2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanan Prof. Aziz Sancar, ödülünü Atatürk'e borçlu olduğunu söyledi. Anıtkabir’de bugün düzenlenecek törenle 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü Atatürk’e armağan edecek olan Sancar, “Artık imparatorluk kuracak durumda değiliz fakat memleketimizi dünyanın en iyi memleketleriyle yarışacak duruma getirmek hepimizin görevidir. Şahsi başarı isteğimin yanında memleket için bunu ispat etmek için içimde bir hırs, bir istek var ve o bana güç vermiştir yıllar boyunca” dedi. Sancar, Laboratuvarda kaçak yaşadığını da sözlerini ekledi.
Cumhuriyet'ten Özlem Yüzak'a konuşan Aziz Sancar'ın açıklamaları şöyle:
- Türkiye’ye gururların en büyüğünü yaşattınız ve bilim alanında dünyanın en büyük ödülünü, Nobel 2015 Kimya Ödülü’nü kazandınız. Ardından bunu ulu önder Atatürk’e minnetinizi göstermek için Anıtkabir’e bağışladınız. Üstelik bu anlamlı armağanı Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği 19 Mayıs tarihinde yapıyorsunuz. Bu hareketinizle Türk gençliğine ve bu ülkeye vermek istediğiniz mesaj nedir?
Evet, Nobel ödülümü Anıtkabir’e bağışladım çünkü Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e minnet borcum var. Onun sayesinde Nobel’i aldım. Düşünün bir; Sakarya Savaşı’nın en çetin günleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde eğitim reformu üzerine tartışılıyor. Çünkü biliyor Atatürk, bu ülkede eğitim ön plana çıkarılmazsa bir yere varılamaz. Bunu hayranlıkla karşılamamak mümkün değil. Tüm bunlar bugün için de geçerli. Eğer Türkiye eğitime gereken önemi vermezse, kalkınmasını eğitim üzerine kurgulamazsa uluslararası arenada refah seviyesini arttırması mümkün olmaz.
- Türkiye genç nüfusu ile övünen bir ülke. Ancak gençliğin başta eğitim ve işsizlik olmak üzere devasa sorunları da var. Uluslararası karşılaştırmalarda sıralamamız hayli kötü. Bir bilim insanı ve bir akademisyen olarak bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz. Ne yapılmalı?
Ben bir bilim insanıyım. Siyaset yapamam, yapmak da istemem. Ama benim ne yaptığımı söyleyebilirim: Bir konuya odaklanmak ve çalışmak, çok çalışmak... Hayatta değer verdiğim en önemli şey çalışmak oldu. Laboratuvarıma fazla deneyimi olmayan Tayvanlı bir kız öğrenciyi kabul ettiğimde şaşırdı insanlar, “daha yolun çok başında neden aldın onu” diye sordular. “Çünkü bana çok çalışacağına söz verdi” yanıtını verdim onlara. Gerçekten de çok çalıştı ve 8-9 ay içinde diğerleri ile neredeyse aynı seviyeye geldi. Nobel’i aldıktan sonra bana en heyecan veren ne oldu biliyor musun? İsveç’ten Türk-İsveç İş çi Sendikası’nın şu mesajıydı: “Güzel çalıştın, güzel neticeler aldın, Nobel aldın, tebrik ederiz.”
Bu mesaj benim için çok önemli, çok hoşuma gitti, çünkü emeğin önemini belirtiyordu.
- Türkiye’nin STEM (Science, Technology, engineering and Maths) konusunda ciddi adımlar atması gerektiğine işaret ediyorsunuz. Özellikle de kız çocuklarının STEM eğitimi almaları için önemli bir hareketin de öncülüğünü yapıyorsunuz? Neden STEM o kadar önemli?
Nobel ödülünü kazandıktan sonra Türk medyasına verdiğim demeçlerde ve röportajlarda sürekli olarak vurguladığım husus kız çocukların eğitime eşit ulaşılabilirliğinin sağlanması olmuştu. Özellikle ülkenin doğusunda ve kırsal bölgelerde aileler kız çocuklarını ya ilköğretimi tamamlar tamamlamaz ya da daha bitirmeden okuldan alıyorlar. Bu adil bir durum değil. Kesinlikle düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuyu o kadar çok gündeme getirdim ki Harriet Fulbright Enstitüsü’nün başkanı Gökhan Coşkun benimle temasa geçti. Ve Türkiye’de kız çocuklarının STEM eğitimi üzerine bir projede beraber hareket etme kararını aldık. 7 ilden toplam 700 kız öğrencinin STEM kamplarına katılarak eğitim alacağı bir proje bu. Mart ayında başladı, 24 Mayıs’ta İstanbul’da benim de katılacağım uluslararası katılımlı bir tartışma programı ile tamamlanacak. Eğer kız çocuklarımızı eğitemezsek ülke olarak işgücümüzün yüzde 50’sini kullanmamış oluruz. Bilim ve Teknolojiye ne kadar fazla odaklanılırsa bu ülkenin kalkınması o kadar hızlı olur. Bu yüzden özellikle kız çocuklarını bu alanda desteklemek gerek.
