Prof. Daron Acemoğlu: Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kalmadı

Prof. Daron Acemoğlu: Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kalmadı

"Dünyada En Çok Alıntı Yapılan İlk 10 Ekonomist" arasında yer alan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) iktisat profesörü Prof. Dr. Daron Acemoğlu, geçen hafta başkanlığına Erdem Başçı yerine Murat Çetinkaya getirilen Merkez Bankası’na ilişkin, “Kesinlikle bağımsız olmadıklarını düşünüyorum. Bağımlılığın giderek daha da arttığını da görüyorum” dedi. Türkiye’de yolsuzluk iddialarına karşı iktidarın takındığı tavrın da endişe verici olduğunu söyleyen Acemoğlu, “İktidara yönelik bir yolsuzluk iddiasına karşı hemen polisler atanıyor, hakimler atanıyor ve işin üstü hemen kapatılıyor. Türkiye ile ilgili korkularım var” diye konuştu.

“Ulusların Düşüşü” kitabı ile dünya çapında üne kavuşan Prof. Dr. Daron Acemoğlu, TCMB’nin bağımsızlığı konusunda ciddi uyarılarda bulundu. Economist dergisinden Aram Ekin Duran’a konuşan Acemoğlu, Merkez Bankası’nın giderek daha fazla siyasetin güdümüne girdiğini söyledi. Acemoğlu, “Türkiye’de 2002’den önce başlayan ve devam eden Merkez Bankası bağımsızlığı giderek azalıyor. Bu çok kötü bir şey. Ben Merkez Bankası’nın bundan önceki yönetim kurulunu tanıyorum, hepsine saygı duyuyorum, bazıları arkadaşım. Ama kesinlikle bağımsız olmadıklarını düşünüyorum. Bağımlılığın giderek daha da arttığını da görüyorum” dedi. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki mülteci anlaşmasının sorunun çözümüne yönelik olumlu bir adım olduğunu ifade eden Acemoğlu, “Türkiye eğer ‘mülteciler sayesinde AB’ye gireriz” diye düşünüyorsa, bu bir rüya. Türkiye, medya ve sivil toplum özgürlüğü sorunlarını çözmediği müddetçe, Avrupa kapılarını Türkiye’ye açmayacak” diye konuştu.

Röportajın ilgili bölümü şöyle:

Duran: Türkiye ekonomisinde de son günlerin en sıcak gündemi Merkez Bankası başkanının değişmesi oldu. Merkez’in iktidarın etkisinde kalması da çok tartışılan bir konu. Siz TCMB politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Acemoğlu: Tek bir kelime söyleyeceğim: Bağımsızlık, bağımsızlık, bağımsızlık... Türkiye’de 2002’den önce başlayan ve devam eden Merkez Bankası bağımsızlığı giderek azalıyor. Bu çok kötü birşey. Ben Merkez Bankası’nın bundan önceki tüm yönetim kurulunu tanıyorum, hepsine saygı duyuyorum, bazıları arkadaşım. Ama kesinlikle bağımsız olmadıklarını düşünüyorum. Bağımlılığın giderek daha da arttığını da görüyorum.

Duran: Türkiye’nin yüksek büyüme oranlarına ulaştığı yıllarda, hep Türkiye ile Brezilya ekonomileri ve hatta iktidarları birbirine benzetildi. Bugün Brezilya’da devlet başkanı ve hükümet ağır bir yolsuzluk davası ile karşı karşıya. Sizce iki ülke hala birbirine benziyor mu?

Bu çok önemli bir konu. Çünkü Brezilya ile Türkiye’yi karşılaştırmak çok büyük bir yanlış. Brezilya’nın geleceği hakkında hiçbir korkum yok, ama Türkiye hakkında pek çok korkum var. Neden? Brezilya da Türkiye gibi askeri rejimler sonrasında demokratikleşme ve eğitim hamleleri yaptı. Ancak başa gelen reformcu hükümet, zayıf denetim kurumlarının etkisiyle yolsuzluğa bulaştı. Peki sonra ne oldu? Brezilya’daki tüm medya, tüm kurumlar bağımsız bir şekilde bu yolsuzluk iddialarının üstüne gitti. Ne başkan ne de parlamento halkta yolsuzluklara karşı oluşan tepkiyi sindirme yoluna gitmedi. Birçok belediye başkanı yolsuzluktan hapse atıldı. Devlet başkanının bile hapsi söz konusu. Türkiye’ye baktığımızda ise, iktidara yönelik bir yolsuzluk iddiasına karşı hemen polisler atanıyor, hakimler atanıyor ve işin üstü hemen kapatılıyor. Dolayısıyla Brezilya problemlerini çözme yolunda giderken, biz kapatma yolunda gidiyoruz.

Duran: Bu dönemde Avrupa kıtasındaki en önemli sorunların başında mülteci krizi geliyor. Siz Türkiye ile AB arasında mülteci göçüne yönelik anlaşmayı siyasi ve ekonomik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Acemoğlu: Bence çok önemli bir adım. Birincisi, doğru bir çözüm getirmeye çalıştılar. Çünkü önemli olan mültecilerin daha düzenli olarak ve tehlikeli olan yolları kullanmadan Avrupa’ya geçişini sağlamak lazım. İkincisi, Türkiye ile AB’nin bu konuda birlikte  çalışması ve yakınlaşması çok önemli. Ama bunlarla birlikte üç tane de başka şey söyleyeyim. Birincisi, eğer bu göçün sonu mültecilerin Türkiye’de kalıcı hale gelmesi ile sonuçlanırsa, bu doğru bir şey olmaz. İkincisi, Türkiye’de mültecilere nasıl davranıldığı konusunda daha iyi bir denetim mekanizması oluşturulmalı. Üçüncüsü ise, Türkiye eğer “mülteciler sayesinde AB  ile gireriz” düşünüyorsa, bu bir rüya. Türkiye, medya ve sivil toplum özgürlüğü sorunlarını çözmediği müddetçe, Avrupa kapılarını Türkiye’ye açmayacak.