Dünyada en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında gösterilen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Prof. Daron Acemoğlu, "Türkiye şu anda 2000'lerden daha kötü bir konuma geldi. Yolsuzluk artmaya başlamış. Daha da önemlisi Türkiye'deki kanunlar ve yaptırımların niteliği değişiyor. Yüksek ve kaliteli büyümek istiyorsak demokratik kurumları büyütmemiz gerekiyor. Bu kolay bir süreç değil. Hiçbir ülkede kolay olmadı. Türkiye'de de kolay olmayacak" dedi.
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) tarafından düzenlenen 29. Kalite Kongresi'nde konuşan Prof. Acemoğlu, Covid-19 pandemisinin zorlukları artıracağına dikkat çekerek , "Çünkü Türkiye'de ekonomik kriz var. İnsanların karnı açken başka problemler önemini kaybediyor. Ama daha parlak bir geleceğe gitmek istiyorsak kaliteli büyümeye çok önem vermemiz gerekiyor. Kaliteli büyümek için kaliteli ekonomik kurumlar kaliteli ekonomik kurumlar için kaliteli siyasal kurumlara ihtiyacımız var. Bunun için de demokrasinin tabanını güçlendirmemiz şart" dedi.
Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'ın haberine göre; Acemoğlu, artık hükümetin yurt içinde ve yurtdışında para bulmakta zorlandığını bu yüzden de borçlanma vadelerinin kısaldığını söyledi. "Benim amacım karamsar bir tablo ortaya çıkarmak değil. Türkiye'nin daha önceden yapısal problemlerini daha da derin hale geldiğini vurgulamak. Nasıl yeni bir yola çıkabiliriz?" diyen Prof. Daron Acemoğlu'nun konuşmasının satır başları şöyle:
"Türkiye'nin Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) büyümesine bakarsanız gelişmekte olan ülkeler arasında normal sayılır. Yani yüzde 4 seviyesinde. Ama sürekliliği düşük bir büyüme. 10 yıllık ortalamaları aldığınızda çok büyük dalgalanmalardan geçiyor. Bu aslında problemlerin sonucu. Bunun temelinde Türkiye'nin verimlilik problemi yatıyor. Eğer bir ekonomi kullandığı sermayeyi ve kullandığı iş gücünü hiç artırmasa, sadece verimliliğini ve teknolojisini değiştirse bir seneden diğer seneye nasıl büyüyebilir. Toplam faktör büyüklüğü buna yanıt veriyor. 1989'den bu yana Türkiye'de sıfır verimlilik büyümesi var. Hatta 2007'den bu yana ekonomi büyümesine rağmen toplam faktör verimliliği negatif olmuş. Bu birçok gelişmekte olan ve gelişmiş ülkenin büyümesinden çok değişik. Türkiye'nin kaliteli büyüdüğü tek bir kısa pencere var. 2002'den 2006'ya kadarki süre.
"Türkiye'de çok ciddi bir verimlilik problemi var. Bu problemi çözmeden başka hiçbir şeyi çözmesi mümkün değil.
"Türkiye hiçbir zaman yüksek teknolojide ihracat yapmamış. Türkiye teknolojik olarak son 15 yılda kendini hiç geliştirmemiş. Diğer gelişmekte olan ülkeler teknolojik olarak Türkiye'den daha iyiler. Çin, Malezya, Brezilya Türkiye'den daha iyi büyümüş.
"2000'li yıllarda Türkiye'ye gelen yabancı yatırım artmış. Bu dönemde ya da şirketlere ve devlete uzun süreli borç verdiler. Ama 2008'den itibaren azaldılar hatta kayboldular. Sadece kısa süreli para geliyor. Bu da yine ekonominin niteliğinin kalitesinin durduğunu hatta geri gittiğini gösteriyor. İnsan kaynaklarında da Türkiye hiç iyi değil. Özellikle genç nüfusun eğitimsizliği çok göze çarpıyor. Türkiye bu konuda S. Arabistan, Kolombiya ve Arjantin'in de gerisinde. Gençlerin yüzde 50'si lise eğitimine bile sahip değil. Daha da kötüsü Türkiye matematikte ve bilimde ortalamanın çok altında. Daha daha kötüsü 2015'ten itibaren bir kötüleşme artıyor.
