı eylemlerinde sıkça dile getirilen orantısız güce karşı orantısız zeka, engin bir mizah anlayışının burada da devam etmesi ve Gezi ruhunun gezi tutuklularında da bir farklılık yaratması olmuştur.
Cezaevindeki tutukluların üzerinde birleştikleri ortak kanaat, Başbakan’ın “Gezi olaylarındaki bazı kişileri tespit ettik, gereği yapılacak.” açıklamasından sonra, Ankara polisinin kendilerini gözaltına aldığını, 25 kişinin tutuklandığını söylemektedirler.
Kendilerini gözaltına alan polislerin “25 kişi alınacak, sizi tanıyoruz, sizi aldık.” dediklerini, aynı Hitler’in Yahudileri toplama kampına alması gibi Başbakan’ın da sol görüşlü aktivistleri topladığını ifade etmişlerdir. Ayrıca Gezi tutukluları yine Gezi eylemlerine hakim olan bir orantısız zeka örneği ile, hem Başbakan’ın bu ifadelerini hem de CHP’nin cezaevi ziyaretlerini komisyon üyelerine şu benzetme ile ifade etmişlerdir;
“Başbakan’ın listesindekiler toplanıyor, CHP’de bu tutukluları ziyaret ediyor. Sizin ziyaret ettiğiniz listedekilerden bazıları medyanın ilgisi ve bu sayede oluşan toplumsal duyarlılık ile serbest kalabiliyor. Sorun ortadan kalkmasa da, CHP’nin listesi de aynı Schindlerin Listesi gibi. O listeye girenler, kurtuluyor!”
Tutuklanan tüm öğrencilerin polisten savcıya yollanırken ki fezlekelerinde 10 ayrı örgüt adının ve 20’den fazla suç yazmasını gençler, “Meclis’te torba kanun, poliste “torba fezleke” var. Duyup duymadığımız, bilip bilmediğimiz bütün örgütlere üye olmakla suçlanıyoruz.” diyerek ifade etmişlerdir.
Özellikle, genelde 90-95 doğumlu olan bazı tutuklular: “Biz doğmadan yıllar önce kendini lağvetmiş örgüte üyelikle suçlanıyoruz.” (THKP-C) diyerek fezlekelerde garabeti ortaya koymuşlardır.
Duruşma sırasında gençlerden bir tanesinin hakime fezlekelerde yazan bu 10 örgütü gösterip, “hakim bey örgütümüzü biz mi seçelim, siz mi birini bize vereceksiniz?” diye sorduğu, ifade vermekten ayrılan gençlere ise diğerlerinin “örgüt piyangosundan sana hangi örgüt çıktı?” diyerek şakalaştıklarını belirtmişlerdir.
Bunun üzerine Savcının ve Mahkeme başkanının “polis çok yorgun, biraz hantal davranmış ve hepsini hepinize yazmış” diyerek bazı suçlama ve örgüt isimlerini çıkarttığı ifade edilmiştir.
Gezi olaylarından dolayı tutuklu olan 29 gencin tamamına cezaevi yönetimi tarafından birer suçlu kimliği bastırıldığı, gençlerin tabiri ile Daltonlar’ın boynundaki gibi yaftalarla dolaşmalarının istendiği, bu kimliğin üzerinde büyük harflerle: “Suçu: terör"yazdığı tarafımıza bildirilmiştir.
Gençler cezaevi yönetimine kendilerinin hükümlü değil, tutuklu olduklarını, suçları ispatlanıp, üst mahkemece onaylanana kadar da suçsuz muamelesi görmeleri gerektiğini, terör gibi bir suçlamayı ve ayrıca şu anda da suçlu muamelesi görmelerini kabul edemeyeceklerini ifade ederek bu kimlik belgelerini teslim almadıklarını söylemişlerdir. Bunun üzerine cezaevi müdürünün bizzat talimatı ile “gençlerin suçumuz ispatlanmadı itirazına” jet soruşturma açılmış, kınama cezası verilerek gençler cezaevinde pek çok haktan mahrum bırakılmıştır.
