Prof. Dr. Mustafa Özer: Üretim yapmadan üç yılda yüzde 5 büyüme mümkün değil

Prof. Dr. Mustafa Özer: Üretim yapmadan üç yılda yüzde 5 büyüme mümkün değil

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Özer, "Üretim yapmadan üç yılda yüzde 5 büyüme mümkün değil. TÜİK ne yazık ki özellikle açıkladığı büyüme, enflasyon ve işsizlik oranları gibi verilerle toplumun her kesiminde güven erozyonuna uğrayan bir kurum haline getirilmiştir" düşüncesini dile getirdi. 

Özer, Cumhuriyet Gazetesi'nden Şehriban Kılıç'a açıklamalarda bulundu. Özer orta vadeli programda (OVP) 2021 yılı dolar kuru 8.30 TL tahmin edilirken enflasyonun yüzde 16.2 olmasını beklemenin saflık olacağı yorumunu yaptı. Üretici fiyat endeksindeki artışların süreklilik kazandığını, bunun bir süre sonra vatandaşa  zam olarak yansıyacağını ve toplumdaki yoksullaşmanın hızlanacağını vurguladı. “Gördüğüm en büyük risk, Merkez Bankası’na faiz oranlarını düşürme yönünde yapılacak siyasi baskılar ile onun tetikleyeceği kur şoklarıdır” diyen Özer açıklamalarına şöyle devam etti:

''Fakirleştirici hatta gelir dağılımını daha bozucu etkisi olan bir büyüme''

-2022-2024 dönemini kapsayan OVP yayımlandı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

''Üretim yapmadan üç yılda yüzde 5-5.5 büyüme mümkün değil. Zaten geçmiş dönem büyümelerine de baktığınızda mehter takımı gibiydik, bir ileri iki geri gitmişiz. 2021 yılı dolar kuru 8.30 TL tahmin edilirken enflasyonun yüzde 16.2 olmasını beklemek saflık olur. Bu tamamen piyasa beklentilerini yönlendirmeye dönük ve olası bir seçime doğru piyasa beklentilerini olumluya çevirmeye dair iyi bir malzeme olarak kalacak.''

''Faiz indirilsin’ baskısı büyük risk''

Yılsonu, büyüme, işsizlik, enflasyon, faiz, kur öngörüleriniz nelerdir? Bu alanlarda ne tür riskler görüyorsunuz?

''Büyüme konusunda beklentim, yüzde 8 ile yüzde 9 arasında bir orandır. Gerçek işsizlik oranının yüzde 20’lerin üzerinde kalacağını düşünüyorum. Enflasyon beklentim ise en az yüzde 17. Kur ise ABD doları 8.50’nin üzerinde, Avro ise 10.30’un üzerinde olacaktır. Gördüğüm en büyük risk, Merkez Bankası’ına faiz oranları yönünde düşürme yönünde yapılacak siyasi baskılar ile onun tetikleyeceği kur şoklarıdır. Çünkü Türkiye’de kur değişmelerinin enflasyona geçişinde bir asimetri vardır. TL değer kayıpları kısa zamanda ve önemli ölçüde fiyatlara yansırken, TL’nin değer kazanması benzer etkileri yaratmamaktadır. Ayrıca, daha fazla büyümek için daha fazla ithalat ve daha fazla dış kaynağa gereksinim olduğu için, cari açıkta da, beklentilerin aksine, yılın ikinci yarısında artış beklemekteyim. Kaldı ki, turizm gelirlerini de beklenen kadar olamayacağı yönünde güçlü kanıtlar var. Bu da bu değişkenlerle ilgili beklentileri değiştirecek bir gelişmedir.

Ayrıca, erken seçim olasılığı ile yeniden iç kredileri, özellikle tüketici kredileri, artırmaya yönelik teşvikler de bir başka önemli risk kaynağı oluşturmaktadır. Bunlara bir de dünya ölçeğinde artan enerji ve emtia fiyatlarındaki artışlarla, aksayan tedarik zincirlerini ve halen önlenemeyen pandemiyi de eklemek gerekir. ABD Merkez Bankası, Fed’in varlık alımlarını azaltma kararı ile birlikte azalacak uluslararası fon akımları ve 2008 krizi ile başlayan kapitalist sistemde çözülemeyen hegemonya sorunu  (ABD ve Çin hegemonya mücadelesi) ve globalleşme döneminin yarattığı dış ticaret artışları ile oluşan düşük enflasyon döneminin sona ermesi, bizim için önemli bir risk kaynağıdır. ''

''Kurda kalıcı düşüş olacağını düşünmüyorum''

Kurda bir düşüş söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da faizin indirilmesi konusunda telkinleri var. Yakın vadede bir faiz indirimi olur mu?