"Kalitesiz bir büyüme ortaya çıkarsa bunun sonuçları neler olur? Eşitsizlik derinleşir. Gelirin büyük kısmı zengin tabakanın elinde. Türkiye'de bu yüzde 40'larda. Türkiye'de 2000'lerde kaliteli büyüme olduğu zaman eşitsizlik azalıyor. Şu anda eşitsizlikte 1990'ların seviyesine geri geldik.
"Peki Türkiye nasıl büyüyor? Son 15 yılda Türkiye'nin büyümesi krediye bağlı. Krediye bağlı büyüme yüzde 10'dan son 15 yılda yüzde 70'e kadar çıktı. Türkiye'deki kapital sermaye nereye geliyor; Türkiye'de neredeyse yatırılan 3 liradan 2 lirası emlak sektörüne gidiyor. Bu üretkenliği düşük bir sektör. Tamamen tüketime yönelik bir yatırım.
"Dünya Bankası verilerine göre; Türkiye'de yüksek kaliteli büyümenin olduğu dönemlerde, kurumsal yapılarda denetleme kalitesinde, kanunlarda, yolsuzluğun kontrolünde, hükümetin başarılı politikalar yapabilmesinde hepsinde bir iyileşme var. Ama yüksek kaliteli büyüme düşünce tüm bu kurumlar da geriye gidiyor. Türkiye şu anda 2000'lerden daha kötü bir konuma geldi. Yolsuzluk artmaya başlamış. Daha da önemlisi Türkiye'deki kanunlar ve yaptırımların niteliği değişiyor.
"Türkiye'de iş dünyasıyla ilgili yeni kanunlar ve kararnamelerin sayısı 2000'li yıllarda senede 500'ün altındaydı. 2007'den itibaren büyük bir artış var. Şu anda senede en az 4 bin yeni kanun çıkıyor. Daha da kötüsü Dünya Bankası bunları keyfi görüyor. Direkt kararnameler ve yukarıdan gelen emirlerle yapılıyor ve normal demokratik süreçten geçmeyen kararlar. Hatta şirketler, arsalar, ihaleler bazında kanunlar kararnameleri çıkıyor. Bunun ekonomiye birçok etkisi var. Bu durum Türkiye'deki bankacılık sisteminini değiştirdi. Son 3 yılda artık özel bankalar borç vermez hale geliyorlar. Onun yerine tüm paralar devlet bankalarından geliyor.
"Dünyanın en önemli şeyi değil ama enflasyon bir belirti. Problem olduğunu gösterir. Türkiye Covid-19'dan önce Arjantin'den sonra en yüksek enflasyon oranına sahip ülke haline gelmişti.
"Demokrasiye baktığımızda 1990'lardan 2000'li yıllara kadar geliştiğini 2010'dan itibaren ciddi gerilediğini görüyoruz. Fikir özgürlüğünde de 2007'den itibaren ciddi gerileme var. Türkiye şu anda en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke. Bunlar 200-2008'den sonra ortaya çıkan şeyler. Türkiye'de son 15 yılda siyasi sistemde de problemlere var. Bu da ekonomik kurumlara yansıyor ve büyümenin kalitesiz olmasına neden oluyor.
"Covid-19 birçok ülkede yeni problemler üretmedi, var olan problemleri derinleştirdi. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's yakın zamanda Türkiye'yi uyardı. Türkiye'de dış dengelerde ciddi problem var. Cari açık problemi krize dönüşebilir. Ülkenin kurumları artık çalışmıyor. Mali olarak yapılacak şeyler azaldı, çünkü Merkez Bankası'nın elindeki rezervler azaldı. Bakanlıkların elindeki kaynaklar düştü. Ve kredi derecelendirme kuruluşu krizin çok olası bir hale geldiğini düşündüğü için bundan 3 ay önce Türkiye'nin notunu düşürdü.