10 metrekarelik beyaz boyalı ve beyaz aydınlatmalı odalarda tecrit edildiklerini söyleyen gençler içeriye saat sokmanın yasak olduğunu ve polislerin bilerek saati yanlış söylediğini ifade etmişlerdir. Tutuldukları hücrelerin beyaz olduğunu ve beyaz aydınlatmaya sahip olduğunu söyleyen gençler zaman algısını kaybettiklerini ve gözaltında adeta psikolojik işkenceye maruz kaldıklarını söylemişlerdir.
Gençlerden birinin anlatımına göre revirde ayak ayaküstüne atan bir arkadaşına bir görevlinin gelip ayağına vurarak “Müdür Kameradan izliyor, saygısızlık yapma” diyerek ayağını indirttiğini belirtiyor. Aynı memurun ise daha sonra gelip “Kusuruma bakma kardeşim, burada disiplin uygulamaları böyle, kameradan izleniyoruz” dediğini söylüyor.
Gençlerin çoğuna nezarethanede yapılan uyarılardan biri de “Çağdaş Hukukçular Derneği’ne üye olan avukatları tutmayın, tutuklanırsınız”. Nezarethane de çocukları bu şekilde bir uyarının polisler tarafından yapıldığının iddia edilmesi mutlaka araştırılması gereken vahim bir duruma işaret etmektedir.
Murat Bozkurt: 1986 Sinop doğumlu olan Bozkurt, 22.06.2013 tarihinde evinde iki saat süren arama sonrası sabah altıda gözaltına alınmış. 28.06.2013 tarihinde tutuklanmış. Cezaevine ilk girişi olan Bozkurt’un kullanmadığı bir hard disk tatil için hazırladığı su altı gözlükleri alınmış. Ayrıca “Odak” Dergisi delil ve “Gri gömlek” suç aleti olarak yazılmış. Ayrıca KESK’in yasal eylemlerine katılması da suç unsuru olarak görülmüş.
Girişte yapılan aramada görevlinin kendisine “Pantolonunu indir” dediğini aktaran Bozkurt, pantolonunu kendisinin çıkarmadığını ama görevlinin gelip pantolonunu indirerek arama yaptığını ifade ediyor.
Bozkurt, polislerin “İstersen açlık grevi yap” dediklerini, ailesinin getirdiği şeker ve suyun da tarafına verilmediğini belirtmiştir.
İlk 24 saat avukat taleplerinin geri çevrildiğini söyleyen Bozkurt, gözaltındayken polislerin “ÇHD’li avukat tutmayın, eğer tutarsanız kesin tutuklanırsanız. Babanız size başka avukat tutsun” dediklerini aktarmıştır.
Bozkurt, birlikte tutuklandıkları kız arkadaşının da 500 m yakındaki Sincan Kadın Cezaevinde olduğunu ancak kendisine yazığı mektubun on gündür gelmediği ifade etmişti.
Akın Can: 1985 Yozgat doğumlu olan Can, 1 Haziran’da düzenlenen gösterilerde polisin hedef alarak attığı gaz bombasının kafasında 5 cm uzunluğunda kırık oluşturduğunu söylüyor. Bu nedenle kafasına sekiz dikiş atılan Can ayrıca kendisi yaralandıktan 10 dakika sonra Ethem’in vurulduğunu söylüyor.
22 Haziran'da sabah 06.30’da evinden alınan Can’ın, arama sırasında avukat bulundurmasına izin verilmemiş. Bilgisayarının kopyası alınmış, kitaplarına, dergilerine, tüm CD’lerine ve hatta atılan gaz bombasının kafasının kırılmasına neden olması sonrası hastanede çekilen tomografi filmine bile el konmuş. Kafasına gaz bombası yediği sırada giydiği ve kanlı olan gömleği ise alınmamış.
4 gün gözaltında tutulduğunu ve açlık grevi yaptığını söyleyen Can, ailesinin getirdiği su ve şekerin kendisine verilmediğini ifade etmiştir. Gözaltına alınırken, polisin bir listesinden bahsedildiğini belirten Can, o listeye göre göz altıların başlatıldığını söylüyor.
Polis elindeki hazır listenin gözaltılar için kullanıldığını savunan Can, demokratik eylemlerden ismi bilinen gençlerin sırayla alındığını söylüyor.
