Dünya genelinde Koronavirüs nedeniyle yaklaşık 1 milyon vaka var. Çin’de ortaya çıkan virüsle ilgili bilim çevreleri vakaları incelerken yeni bilgilere ulaşıyor. Bilinen bilgiler değişiyor. Tanı ve tedavi yöntemlerinde denemeler yapılıyor. Aşı çalışmaları ise bir yandan sürüyor.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mehmet Ceyhan da yeni üretilen bilimsel makaleleri yakından takip eden bir isim.
Salgınla mücadele eden Türkiye'nin daha işin başında olduğunu belirten Prof.Dr. Ceyhan, vaka sayılarının alınan tedbirlerin yetersiz olduğunu gösterdiğini, İtalya kadar da ölüm beklemediğini söyledi.
İşte Ceyhan'ın T24'ün sorularına verdiği yanıtlar:
Türkiye'deki vaka sayılarıyla ölümler arasındaki orantısal rakamlar bize ne söylüyor? Tabii ki diğer ülkelerle de kıyasladığımızda…
Şimdi onu bu kadar erken dönemde yapmak hep hatalı çıkar. Yani şu anda ölenlerin yatış zamanlarıyla yeni hastaların yatış zamanları farklı birbirinden. Bu bütün ülkelerde de değişik çıkmış. İtalya'da, İspanya'da da ilk başta değişik çıkmış. Sonra farklı çıktı. Buna bir süre geçtikten sonra bakmak lazım. Zaten İtalya kadar yüksek bir ölüm oranı beklemiyoruz çünkü bizim nüfusumuz genç. İtalya kadar yaşlı bir toplum değiliz. Ama tam ne kadar olacak onu bir süre geçtikten sonra söyleyebiliriz. Şu anki tahminler hep yanlış çıkar.
İtalya'yla Türkiye'nin kıyaslamasının doğru olmayacağını düşünüyorsunuz. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır her 3 kişiden 1’inin yaşlılık ve kronik hastalık nedeniyle risk grubunda olduğunu söyledi. Böyle bir tabloyla karşısında ne dersiniz?
Türkiye'nin ne kadarı yaşlı, yaşlılarda ne kadarında kronik hastalık var bunlar belli. Yani % 30'dan çok daha yüksek bir rakam. En azından % 50'nin üzerinde bir rakam. Bizdeki 60 yaşındaki nüfusun oranı İtalya'nın yarısı kadar.
Bu rakamlara rağmen hâlâ Türkiye için ölüm ve vaka artış hızı bağlamında tahmin yapmak zor mu diyorsunuz?
Çünkü bütün ülkelerde onların erken dönemindeki ölüm oranlarıyla sonraki dönemlerde çok büyük farklılıklar oldu. Şimdi bizde mesela şu anda hâlâ 6622 tane solunum cihazına bağlı hasta var. Entübe hastaların diğer ülkelerdeki gözlemlerde aşağı yukarı yarısı kaybedildi. Şimdi bunları hesaba katmadan falan yapılacak hesaplamalar yanlış olur. Bunları genellikle salgının sonunda değerlendirmek çok daha doğru olur.
Türkiye'deki gönüllü karantina çağrıları yapıldı. OHAL’inizi ilan edin denildi. Vaka ve ölüm sayıları ışığında baktığımızda nasıl gidiyor?
Türkiye'nin genelini yansıtan bir veri yok elimizde. Ben Ankara'da kendi çevremi görüyorum. Siz de İstanbul'da o bölgeyi görüyorsunuz ama Türkiye'nin geneline bakmak lazım. Bunu belirleyecek şey bizim bu tedbirleri aldıktan sonra vaka sayımız azalıyor mu artıyor mu? Fakat hocalar çıkıyor televizyonda "Aa bak işte tedbirler aldık, vaka sayımız arttı, azaldı" diye yorumlarda bulunuyorlar. Bunlar çok yanlış. Çünkü biz diyelim ki bugün bir tedbir aldık, yeni bir tedbir uygulandı, bunun etkisini 1 hafta sonra görüyoruz biz. Çünkü hastalığın 5 ya 5 buçuk gün ortalama bir kuluçka süresi var. Yani dün tespit ettiğimiz yeni vakalar 1 hafta önce virüsü almış hastalar. Yani yeni tedbirleri aldıktan 1 hafta sonra görebileceğiz yeni vakaların sayısını. Maalesef böyle hemen tedbiri aldık, ertesi gün fikrimiz olmuyor.
