"Popüler, politiktir; istediğiniz kadar uzak durmaya çalışın, bir dil kayması 'pop'u 'pok' edebilir!"

"Popüler, politiktir; istediğiniz kadar uzak durmaya çalışın, bir dil kayması 'pop'u 'pok' edebilir!"

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, O Ses Türkiye yarışmasında jüri üyeleri Gökhan Özoğuz ile Yıldız Tilbe arasında yaşanan ‘ırkçılık’ tartışmasına ilişkin olarak,  "Biz de dâhil ve müdahil olalım" dedi. Atay, “Popüler, politiktir” diyerek, "İstediğiniz kadar uzak durmaya çalışın, en ummadık anda bir minik politik/ideolojik 'lapsus' (dil kayması) 'pop'u 'pok' edebilir" ifadesini kullandı.

Atay'ın "Pop-ırkçılığımızın dünü bugünü" başlığıyla (15 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

“O Ses Türkiye” jürisinde Yıldız Tilbe ile “Athena” Gökhan (Özoğuz) arasında geçip “ırkçılık” başlığı altında haber olan tartışmaya biz de dâhil ve müdahil olalım!..

Bir kere, hep vurguladığımız üzere “Popüler, politiktir” ve istediğiniz kadar uzak durmaya çalışın, en ummadık anda bir minik politik/ideolojik “lapsus” (dil kayması) “pop”u “pok” edebilir.

Ve Acun Ilıcalı da TV 8’i istediği kadar (ta en başta söylediği üzere) “mutluluk veren bir eğlence kanalı” olarak tasarımlamış, bu doğrultuda haber programı dahi yapmaktan kaçınmış olsun, işte, kanundan kaçılmadığı gibi, politikadan da kaçılmaz!..

İlaveten, bugün “O Ses Türkiye”de karşımıza çıkan ırkçılık, daha doğrusu “sosyal ırkçılık” gösterisi, popüler kültür tarihimize 2000’ler dönümünden itibaren iştirak eden realite-şov-yarışma tarzının bizde ta en başında vardır.

Önce şimdiki olaya bakalım! Aslında gözden ve seyirden ırak olan-biteni, Hürriyet’te Cengiz Semercioğlu önceki gün faş etti: “O Ses”in yeni jüri üyesi Yıldız Tilbe, Balkan şarkısı söylemiş yarışmacıyı görünce, “A, sen Türk’müşsün! Ben seni yabancı sandım, bilsem dönerdim” demiş.

Bu bir ses yarışması ve şarkı okuyan “ses”ler yarışıyor, ama Yıldız, sesin müzikalitesine değil, “nasyonalite”sine bakıyor!..

Gökhan itiraz etmiş: “Bu yarışmaya yabancılar da geliyor, niye dönmedin ki” şeklinde…

Yıldız bu defa, “O Ses Türkiye burası, ben Türk arıyorum. O Ses İngiltere değil, öyle olsa İngiliz arardım” diye mukabelede bulunmuş.

Gökhan da daha uca, en “kritik” boyuta taşımış tartışmayı: “Sen o zaman Kürtlerin yarışmasına da itiraz edersin” diyerek…

Bakmış iş büyüyecek, ne yapsın Acun, “mutluluk veren kanal” vaadini sekteye uğratma riski taşıyan aşamada “fişi çekmiş”! Ne “O Ses”, ne bu ses kalmış, mikrofonlar kesilmiş; seyirciler, yarışmacılar çıkarılmış; çekimler iptal!..

Acaba canlı yayın olsaydı iş nerelere varırdı?.. Tabii an itibarıyla programın bu bölümü artık yok hükmünde…

Hâlbuki “O Ses Türkiye”ye de öncü sayılabilecek “Popstar”ın 2003-2004’teki ilk sezonunda “sosyal ırkçılık”tan beslenen diyaloglar haftalarca çarşaf çarşaf seyrimize sunulmuştu.

Orada da unutulmaz bir “Rus Elena” vardı!..

Başından beri yarışmanın favorisi olmak yerine “öteki”si konumundaydı o ve herkes diğer pek çok yarışmacının elenmesine ek olarak onun “elenmemesi”ne de üzülüyordu!..

Sesi güzel, performansı iyi, “elektriği” yerindeydi ama bir türlü sevilemedi Elena... E, çünkü Türkiye’nin “Popstar”ı Türk olmalıydı, ne işi vardı ki bir Rus’un bu yarışmada?!

Ama elbette şov, “şov”du ve “gerçeklik gösterisi”nin yolu, işin içinde Türklük olsa da “Ergenekon”a değil “para”ya çıkmak durumundaydı!..

O yüzden iki jüri üyesinin doğal olmaktan ziyade yapıntı (“constructed”) söylemleri üzerinden Elena’nın Rusluğu, “Türklük”le imtihan edilerek sermayeleştirildi.

Jüride “Armağan Bey” (Çağlayan), Elena’ya Türklük adına, “kategorik” olarak karşıydı. Fakat Elena’nın arkasında da onu Türklük adına dışlamayı değil kazanmayı hedefleyen, hem de sıkı mı sıkı Türkçü bir “kale”, Ercan Saatçi vardı.

Armağan Çağlayan, “İngiltere’de yabancıların bu yarışmaya katılmasına izin verilmiyormuş” dediğinde Saatçi gürlemişti mesela; “Onlar ırkçı, bir Türk’üz!” diye…

Elena da Saatçi’nin açtığı “kredi”yi iyi değerlendirdi, Türkçe şarkılarla Türk hissetme, Türklükte varlık bulma gösterilerine soyundu. Hatta bir şarkısını bitirdikten sonra Türk bayrağı açıp seyirciyi selâmladı, sonra da jüri masasına gitti ve bayrağı Armağan Çağlayan’ın eline tutuşturdu.

Bu şekilde sosyal-ırkçı zevzekliklerle Türkçü böbürlenmelerin karşılıklı atışmasının reytingi besleyen atmosferinde epey yol kat edebildi Elena. Belki birinci olamadı ama “şov”da dirençle uzun süre kaldı. Elbette seyirci de izlemede kaldı ki malûm, MESH (“medya-eğlence-show”) evreninde aslolan budur!..

Bakalım Acun ne yapacak?.. Bu tatsız gelişmeyi tatlıya, yani “şov”a, yani seyre, yani reytinge bağlama ustalığı sergileyebilecek mi?!