Türkiye’de yaşayan ortalama bir insanın kendini sıradan bir vatandaş olarak güven içinde göremeyeceğini söyleyen Psikolog Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'na göre, sorun birey olamamaktan başlıyor.
Korku kültüründe güçlü ve güçsüz ilişkisi olduğunu ifade eden Cüceloğlu'na göre bu kültürde iki eşit insan ilişkisi düşünmek mümkün değil. Özellikle erkeklerin iş hayatında bu durumu çok fazla yaşadığını belirten Cüceloğlu, şöyle konuştu:
"Korku kültüründe güçlü olan haklıdır; değerler kültüründe haklı olan güçlüdür. Sıradan vatandaş kendini savunmasız, sürekli olası tehlikelere maruz, korunmasız hisseder. Gergin, stresli, kaygılı, şevksiz ve içten içe öfkelidir. Korku kültüründe güçlü ve güçsüz ilişkisi vardır. Bu kültürde insanlar, eğer tanıdık değilse, birbirlerini hasım olarak görürler. Tanıdık bildik biriyse de hep bir hiyerarşi var, ‘Tahsin abi nasılsın’ diyor. ‘Allah uzun ömürler versin’ diyor. Anlıyorsun ki, Tahsin abi yukarıda, güçlü. Korku kültüründe iki eşit insan ilişkisi düşünmek mümkün değil. Özellikle erkekler iş hayatında bunu çok yaşıyor. O mu güçlü, ben mi? İlişki içinde içimiz 6 tanıklık boyutunu biliyor ve takip ediyor."
Korku kültürüne liderlik edenin özünde de korku olduğunu kaydeden Cüceloğlu, "Ya benden korkmazlarsa! Ya benden daha güçlü hale gelirlerse! Bundan daha büyük korku olur mu? Yani sadece ezilen korkmuyor, en büyük korkuyu en tepedeki yaşıyor" dedi.
Devlet-vatandaş ilişkisinde korku kültürünün nasıl işlediğini de değinen Prof. Dr. Cüceloğlu, "Korku kültüründe vatandaşın sahibidir devlettir. Değerler kültüründe vatandaş devletin sahibidir. O yüzden bambaşka bir devlet vatandaş ilişkisi vardır. Korku kültüründe otorite bireyin gelişmesini istemez. En büyük tehlikedir bireysel farklılıklar. Onun için doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Yeni sorular sorabilme, kendin olabilme, farklı şeyler söyleyebilme, hakikati sorgulayabilme değerler kültüründe olanak bulur, çünkü kıymetlidir” ifadelerini kullandı.
Korku kültürü devam ettiği sürece potansiyel şiddet her zaman var olacak” diyen Cüceloğlu, “Şiddeti tetiklemek sadece bir olaya, uygunsuz bir söz ya da ortama bakar. İnsan insana iletişim kurabilecek bir toplum olmak için kendi etki alanımız içinde gelişmiş insan olma yolunda emek vermemiz, gelişmiş olgun insan olmamız lazım. Bizim kültürümüzde birey olma zayıf, ait olma güçlü. Batı’da ise birey olma çok güçlü, ama ait olma zayıf. Batıda gittikçe artan bireysellik ve o temelde yaşanan yalnızlıkta artış var. Doğrusu ait olma ve birey olmayı dengede tutabilmektir. Batılılaşmak uğruna özümüzdeki manevi değerleri kaybetmememiz lazım; bunu çok önemsiyorum” diye konuştu.
Korku ikliminden en çok kadınlar ve çocukların yara aldığını belirten Cüceloğlu, “Çünkü onların kimseyi korkutacak güçleri yok, güçsüzler” dedi ve bu durumun nasıl değiştirileceğini şu sözlerle açıkladı:
“Anne-babalar, başkalarını eleştirmek yerine kendilerini geliştirip kendi değerleriyle yaşayan, kendi gözlerine hesap veren insanlar olmaya öncelik verseler, 30-40 yıl sonra rahat nefes almaya başlarız ve 80 yıl sonra sistem oturur. Ama önce korku ve değerler kültürünün, bu iki kültürün farkına varmamız lazım. Değişim; farkına varmakla başlar. İlk adım o. Benim insanımın niyeti kötü değil. Bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor. İnsan öyle bir yaratık ki, farkına vardıktan ve kendine hedef koyduktan sonra kendini yeniden inşa edebilir. Önemli olan güçlünün haklı olduğu değil, haklı olanın güçlü olduğu bir toplum inşa etmektir. Böyle bir toplum inşa edebilecek gücümüz olduğuna inanıyorum. O zaman şiddet de mekânı terk edecektir.”
Gece bekçileri uygulamasına da değinen Cüceloğlu, "Bekçi içimizi rahatlatacak, aşina olduğumuz bir güven kaynağı olabilir. Sanmıyorum ki, 'bekçiler var, artık insan eğitmeye ihtiyacımız yok' diyen bir zihniyet olsun. Böyle bir düşünce abes olur" dedi.
Hürriyet’ten İpek Özbey’in sorularını yanıtlayan Cüceloğlu’nun açıklamalarının tamamı için tıklayın