Kendi dosyasının avukatına bile verilmediğini söyleyen Can, hakkındaki iddiaların ve resimlerin hepsinin TRT’den yayınlandığı belirtiyor.
Cevahir Özkan: 1985 Kırıkkale doğumlu olan Özkan, çiçekçide çalıştığını 18.06.2013 tarihinde sabah 06:00’da evdeki 1 saat aramadan sonra gözaltına alındığını söylüyor. Evden hiçbir şeyin alınmadığını belirten Özkan, yüzü kapalı ve 50 metreden çekilmiş bir fotoğrafın kendisine delil olarak gösterildiğini ve DHKP-C’ye üye olmakla suçlandığını belirtiyor.
Sonel Temel: 1988 Manisa/Salihli doğumlu olan Temel, DTCF’de Rus Dili ve Edebiyatı okuyor. 1 kredisi eksik olduğu için sınıfta kalmış.
İlke tutuklandığını söyleyen Temel, kendisinin hem halkevleri üyeliği hem TKİP üyeliği ile suçlandığını söylemektedir. Temel, “Önünüze 9-10 örgüt koyuyorlar seç beğen diyorlar” ifadesini kullanıyor.
Mahir Çağlar: 1983 Kars doğumlu olan Çağlar, kredi kartı kuryesi olarak çalıştığını, Başbakanlığa kredi kartı teslim yaptıktan sonra sabıkalı diyerek işten çıkarıldığını belirtiyor.
Tunalı Hilmi Caddesindeki mağazaların tüm camlarının akrepten atılan boş gaz kapsülleri ile kırıldığını ifade den Çağlar, polisin akrepten kafasını çıkarıp, 7-8 metreden nişan alarak atış yaptığını söylüyor.
Patlamayan ve içinden gaz çıkmayan gaz bombalarını çokça atıldığını belirten Çağlar, boş gaz kapsüllerinin polis tarafından mermi gibi kullanıldığını iddia ediyor.
Vücuduna 5 gaz kapsülünün isabet ettiğini söyleyen Çağlar, 4 tanesinin gövdesine 1 tanesinin de eline isabet ettiğini ifade ediyor. Eline isabet eden haz kapsülünün elindeki tendonu koparttığını belirtiyor.
Mahir Çağlar, vücuduna isabet eden 5 ayrı gaz bombasının izini göstererek; “Bir panzer köşeye sıkıştırdı, içinden çıkan polis 5-6 metre mesafeden en az 20 gaz bombası attı. 5 tanesi
vücuduma isabet etti, kısa mesafeden ve keskin nişancı gibi atış yapıyordu. Enteresanı attığı kapsüllerden gaz çıkmıyordu.” Çağlar; boş kapsülleri polisin toplayarak sadece mermi gibi yeniden barut haznesini doldurduğunu ve mermi olarak kullandığını, gaz bombası yanlışlıkla geldi süsü verilerek, doğrudan hedef alındığı ve bir silah olarak kullandığını ifade etmektedir.
Mazlum Demir: 1993 Diyarbakır doğumlu olan Demir, Hacettepe Felsefe bölümünde okuyor ve kendisini Kaldıraç Dergisi okuru olarak tanımlıyor.
Evin önünde bekleyen TRT kamerasının “Bayrak Yakmışsınız” diye sorduğunu ifade eden Demir, çok şaşırdığını ancak dosyasında gizlilik kararı olduğu için 2 gün sonra bayrak yakmaktan suçlandığını öğrendiğini söylüyor. 48 saat gizlilik kararı olmasına rağmen tutuklandığı akşam hakkındaki iddiaları bilen ve haber yapan TRT’in bu yayını yapmasını eleştiren Demir, “TRT, Kanal 7 ve Samanyolu”nun yayın yasağına rağmen yayın yapmalarının ailelerini zor durumda bıraktığını söylemektedir.
Eren Taysan, Yoldaş Aydın ve kendisinin “bayrak yaktılar” diye suçlandığı söyleyen Demir, “Eren’i de aynı suçtan aldılar, o zaman beni bırakın ya da ben suçluysam Eren’i niye içeri alıyorlar” diye soruyor. Linç kültürünün tüm topluma yayıldığını ifade eden Demir, bayrak yakmaktan 3 ayrı kişinin suçlanmasını anlamadığını belirtiyor.