Yani ‘gönüllü karantina’ iyi gidiyor ya da kötü gidiyor diyeceğimiz bir veri yok mu elimizde?
Çok işe yaramadığını görüyoruz rakamlarda. Dolayısıyla yani 1 hafta önce alınan tedbirlerle vaka sayısı artış hızında bir azalma görmüyoruz. Demek ki o zaman alınan tedbirler çok fazla etkili olmamış.
Sokağa çıkma yasağı belli ki son tercih. Nasıl gidiyor sizce alınan tedbirler?
Önemli olan insanların eve kapanması ve dışarı çıkmaması. Bunun yöntemine devlet karar verir. Hatta sokağa çıkma yasağı uygulayıp uygulamamak sadece sağlıkla ilgili bir konu da değildir. Bunun ekonomik, sosyal boyutları da vardır. O yüzden devlet zaten o birimlerle de toplanarak bu işi birlikte görüşüyor. Ama bir şekilde bizim bu salgını kontrol altına alabilmemiz için çok yüksek oranda eve girip evden dışarı çıkmamamız lazım. Sokağa çıkma yasağı bu işin tek yolu değil. Örneğin, Güney Kore sokağa çıkma yasağı uygulamadı ama onlar çok erken, bir bölgede çok yoğun test yapıp bütün virüsü taşıyanları saklayıp o kişileri sadece eve kapattı ve kontrol altına aldı. Ama biz o dönemi geçtik artık. Şu anda bütün Türkiye'ye yayılmış durumda. Bununla da çok etkili olamayacağız. Ama test sayısı ne kadar artarsa bu şeyin kontrol altına alınmasına yardımcı olacak.
Test sayısında kademeli bir artış var ama yeterli diyebiliyor musunuz?
Dikkat edin sadece bizim ülkemize özel bir durum değil bu. Örneğin, işte İtalya, İspanya şu anda çok ciddi bir vaka artışı dönemindeler. Çok uzun süreden beri ikisinde de 4 bin, 5 bin, 6 bin... Günlük yeni vaka sayıları o kadar. Çünkü o kadar test yapabiliyorlar. Onu teşhis edebilecek kadar test yapabiliyorlar. Amerika'da mesela uzunca bir süredir, bir haftadır hep 11 bin, 12 bin, 13 bin o civardaydı. Birden bire test sayısını ciddi bir şekilde arttırdı ve 20 bin vaka buldu. Bizde 15 bine çıktığında test sayısı 2700 vaka bulduk. Yani bu şunu gösteriyor bize. Aslında biz şu anda bütün pozitif olanları yakalayamıyoruz. Daha fazla test yapsak daha fazla vaka yakalayacağız. Gerçekten virüsü taşıyan kişi sayısı bu kadar değil. Bizim tespit ettiğimiz vaka sayısı bu kadar. O yüzden insanların toplumda bu virüsün sandıklarından daha fazla kişide pozitif olduğunu düşünüp sokağa çıkarken bunu akıllarında tutmalarında yarar var. Yani şöyle düşünmesinler "Ya ne olacak, topu topu 2700 kişi. Bunu da bölsen Türkiye nüfusuna nedir ki?" Şu anda ondan çok daha fazla pozitif insan var. Bunları işte bir şekilde test sayısını arttırdıkça daha yakın rakamlar bulabileceğiz. Dolayısıyla hani test sayısı tabii ki henüz yeterli değil. Çok fazla test yapmak lazım ama bunun da bir sınırı var. Yani hiçbir ülke bütün ülkenin tamamına yayıldıktan sonra virüs, işte bütün vakalarını tespit edebilecek kadar test yapamıyor. Buna Amerika Birleşik Devletleri de dahil, Avrupa ülkeleri de dahil. Çünkü bunun fiziksel bir sınırı var.
