Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, 16 Nisan'da yapılacak anayasa değişikliği referandumuyla ilgili olarak "Zorbalık ve keyfiliğin hükümdar olmasına, totaliter gidişata karşı 'hayır' demek, bu siyasal travmanın üstesinden gelmenin bugün elimizdeki en önemli ve belki son fırsatıdır" dedi.
Ahmet İnsel'in "Siyasal travmayı 'Hayır' diyerek yenmek" başlığıyla yayımlanan (28 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Mehmet Fatih Traş, 2016 Haziranı’nda ekonometri dalında doktorasını savunmuştu. 2010 yılından beri Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde araştırma görevlisiydi. Doktorasını savunduğu için, araştırma görevlisi kadrosu sona ermişti. YÖK’ün epey uzun bir zamandan beri dayattığı, tartışmalı bir uygulama bu. Ama belli ki Traş başarılı bir akademisyen adayıydı. 1 Şubat’ta yazdığı yurtdışı burs başvuru mektubunda, “beklenmedikbiçimde” görevden ayrılan bir öğretim görevlisinin -15 Temmuz darbesi sonrası işten atılmış bir kişi olabilir- yerine, aynı fakültede sözleşmeli olarak üç ders vermesi önerildiğini yazmıştı. Ayda takriben 400 lira kazanacaktı ama onun için önemli olan ders vermeye başlamaktı. Sözleşmeyi imzalayıp, şevk ve heyecanla derslerini vermeye başladı. Birkaç hafta sonra, mektubunda ismini verdiği bir öğretim üyesinin fakülte yönetim kurulunda “PKK sempatizanı” olduğu iddiasına maruz kaldı. Çünkü Ocak 2016’da binden fazla akademisyenin imzaladığı, “Bu suça ortak olmayacağız!” bildirisini imzalamıştı. Karanlık her dönemin makbul vatandaşı bu ihbarcı akademisyen, MİT’teki ilişkilerinin kendisine şahsın HDP mitinglerine katıldığını söylediğini ilave etmişti. 15 Aralık’ta fakülte yönetim kurulu, “görülen lüzum üzerine” oybirliğiyle aldığı kararla, sözleşmeyi iptal etti. Traş, akademide kalmakta kararlıydı. Ama başka üniversitelere yaptığı başvurular da önce son derece olumlu başlayıp, sonra ret yanıtı almasıyla sonuçlandı. Mardin Artuklu Üniversitesi’nin BAK imzacısı akademisyeni işe alması “mümkün değil”di. Aydın Üniversitesi’nde iki buçuk yıl geçerli sözleşmeyi imzalamasının ardından, kabul edildiği pozisyonun iptal edildiğini telefonla öğrendi. Vereceği derslerin içeriklerini bile hazırlattıktan sonra Toros Üniversitesi bir daha onu aramadı. O pek görünür el araya girmedikçe, üniversite sorumlularının onu hemen kadroya almak istediği, bu parlak gelecek vaat eden genç akademisyenin yurtdışı başvuru mektubu, “kişiliğimle bütünleşik insani değerlerden feragat etmediğim sürece olağan bir akademik gelecek öngöremiyorum” diyerek sonlanıyor. Mehmet Fatih Traş, 24 Şubat gecesi evinde intihar etti. Bu bir kişinin özel nedenlerle içine girdiği bunalımdan çıkamayıp hayatına son vermesi kararı değildir. Mehmet Fatih Traş’a, çok sevdiği ve son derece bağlı olduğu bariz olan hayatı terk etme kararı aldıran psikolojik travma, zorbaya baş eğenlerin keyfiliğinin, hukuksuzluğunun, ikiyüzlülüğünün yarattığı travmadır. Katıksız siyasal bir travmadır. Tunus’ta sokak satıcısı Muhammed Buazizi’yi intihara sürükleyen, Prag’da üniversite öğrencisi Jan Palach’ı, özgürlüğün Sovyet tankları tarafından ezilmesine karşı halkın sessiz kalmasını protesto etmek için 1969’un ilk günlerinde kendini yakarak intihar etmeye sevk eden siyasal travmadır bu. Buazizi’nin intiharı Tunus’ta Bin Ali diktatörlüğününün sonunu getiren son ateş oldu. Çekoslovakya’da totaliter iktidarın Palach’ın intiharının yirminci yıldönümünü kutlama girişimlerini bastırma çabası (Vaclav Havel bu nedenle hapis cezasına çarptırıldı), Kadife Devrim’in işaret fişeği olmuştu. Mehmet Traş’ın intiharı, benzer biçimde, Türkiye üniversite camiasında haysiyetli yurttaşlık ve gerçek bilim insanlığı için direnişin, hukuksuzluk ve keyfiliğe meydan okumanın simgesi olarak tarihimize yazılacak. Anısının önünde, hüzün içinde, saygıyla eğilirken, asıl olanın hayata tutunmak, bu haysiyet sınavını şimdi ve burada vermek, zorbalara ve onlara baş eğenlere, kul olanlara meydanı terk etmemek olduğunu unutmayalım. Zorbalık ve keyfiliğin hükümdar olmasına, totaliter gidişata karşı “hayır” demek, bu siyasal travmanın üstesinden gelmenin bugün elimizdeki en önemli ve belki son fırsatıdır.