- Türkiye’de gençleri bilime özendirmek, bilimi sevdirmek için ne yapılmalı?
Türkiye zor bir ülke ve burada bulunduğum süre içinde gözlemlediğim şu oldu: Herkes, her an siyasetten bahsediyor. Siyaset bu toplumun birincil gündemi ancak kişilerin enerjisini alıyor, üretimlerini baltalıyor. Çok zor biliyorum ama önerim, özellikle de gençlere önerim, mümkünse kendilerini bir hedefe odaklamaları, eğer politikacı olma gibi bir niyetleri yoksa, enerjilerini buna harcamamaları.
Anıtkabir’de bugün düzenlenecek törenle 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü Atatürk’e armağan edecek olan Prof. Dr. Aziz Sancar, Ankara Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nde genç bilim insanları ile bir araya geldi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen EBA Fen Deneyleri Yarışması’nda adına verilen ödül törenine katılan Sancar, sonrasında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu da ziyaret etti. MEB etkinliğinde Sancar, “Eğer ben hayata bir kez daha gelmiş olsaydım öğretmen olmak isterdim” dedi. Sancar’a Ankara Üniversitesi’nce “Üstün Bilim İnsanı Beratı” verildi. Törende yaptığı konuşmada, Cumhuriyet’in kendisine özgüven verdiğini belirten Sancar, “Biz Türkler her şeyi yaparız” diyerek ABD’ye gidişini anlattı. Sancar’ın, “Biraz aşırıya kaçırdım” sözleri salonda gülüşmelere neden oldu. Sancar, “Artık imparatorluk kuracak durumda değiliz fakat memleketimizi dünyanın en iyi memleketleriyle yarışacak duruma getirmek hepimizin görevidir. Şahsi başarı isteğimin yanında memleket için bunu ispat etmek için içimde bir hırs, bir istek var ve o bana güç vermiştir yıllar boyunca” dedi. Sancar’a Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nde “Üstün Bilim İnsanı” beratı takdim edildi.
Hayli heyecanlıydı Melahat Öğretmen. Pembe Köşk’ün bahçesinde eve doğru ilerlerken karşılaştık. “Ben” dedi “Aziz’in Mardin’deki Fransızca öğretmeniyim” 80’lerinde ama hayli dinç biri Melahat Öğretmen. Melahat Şahinoğlu. Eşi ile birlikte gelmişti davete; Sancar liseden mezun olduktan sonra 53 yıl boyunca hiç görüşmemişler. Aziz Sancar onu görünce yanındaki ile yaptığı sohbete ara verdi ve koşup hemen elini öptü, sarıldı. Kucaklaştılar...Mardin’de liseyi bitirdikten sonra hiç karşılaşmamışlar.
Melahat Öğretmen de zaten kısa bir süre sonra Ankara’ya tayin olmuş. Sancar Nobel ödülünü kazandıktan sonra bir e-posta almış öğretmeninden. “Beni hatırladın mı? Seninle gurur duyuyorum ve kutluyorum” diye yazan küçük bir not. Tabii unutmamış Sancar, hiç unutur mu? Öğretmene, eğitime bu kadar değer veren bir insan... Pembe Köşk’ten daha doğrusu İsmet Paşa’nın kızı Özden Toker ve torunu Gülsün Bilgehan Toker’den gelen davet telefonunda “Siz bu yemekte kimi görmek istersiniz” sorusu ile karşılaşınca hemen Melahat Öğretmeni’nin adını vermiş. Gelelim Pembe Köşk’teki yemeğe...
Pembe Köşk bir kez daha tarihi bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. Nobel ödüllü bilim insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar, eşi Prof. Gwen Sancar ve ailesi ile, İnönü ailesini çok yakın dostların olduğu bir yemekte bir araya getirdi. Atatürk ve İsmet Paşa’nın defalarca oturup yemek yedikleri, ülke meselelerini tartıştıkları, önemli kararlar aldıkları masada oturup sohbet ettik.
Aslında kapalı bir dost yemeği olduğu için yazmayacaktım ama Aziz Hoca’nın anlattıklarının geniş kitlelere ulaşmasına, bilinmesine, takdir edilmesine çok ihtiyaç olduğunu biliyorum. Bu yüzden İnönü ailesinden izin isteyerek Aziz Hoca’nın bu sözlerini aktarmak istedim: “Ben eğer bugün bu noktadaysam, Nobel Ödülü’nü kazandıysam bu Atatürk ve İsmet İnönü sayesinde, onların eğitime verdikleri büyük önem sayesinde.
İstanbul Tıp Fakültesi benim okuduğum dönemde Avrupa’nın en iyi tıp fakültelerinden biriydi. İsmet İnönü sayesinde. Çünkü Alman profesörleri davet etmişti. Benim bu mesleği ve bilimi seçmemde Tıp fakültesinde Türk ve yabancı hocalarımın çok büyük etkisi olmuştur. Keza Erdal İnönü’ye de borçluyum. Çünkü TÜBİTAK ve TÜBA’yı kurdu ve ben TÜBİTAK bursu ile ABD’ye gittim. Yoksa böyle bir olanağım yoktu ve olamazdı da..”