Sağlık Bakanlığı'nın pandemiyle baş etme stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz. Özellikle Avrupa ve Türkiye de stratejisini hastanelere yığılmayı önlem üzerinde kurmuş gözüküyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bakanlığın stratejilerinde bir sorun yok. Yani bu zaten yeni bildiğimiz bir şey de değil. Türkiye aslında pandemiler, salgınlar konusunda oldukça deneyimli bir ülke. Biz 2006'da kuş gribini yaşadık, 2009'da domuz gribini yaşadık. Bunlarım hepsiyle mücadele ettik ve dolayısıyla bu konuda bir şeyimiz eksik değil. Bütün sıkıntı, tamam biz doğru stratejiyi uyguluyoruz ama bu stratejilere halkın ne kadar uyum gösterdiği başarıyı ortaya çıkarıyor. Halk uyum göstermeyince istediğiniz kadar doğru strateji uygulayın sıkıntı çekiyorsunuz. Tabii bu hastanelere yığılma da bununla ilgili bir olay. Şimdi her ülkenin sağlık sisteminin bir taşıma kapasitesi var. Bunu aştığı zaman işte İtalya'da, İspanya'da hastaneler artık doluyor taşıyor, yeni hasta alamıyor. Bu noktaya gelmemek için bizim bu oldukça yüksek görünen vakaları düşürmemiz lazım. Böyle devam edersek sağlık sisteminin bunu kaldırabilmesi mümkün değil tabii.
Yani vaka hızı devam ederse İspanya ya da İtalya gibi önceliklendirme durumuna gelebilir miyiz?
Hayır, hiçbir ülkeyle karşılaştırmıyorum. Çünkü her ülkenin şartları birbirinden farklı, sağlık sistemlerinin kapasiteleri birbirinden farklı, ülkelerin nüfus yapısı birbirinden farklı. Bir ülkeye benzetmek de gerekmiyor zaten. Ama ben sadece bizim şartlarımızla söylüyorum. Diyorum ki bizim bu vaka artış hızını yavaşlatmamız lazım. Yavaşlatmazsak sağlık sistemimiz çok zorlanacak.
Peki siz bir hekim olarak sahadaki durum için neler söyleyeceksiniz? Türk Tabipleri Birliği sık sık açıklama yapıyor. Sağlık çalışanlarıyla ilgili vaka sayılarını da paylaştılar.
Şimdi şöyle, bir defa henüz daha olayın başındayız. Yani şunu kabul etmemiz lazım daha böyle İtalya, İspanya, işte Fransa bilmem ne gibi, bir Amerika gibi böyle işte olayın tam böyle bir ortasında falan değiliz. Biz daha başındayız. Bu vaka sayılarını yavaşlatsak da bir miktar artmaya devam edecek. Ve şimdiden işte, bazı sıkıntılar olduğu kesin. Yani en azından işte sistemi yürütmek açısından, işte malzeme temini falan... Bu yüzden diyorum; pandemi depremden falan çok daha büyük bir felakettir. Çünkü sistemimiz yetmiyor bazen. Bütün ülke etkilenmiş oluyor. Ve özellikle sağlık personeli açısından şöyle bir sıkıntı çıkıyor. Örneğin, depremde genellikle sağlık personelinin oturduğu evler, çalıştıkları hastanelerin ülke ortalamasından daha sağlam olduğu hesaplanır. Bu yüzden felaketten sonra sağlık sistemi daha iyi yürür, sağlık çalışanları daha iyi mücadele eder. Ama bu hastalıkta ilk etkilenen ve en ağır etkilenen sağlık personeli. Dolayısıyla mesela burada teması olan ve pozitif bulduğumuz sağlık personelini hemen hizmetten alıyoruz mecburen tabii. Çünkü bir yandan kayıp verirken bir yandan artan bir problemle mücadele ediliyor. İşte o yüzden sağlık personelinin bir defa hem fiziksel gücünün hem dayanma kapasitesinin hem moralinin yüksek tutulması lazım. Bunun için işte tamam, ekipmanlar falan veriliyor falan... Bunların takibinin çok iyi yapılması lazım. Biz de görüyoruz özellikle ikinci, üçüncü basamakta biraz daha az ekipman, koruyucu ekipman problemi ama özellikle birinci