Görüntülerde bayrak yakanın krem rengi pantolonu olduğunu söyleyen Demir, kendisinin böyle bir kıyafetinin hiç olmadığını söylemekte ve mobese kayıtlarının incelenmeden tutuklandığı söylüyor. 1 Mayıs da gaz kapsülünün ayağını kırdığını söyleyen Demir, TEM polisinin söylediklerini aktarıyor: “Sizi tanıyoruz o yüzden aldık.”
Bayrak yaktığımı iddia ettiler diyen Demir, sorgudaki savcının “Bu değil” demesine rağmen Cumhuriyet savcısı ve hakimin görüntüleri dahi izlemediğini ifade etmiştir.
Gizlilik kararı nedeni ile avukatının dosyasını göremediğini ifade eden Demir, buna rağmen hakkındaki iddiaların ve görüntülerin gazetelerde nasıl yer aldığını soruyor.
Tamer Morkoç: 1985 Ardahan/göle doğumlu olan Morkoç, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunu ve kendisini Kaldıraç Dergisi okuru olarak tanımlıyor.
KPSS’ye girecekken gözaltına alındığını söyleyen Morkoç, Adli Tıp Dr.’nun polise “bunları niye aldınız” diye sorduğunu, polislerin ise “bunları tanıyorduk o yüzden aldık” yanıtını verdiğini ifade ediyor.
Avukatı ile görüşmesine bir türlü izin verilmediğini söyleyen Morkoç, 4 gün hücrede tutulduğunu beyan etmektedir.
Mert Atmaca: 1994 Ankara/Polatlı doğumlu olan Atmaca, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Hazırlık öğrencisi ve kendisini Kaldıraç Dergisi okuru olarak tanımlıyor.
ODTÜ’deki olaylarda gözaltına alındığını söyleyen Atmaca, evine gelen polislerin ODTÜ gözaltına alan polisler ile aynı olduğunu, eve geldiklerinde hiçbir yabancılık çekmediklerini hatta babasıyla tanıştıklarını belirtmektedir.
Erdal Kozan: 1990 Kırşehir doğumlu olan Kozan, Gazi Üniversite Kamu Yönetimi Bölümünde öğrenci. Ethem Sarısülük’ün birlikte çay içtiği arkadaşı olduğunu söyleyen Kozan, Gezi eylemlerinde polisin müdahalesinin meşruiyetinin ortadan kalktığını söylemektedir.
Tutuklandıktan sonra girmek zorunda olduğu bir sınava, F2 Tipinde elleri kelepçeli olarak girdiğini söylemiştir.
Kozan, gözaltında 24 saat bekletildiğini, bekletildiği odanın ise beyaz ışık ile aydınlatılan beyaz boyalı bir oda olduğunu söylemektedir. İçeriye saat sokmanın yasak olduğunu ve kendisine saatin söylenmediğini belirten Kozan 24 saat boyunca 2X5 adımlık bu odada tutulduğunu beyan etmiştir.
Yoldaş Aydın: 1990 Dersim/Ovacık doğumlu olan Aydın, ODTÜ Fizik Bölümü’nde okuyor.
Cezaevinde tecrit koşullarının yaşamlarını zorlaştırdığını söyleyen aydın, sohbet haklarının engellendiğini ve her kapıda ayakkabılarının arandığını belirtmektedir. Ayrıca kendilerini verilen yemeklerin yenemeyecek kadar aşırı derecede yağlı olduğunu aktarmaktadır.
Aydın, suçları kesinleşmemiş olmasına rağmen kendilerine boyunlarına asmaları için getirdikleri “Terör Suçlusu” kimlik kartını reddettiğini söylemiştir.
Can Deliduman: 1980 Erzurum doğumlu olan Deliduman evli ve bir oğlu var. Oğlunun kendisinin askerde diye bildiğini söyleyen Deliduman Ankara Üniversitesi Gazetecilik mezunu, PTT’de çalışıyor ve Haber-Sen üyesi. Ayrıca kendisini işten çıkarmak için uğraştıklarını beyan ediyor.
