Cumhuriyet yazarı Ahmet İnsel, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak, "Fethullah Gülen’in projesinin demokratik düzen ve devlet yapılanması için bir tehlike teşkil ettiğine 1990 ortasından beri sık aralıklarla dikkat çektik. Bugün Gülenci cadı avını iştiyakle yürütenler, hedef gösterenler, şüpheli listeleri yayımlayanlar yıllarca bu cemaatin en yakın işbirlikçileri olarak bu iddiaları hep yalanladılar ya da üzerlerini örttüler. Darbe ile ilgili muğlaklık bu defterlerin de açılmaması için organize ediliyor. Darbecilerden ayrı olarak, iktidardan da hesap sorulmalıdır" dedi.
Ahmet İnsel'in, "Darbeyle ilgili organize belirsizlik" başlığıyla yayımlanan (26 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz Cuma akşam saat 9 civarında, hatta biraz daha önce başladığı giderek ortaya çıkan darbe harekâtının halen karanlık kalan birçok noktası var. Bunların bir kısmı zaman içinde aydınlanacak, bir kısmı ise yıllar boyunca farklı senaryoların, yorumların, bir vesileyle ortaya çıkan yeni bir bilginin ışığında tartışılmaya devam edecek. Bütün bunlar ortada son derece vahim bir darbe hazırlığının yapılmış olduğu, hazırlıkla kalmayıp kanlı bir eyleme döndüğü gerçeğini değiştirmeyecek. Buna karşılık, darbenin bastırılmasından sonra başlatılan ve her ne kadar iktidar öyle sunsa da, kamu kurumları personeliyle sınırlı olmayan ve giderek genişleyen arındırma operasyonu, iktidarın darbe belasını Allah’ın bir lütfu olarak algılayıp, bir fırsata çevirdiği kanaatini güçlendiriyor. Siyaseti demokratik ilkeler değil, çıplak güç ilişkileri olarak algılayan iktidarın bakış açısından doğal bir karşı hamle bu. Suçun şahsiliği ilkesini açıkça çiğnediği için de bir o kadar antidemokratik. Bir köyden bir suçlu çıktı diye bütün köy halkını kılıçtan geçiren, en azından hepsini süren tiranların geçmiş pratiklerini hatırlatıyor. Darbenin hemen öncesindeki saatlerde yaşanmış olanlar konusunda gün geçtikçe artan muğlaklık ve çelişkiler, bu fırsatçı davranışla birleşince, iktidarın darbeden beşaltı saat önce, hatta belki çok daha önce haberdar olduğu ama başarısız olacağını kestirip, kasıtlı olarak önceden engellemediği varsayımının karşımıza çıkmasına neden oluyor. Bu soruya belki ileride sağlam bir yanıt verebilecek, doğrulayacak ya da yalanlayacak bilgilere sahip olacağız ama bugün bu konuda tartışmanın pek bir yararı yok. Buna karşılık bu darbeyi planlayan, olgunlaştıran ve büyük ölçüde yönetenlerin Gülen Cemaati ile ilişkili asker ve sivil kişiler olduğu konusunda halen kesin bilgi yok ama güçlü karineler var. Elbette bu iddianın da kesinleşmesi için çok daha fazla somut delile ihtiyaç var. Darbe öncesi günlerde bazı yüksek rütbeli subaylarla sivil memurların kaydı olmayan toplantı veya toplantılar yaptıkları söylentisi somutlaşırsa, aydınlatıcı olacak. Emekli edilmiş veya aranan polis müdürlerinin darbe sırasında olay yerlerinde zuhur etmeleri de anlamsız değil. Ama örneğin Zaman gazetesi abonesi olmak bir öğretmenin darbe suçuyla ilişkisini ispatlamak için yeterli olabilir mi? Totaliter rejimlerdeki temizlik operasyonlarında yeterli olabilir. Cemaat medyası ve çevresinin bundan önce Ergenekon davalarında zihniyet polisliğini açıkça desteklemiş, hatta yer yer örgütlemiş olması da, bugün darbe suçlusu ilan edilmeleri için yeterli değil. Demokrasilerde dişe diş, kana kan hukuku uygulanmaz. O zaman işlenmiş bir suç varsa, ki vardı, onun davası ayrı görülür. Darbeyi yöneten ekibin sadece Gülen Cemaati çevresinden gelen, bu çevreyle bir şekilde ilişkili olan subay ve generallerle sınırlı olmadığı konusunda da her geçen karineler güçleniyor. Ama halen darbeyi fiilen kimin veya kimlerin yönettiği sorusunun yanıtı yok. Üzerinden on gün geçmiş, aktörlerinin ezici çoğunluğu yakalanmış bir darbe konusunda bu muğlaklığın devam etmesi normal değil. Bu muğlaklık da, büyük arındırma ve sonuçta müsadere operasyonunun hedefi olan çevreleri, hiçbir şekilde darbe suçuyla doğrudan ilişkileri olmasa da kamuoyu gözünde kriminalize etme amacıyla ilişkili midir? Kesin olarak hayır demek mümkün değil... Darbenin öncesi, eyleme geçmesi ve bastırılmasıyla ilgili çelişkiler, belirsizlikler, günden günde genişleyen işten el çektirme, gözaltına alma, tutuklama, mala el koyma işlemlerine zemin oluşturuyor. Zanlılara yönelik kötü muamele ve işkence iddialarının arttığı bu ortamda, insan haklarının istisnasız herkes için geçerli olduğu gerçeğini inatla ve kararlılıkla savunmak ve somut olgulara dayanan gerçekler dışındaki organize gürültüye pabuç bırakmamak elzemdir. Fethullah Gülen’in projesinin demokratik düzen ve devlet yapılanması için bir tehlike teşkil ettiğine 1990 ortasından beri sık aralıklarla dikkat çektik. Bugün Gülenci cadı avını iştiyakle yürütenler, hedef gösterenler, şüpheli listeleri yayımlayanlar yıllarca bu cemaatin en yakın işbirlikçileri olarak bu iddiaları hep yalanladılar ya da üzerlerini örttüler. Darbe ile ilgili muğlaklık bu defterlerin de açılmaması için organize ediliyor. Darbecilerden ayrı olarak, iktidardan da hesap sorulmalıdır.