basamakta arkadaşlarımız bize de iletiyorlar. Bazı sıkıntılar oluyor. Zaten salgının da dinamiğidir. Çünkü salgın öyle bir şey ki, hele pandemi, bütün dünyada aynı anda yaşandığı için dışarıda normalde paranızla temin ettiğiniz birçok şeyi temin edemez duruma gelirsiniz. Çünkü herkesin ihtiyacı vardır aynı anda. O yüzden kendi ülkenizin kapasitesiyle bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Bizim artık aynen depremde söylendiği gibi salgınla yaşamayı öğrenmemiz lazım. Bu bitecek, geçecek öyle ya da böyle. Sonra belki 1 sene, 3 sene, 5 sene sonra yeni bir salgınla gene karşılaşacağız. Ve buna sürekli gerek sağlık sistemi, gerek ekonomik anlamda, birçok anlamda hazır olmamız lazım.
Toplumun yeterince bilgilendiğini düşünüyor musunuz? Salgından önceki süreçte virüsle ilgili yanlış bilgiler dolaşıma sokuldu zira?
Yani en azından salgının başına göre biraz daha bilinçlendiğini gözlemleyebiliyorum ama bu ne kadar değişmiştir, onu ölçen bir araştırma görmedim. Çin'de mesela... Onlar ilk salgın başladı, ilk aldığı tedbirlerden biri bu tip konunun uzmanı olmayan kişilerin televizyonlarda konuşmalarını yasakladılar. Enfeksiyon uzmanlarının konuşmasına müdahale etmediler ama… Tabii onlarda da farklı şeyler söylendi. Bir uzman bir şey dedi, öbürü tersini söyledi ama uzmanlığına baktılar. İşte bu epidemi ile ilgili birisi midir, işte enfeksiyon uzmanı mıdır ya da işte psikiyatrist midir... Çünkü toplumu yanlış yönlendirmek telafisi çok zor problemlere yol açar. Bakın işte o konuşan yok tuzlu suyla gargara yapın, yok bizim genimiz farklı bize bulaşmaz, yok bilmem ne çorbası için diyen insanlar halkta yanlış bir güven duygusu oluşturdular ve birçok insan başlangıçta tedbirlere falan hiç uymadı. Hâlâ o nedenle uymayanların olduğunu tahmin ediyorum. Ve bu çok büyük bir sorumsuzluk bir defa. Yani sadece ilgi çekmek, işte medyaya görünür olmak için böyle ben farklı bir şey söyleyeyim demek, hele bu salgın dönemlerinde topluma çok büyük bir zarar verir.
Her yeni vaka ya da tedavi virüsle ilgili yeni bilgi demek. Hong Kong merkezli yeni bir makaleden bahsettiniz. Solunum ve bulaşma arasında bir ilişki var mı ?
Hem Japonlar çalıştı, hem de Amerika'da bir grup yeni bir yayın yaptı. MIT'de mesela, ki MIT biliyorsunuz mühendislik alanında dünyanın belki birinci sıradaki üniversitesidir. İnsanlar hapşırırken, öksürürken bunun 1.5 metre değil daha uzağa gidebildiğini göstermişler. Japonlar da buna benzer bir çalışma yaptı. Ve yanlış yorumlandı. Bazı 8 metreye ulaşabiliyor diye. Burada iki tane yanlış var. Bir, küçük partiküller ileriye kadar, yani 8 metreye kadar gidebiliyor ama bu Covid-19'a neden olan Koronavirüs büyük bir partikül ve o yüzden büyük damlacıklarla taşınıyor. Bu 1.5 metreden ileriye gitmiyor. İki, çok önemli bir çalışma bu ama yorumlayamamış çünkü çalışmayı yapanlar hekim değil. Dünyada böyle birkaç tane süper taşıyıcı görüldü. Yani normalde işte bir kişi üç kişiye bulaştırıyor derken işte bir bakıldı ki Çin'de, Güney Kore'de, Fransa'da, İngiltere'de böyle 600 kişiye birden bulaştıran insanlar var. Bunların neden bu şekilde bulaştırabildiği çözülemedi. Belki mesela onun bir izahı olabilir. Belki o insan öksürüğüyle ve diyaframının yapısının farklı olması nedeniyle gerçekten o partikülleri çok daha uzağa atabiliyor. Ama bunlar çok nadir sayılan insanlar.