Postacıya Acı Haber: “Tutuklandığım için Müfettiş geldi ‘İşten el çektirildiniz’ dedi
Deliduman, tutuklandığı için işten el çektirildiğini ve Maaşının 1/3’ünün kesildiğini söylemiştir.
KESK’in resmi eylemlerinde bulunduğu için alındığını söyleyen Deliduman “Beyaz kaskın” ve “ESP bayrağı altında görüntülenmesinin” suç sayıldığını ifade etmiştir.
Gözaltıların önceden eylemlerden bilinen kişilere yönelik yapıldığını söyleyen Deliduman, “25 kişinin alınacağını duymuştuk, 25 kişi aldılar” demektedir. “Elimizde sopa yok, pala yok bizi tutukluyuz onlar serbest” diyen Deliduman, “sadece bilinen muhalif kişileri tutukladılar” ifadesini kullanmıştır.
Cezaevine girişte çıplak aramaya maruz kaldıklarını söyleyen Deliduman, izin vermediklerini ancak zorla pantolonlarını açıp arama yaptıklarını söylemiştir. Ayrıca Cezaevinde “Gereksiz Yere slogan atmaktan” 1 aylık iletişim cezası aldığını ifade etmiştir.
Hikmet Tanıl: 1989 Ankara doğumlu olan Tanıl, Halkevlerine üye ve Hopa Davasından dolayı 5.5 ay tutuklu kalmış, davası sürüyor. Gezi eylemlerinden sonra evinden alınmış.
Tanıl, “Ethem’in ve Ali’nin katilleri ortada iken kendi adaletimi geçtim onlar için adalet istiyorum” diyor.
Batuhan Uluergüven: 1990 İstanbul doğumlu olan Uluergüven, ODTÜ olaylarında Grup Yorum bileti sattığı için gözaltına alınmış. DHKP-C üyeliğinden yargılanıyor.
9-10 tane örgüt isminin önlerine konduğunu söyleyen Uluergüven, arkadaşının avukat olduğunu ve polisin ev araması yapamadığını söylüyor. Bu nedenle, sokakta yürürken 17 Haziran akşam üzeri göz altına alındığını beyan ediyor.
Yener Çıracı: 1991 Ankara doğumlu olan Çıracı, Hopa Davasından yargılanıyor, Halkevleri üyesi. Devlet büyüklerine hakaret diye bir maddeden suçlandıklarını ifade eden Çıracı, ilk kez tutuklandığı beyan etmektedir.
Yadigar Vuruşaner: 1993 Ankara doğumlu Vuruşaner, Halkevleri üyesi. İlk kez gözaltına alınmış ve ilk kez tutuklanmış.
2,5 saatlik ev araması sonrasında gözaltına alınan Vuruşaner, Kürtçe ve Lazca müzik CDlerinin alındığını söylemiştir. Hakim, CDlerdeki Kürtçe CDlerin gerilla müziği olduğu için yasadışı olduğuna kanat getirmiş ve tutuklama kararı çıkarmış.
Vuruşaner, THKP-C, Devrimci Yol ve Devrimci Gençlik adına illegal çalışmalar yapmakla suçlandığını, bu örgütlerin bugün varolmadığını ama üçüne de üye olarak gösterildiğini söylemektedir.
Vuruşaner, “patlayıcı madde imalatı, yağma, hırsızlık gibi maddelerin benim ifademde önceden yazılmış olduğunu fark ettim ve sildirdim. Bana, “Senden öncekilerden kalmış” dediler. İtiraz etmesem o suçları da bana yazacaklardı.” Diyor.
Vuruşaner, bilindik kişilerin önceden çekilmiş fotoğraflarının kesilerek eylem fotoğraflarına eklendiğini söylüyor ve ekliyor, “eylemde yüzleri açıkça görünüyor iddiasını desteklemek için düzmece yapıyorlar”.
Şahin İmğa: 1990 Van doğumlu İmğa, Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü 3. Sınıf öğrencisi.