"Türkiye hâlâ çok ciddi bir cari açık yaşıyor. Türkiye'nin yapısal problemlerinin artması, iç problemlerinin öne çıkmasından kaynaklanıyor. Türkiye'nin kaynakları azaldığı için Avrupa ve ABD'ye kıyasla mali politikalarla krizi engelleyemedi. Devlet bankaları borç vermeye devam ettiler. Artık Merkez Bankası'nın rezervleri bitmek üzere. Artık hükümet yurt içinde ve yurtdışında para bulmakta zorlanıyor. Bu yüzden de borçlanma daha da kısa vadeli hale geldi. Son 10 ayda daha da kısa vadeli hale geldi. Enflasyon da yeniden çok yüksek oranlı artışa geçti.
"Benim amacım karamsar bir tablo ortaya çıkarmak değil. Türkiye'nin daha önceden yapısal problemlerini daha da derin hale geldiğini vurgulamak. Nasıl yeni bir yola çıkabiliriz? Son 20 yıldır yaptığım araştırmaların, yazdığım kitapların odaklandığı konu kurumların özellikle demokratik kurumaların bu süreç içindeki önemi. Türkiye'deki gazetelere bakarsanız şöyle bir fikre ulaşabilirsiniz; demokrasi çok kötü bir sistem, biz ne kadar demokratik süreçleri azaltıp gücü bir tek insanın tek bir grubun elinde tutabilirsek o kadar iyi. Benim yaptığım araştırmalar şunu gösteriyor ki doğrusu bu değil. 150 ülkede demokrasiye geçince ne oluyoru araştırdık. Bir ülke demokrasiye geçtikten 10 yıl sonra çok hızlı şekilde büyümeye başlıyor ve 20 yıl içinde demokratikleşmeyen ülkelere göre yüzde 20 daha zengin hale geliyor. Yüzde 20 zenginleşmek çok büyük bir fark. Demokratikleşince problemler yerine büyümenin kalitesi artıyor.
"Türkiye'nin sağlıklı şekilde büyümesini istiyorsak demokratik kurumları yükseltmemiz büyütmemiz lazım. Bu yapılabilir mi? kolay bir şey değil. Dar Koridor kitabımızda bunu özetlemiştik. Koridorun bir tarafında devletin gücü baskı yapabilmesi, hizmet verebilme kapasitesi, ekonomiyi anlayıp uygun politikalar yapma kapasitesi var. Diğer alanda toplumun gücü var. Toplumun gücü özgür medayadan, demokratik süreçten geliyor. Bir bölümü sivil toplum örgütlerinden geliyor. Burada toplumun devlete karşı kendi çıkarlarını izleyebilmesi, yanlış insanlar olduğunda onları işten atabilmesi...devlet üstünde baskı yaparsa ona hayır diyebilmesini sağlar. Bizim kitapta anlattığımız teori şu ki; tarihin, demokrasinin, özgürlüğün, yaratıcılığın, verimliliğin en iyi arttığı yer ortadaki koridor. Burada devletle toplum arasında bir denge var.
"Türkiye'nin problemi ise şu, biz bu koridora giremedik. Demokrasinin gerçekten kuvvetlenmesi için bu koridora girebilmemiz gerekiyor. O zaman hem devletin hem toplumun niteliği kalitesi artacak. Hem de daha verimli olan bir ekonomik sürece gireceğiz. Bunun için de toplumun kuvvetinin artması önemli. Şu anda Türkiye'de toplumun yeterince kuvvetlenmediği bir noktadayız. Koridora girmek için toplumun kuvvetlenmesi şart. Bunun için STK'ların, özgür medyanın gücünün artması gerekiyor. Yüksek kaliteli büyümek istiyorsak demokratik kurumları büyütmemiz gerekiyor. Bu kolay bir süreç değil. Hiçbir ülkede kolay olmadı Türkiye'de de kolay olmayacak.