Damlacık ve temas dışında başka bir bulaşma biçimine ilişkin net şeyler söylenemiyor mu yani?
Dünya Sağlık Örgütü, Amerika'da bizdeki TÜBİTAK'ın karşılığı bir devlet kurumunun çalışmasına dayanarak dedi ki bu virüs 3 saat havada kalabiliyor. Şimdi bu o kadar tehlikeli bir açıklama ki, eğer öyle olsaydı bizim şu anda Türkiye'de nüfusun yarısı enfekte olmuştu. Pencereyi bile açmamamız gerektiği anlamına gelirdi. Böyle bir olay yok. Sonra da biz hep dedik ki o havada asılı kalan küçük partiküller. Bu virüs ise büyük partiküllerle taşınıyor. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü de çıkıp düzeltmek zorunda kaldı; bu virüsün havada kalmadığını, damlacık yoluyla taşındığını, o yüzden de çok kısa sürede yere çöktüğünü…
Yüzeyler konusunda ne dersiniz? Özellikle bu paralar meselesinde çok uyarı yapmıştınız ?
Yakın zamanda çok güzel bir çalışma yayımlandı. İşte Hong Kong'dan. Orada ilk defa hangi sıcaklık derecelerinde virüs yaşayabiliyor, hangi yüzeylerde ne kadar yaşıyor diye biraz daha detaylı bakmışlar. Ve enteresan bakın... Kağıtta 1 saat canlı kalabiliyor virüs ama kağıt parada 2 gün canlı kalabiliyor.
Neden?
Covid'in kağıt parada yaşayabildiğine dair ilk çalışmaydı bu. Zaten kağıt para dünyanın en kirli materyallerinden biri. Kağıt para kağıttan değil pamuk ve ketenden yapılıyor. İşte dolayısıyla bu tür virüslerin, bakterilerin tutunup yaşayabilmesi için çok uygun bir ortam. Kağıt paraya, kredi kartına eliniz değdikçe mutlaka el dezenfektanı ile ellerinizi temizleyiniz.
Marketlerde çalışanların kullandığı eldivenler kendi sağlıkları için de riskli. Sürekli o eldiveni taktığınızda o eldiven sürekli kirleniyor. Ve tabii temizlemeniz de mümkün değil. Plastikte virüs oldukça uzun süre yaşayabiliyor. Bir insanın, o kasiyer arkadaşımızı düşünürseniz saatlerce elinde eldiven var ve yüzüne gözüne elini değdirmeden durması mümkün değil.
Peki Türkiye'de tedavi konusunda yeni bir gelişme var mı hocam? Bu çünkü antikorlar üretiliyor insan kanından vesaire.
Çalışmalar yapılıyor ama henüz kullanılabilir durumda değil bunlar. Dolayısıyla onları bekleyeceğiz. Henüz daha virüsün üzerinde etkisi kesin göstermiş bir tedavi yöntemi yok. İşte mecburen biz de Çin'in deneyiminden, İtalya'nın deneyiminden bazı ilaçları veriyoruz hastalara. Onların sonuçlarını bekliyoruz.
Son öneriniz insanlara?
Evlerine girecekler ve el hijyenine dikkat edecekler. Bundan başka bir yolu yok bu işin. Bunları uygularlarsa mümkün olduğu kadar az hasarla en kısa sürede atlatacağız. Uygulamazlarsa çok büyük zarar göreceğiz.