İmğa, 17 Haziran'da arkadaşı Batuhan'ın emniyette gözaltına alındığını duyunca Yolda emniyete giderken gözaltına alındığını söylüyor. Metro Çıkışında 5 kişinin üzerine atıldığını, arabaya kadar sürüklendiğinde, ancak arabadayken polis kimliklerini gösterdiklerini ve ters kelepçe takıldığını ifade ediyor.
Gözaltına alınırken sokakta, kelepçelenirken arabada, parmak izi alınırken karakolda darp edildiğini belirten İmğa, üst aramasında kötü muamele gördüğünü ve bu nedenle açlık grevi yaptıklarını ifade ediyor.
Cezaevine girerken çıplak aramaya maruz kaldığını da belirten İmğa, “Terör Suçlusu” Kimlik kartı takmasını dayatıldığını, reddettiği için kınama cezası aldığını beyan ediyor.
Ethem Sarısülük’ün vurulma anını gördüğünü, olayın hemen yanı başında olduğunu söyleyen İmğa, tanık olmayı kabul ettikten sonra tutuklandığını söylemektedir. Ve ekliyor: “Ethem vurulduğunda aramızda 1 metre vardı, savcılıkta resmi tanık olarak adım geçiyor ama bana bu konuda hiçbir şey sormadılar”
Cihan Ağtaş: 1986 Dersim/Hozat doğumlu olan Ağtaş, Kızılay’da abisiyle kafe işletiyor. Daha önce gözaltına alınmamış ve tutuklanmamış.
İlk kez gittiği arkadaşlarının evinde 25 Haziran'da gözaltına alındığını söyleyen Ağtaş, evinin aranmadığını polislerin “Bize sen lazımsın” dediklerini aktarıyor. TKP-ML örgüt üyeliğinden suçlandığını söyleyen an Ağtaş hakkındaki delilin sadece yüzü kapalı olan bir fotoğraf olduğunu beyan etmiştir.
Denizcan Aydın: (En Genç tutuklu): 1995 Dersim/Ovacık doğumlu olan Aydın, 18 yaşına yeni girmiş. Özel bir Fen lisesi’nde tam burslu okuyor. 6 ay önce babası vefat etmiş. Babasından kalan kooperatif borçları yüzünden zor durumda olan anne ile birlikte yaşıyor. Halkevlerinin eylemi sonrası annesiyle birlikte yolda yürürken gözaltına alınmış.
Tutuklanmadan bir ay önce Halkevleri üyesisin diye uyarıldığını söyleyen Aydın, 15 polisin evinde arama yaptığını, vefat etmiş babasının ve öğretmen olan annesinin cep telefonlarını aldıklarını ve (kendisinin cep telefonu olmadığı için) delil türetmeye çalıştıklarını beyan ediyor.
Hakkında olduğu iddia edilen görüntünün 1,6 saniyelik olduğunu söyleyen Aydın, “Yüzünün görünmediğini, eğilip taş alıyormuş gibi algılanan kişinin kendisi olduğunun iddia edildiğini söylüyor”. Ancak aradıkları kişi beyaz tenli ben ise esmerim diye ekliyor Aydın.
Hasan Koç: 1990 Sivas doğumlu olan Koç, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 1. Sınıf öğrencisi ve daha önce 18 aralık ODTÜ olaylarında gözaltına alınmış. Adli kontrol ile serbest bırakılmış. 25.06.2013 de ev araması sonrası gözaltına alınmış, 28.06.2013 tarihinde tutuklanmış.
Kötü muamele ve hak ihlalleri yüzünden Açlık grevi yaptıklarını söyleyen Koç, cezaevine girişte çıplak aramaya maruz kaldıklarını söylüyor. Tüm bunlara rağmen, insanların forumlarda biraraya gelmesinin ve uçurtma eylemlerinin morallerini yükselttiğin ifade ediyor.
Yusuf Bahtiyar Özkan: 1989 Ankara doğumlu olan Özkan, AKADER yöneticisi.
Evinde yapılan aramada 33 CD, 1 dergi ve 3 kitabının alındığını söyleyen Özkan cep telefonun ve hard diskinin de alındığı söylüyor. Kitapların ismi: Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Mahir-İbo-Deniz
Özkan nezarethanede tutulduğu 4 gün boyunca gözlüğünün kendisine verilmediğini söylemektedir.
Taner Aka. 1983 İzmir doğumlu olan AKADER yöneticisi Aka, üç saatlik ev araması sonrası gözaltına alınmış. Dergi Arşivinin, giysilerinin, telefonlarını ve CDlerinin alındığını söyleyen Aka, kendisi Kaldıraç okuru olarak tanımlıyor.
Birkan Sabaz: 1986 Ağrı doğumlu olan Sabaz, kendisin Kaldıraç Dergisi okuru olarak tanımlıyor.
Sabaz, 22 Haziran'da polisin bir kez geldiğini ancak gözaltına almadığını ancak daha sonra 28 Haziran'da 06:30’da ikinci sefer geldiklerinde kapıyı açar açmaz kafasına silah dayayarak gözaltına alındığını söylemektedir.
Osman Nuri Orhan: 1987 Adana doğumlu olan Orhan da diğer birçok tutuklu gibi ev araması sonrası gözaltına alınmış
Avukatın gelmesini kabul etmedikleri için zorla kelepçe takılarak gözaltına alındığını söyleyen Orhan. CHP Milletvekili Levent Gök' ün kartının da suç delili olarak alındığı beyan etmiştir. Diğer bir suç delil ise inşaat eldiveni.
Orhan ellerindeki taş ile TBMM ve Başbakanlığı ele geçirmeye ve hükümeti yıkmaya çalıştıklarının iddia edildiğini söylemektedir.
Ali Yılmaz: 1988 Gaziantep doğumlu olan Yılmaz,
Tutuklandıktan 1 hafta sonra kendilerine mektup yazan arkadaşlarının da tutuklandığını söyleyen Yılmaz, “O arkadaşlar yan koğuşa geldi, önceden gönderdikleri mektuplar hala gelmedi” diyerek cezaevindeki mektup sorununa dikkat çekmiştir.
İbrahim Akyol: 1978 Ankara doğumlu olan Akyol, AKADER Yöneticisi ve Kaldıraç Dergisi okuru.
Takip edildiğini ve 05.45’te hastanede arkadaş ziyareti sonrası gözaltına alındığını söyleyen Akyol, avukatını aratmadıklarını, savcının talimatı olduğunu söylediklerini aktarmıştır.
Gizlilik kararı nedeniyle avukatını arayamayan Akyol, gözaltına alınırken polislerin “biz sizleri tanıyoruz o yüzden aldık” dediğini beyan etmektedir.
Cezaevinde çıplak aramaya maruz kaldığını söyleyen Akyol, iki gün boyunca elektriği olmayan bir hücrede tutulduğunu ve karanlıkta bırakıldığını söylemektedir.
Bayram Dalyan: 1979 Malatya doğumlu olan Dalyan 18 Haziran’da sabah 06:15’te ev araması sonrası gözaltına alınmış. DHKP-C üyesi olmakla suçlanıyor.
Eren Tayşan: 1987 Tatvan doğumlu olan Tayşan, Ethem Sarısülük ile birlikte Tiyatroj isimli sokak tiyatrosu ekibinin üyesi.
İki kez kardeşimi almaya geldiler, kardeşim dedim geri döndüler diyen Tayşan, Abisi Mehmet Can’ın Ethem Sarısülük vurulduğunda yanında olduğunu beyan ediyor.
Tayşan, bayrak yakmak suçlaması ile kendisini gözaltına almaya geldiklerinde yaptıkları aramada, Play Station Portable (El Atarisi) cihazının delil olarak alındığın ifade etmiştir.
‘Bayrak yaktığımı söylüyor oysa ben o saatte Mamak ‘ta Tiyatro oyunundayım’
“Bayrak yaktığımı iddia ediyorlar” diyen Tayşan, o saatte Mamak’ta olduğunu ve kanıtlayabileceğini ama buna rağmen tutuklandığını söylüyor.
Kendilerinden önce tutuklananlar ile sohbet hakkını kullanmak istediklerini söyleyen Tayşan, İnfaz Hakimliğinden gelen yanıtta “Örgütün yöneticileri ve kıdemlileri sizin beyninizi yıkar” denildiğini aktarıyor.