''Türkiye’de kurun yönünü kısa vadede daha çok, sermaye giriş ve çıkışları etkiler. Bu nedenle kurda kalıcı bir düşü olacağını zannetmiyorum.

Ben yakın bir sürede bir faiz indirimi de görmüyorum. Ancak, ekim ve kasım aylarında baz etkisi nedeniyle enflasyonda azda olsa bir düşme eğilimi olabilecektir. Ayrıca, her ne kadar, Ağustos ayı enflasyon rakamları (TÜFE), politika faiz oranının (yüzde 19) üzerinde olsa da, para politikasının etkinliği açısından izlenen çekirdek enflasyon oranları (B: 18,46 ve C: 16,76) oranları politika faiz oranından düşük gerçekleşmiştir. Bu nedenle Merkez Bankası Eylül ayı toplantısında faiz artışına gitmeyebilir.  Hele bu ortamda yapılacak bir faiz indiriminin, TL’de kaçışı hızlandırıp dövize olan talebi ve kuru artıracağına inanmaktayım.'' 

''En büyük sorun işsizlik''

Yurttaşı ve ekonomiyi nasıl günler bekliyor?

''İleriki dönemlerin en önemli sorunu, artan işsizlik, hayat pahalılığı ve giderek daha da yaygınlaşacak ve artan yoksulluk olacaktır. Hem Türkiye genelinde hem kentler hem de bölgeler bazında derinleşen gelir dağılımındaki eşitsizlik artışları ve bunun yaratacağı iktisadi, sosyal ve toplumsal sorunlar yeni döneme damgasını vuracaktır. Aile reisinin işini kaybetmesi ile o ailede ortaya çıkacak gelir kayıpları ve gelecek konusundaki belirsizlik aile içerisinde çeşitli çatışmalar ve travmalara neden olabilecektir. İşsiz kalan çeşitli psikolojik sorunlarla karşılaşabilir. Bu kişilerin suç işleme potansiyelinde artış olabilir.

Ekonomi ise çift haneli enflasyon, işsizlik ve faizin yanında azalan büyüme oranları, artan dış açık, kırılganlık ve yükselen ülke risk primiyle anılır hale gelecektir.''

''TÜİK ne yazık ki açıkladığı büyüme, enflasyon ve işsizlik oranları gibi verilerle güven erozyonuna uğrayan bir kurum haline geldi''

-Uzun zamandır TÜİK verilerine itibar yok. İşsizlik verileri beklentinin çok altında açıklanıyor. Kısa çalışma ödeneği ve işten çıkartma yasakları da bitti. İşsizliğin yaratacağı sorunlar konusunda ne diyeceksiniz?

''Bilindiği gibi, devletin resmi veri kaynağı denilince aklımıza hemen TÜİK gelir. Toplumun her kesimi enflasyondan tutunda büyüme, milli gelir, işsizlik, çeşitli sektörlere ilişkin verileri ve endeksler hakkındaki bilgileri TÜİK’ten elde eder. Başta para politikası olmak üzere bir çok politika uygulaması ve karar ile yasal düzenlemelere bu veriler dayanak oluşturur.  

Ama gelin görün ki, devletin bu önemli kurumunun son zamanlarda ciddi bir inandırıcılık ve güvenirlilik sorunu var. Toplumda en güvenilir kaynaklarından birisi olması gereken TÜİK ne yazık ki özellikle açıkladığı büyüme, enflasyon ve işsizlik oranları gibi verilerle toplumun her kesiminde güven erozyonuna uğrayan bir kurum haline getirilmiştir. 

İşsizlik konusu da bunların başında gelmektedir. TÜİK’in açıkladığı mayıs ve haziran rakamlarına rakamlarına göre, örneğin, nüfus artmakta, istihdam azalmasına rağmen göre istihdam bir ayda işsiz sayısı da 224 azalmış gözükmektedir. Bu rakamların mantıklı bir iktisadi ve toplumsal açıklaması olmadığı gibi bunu mevsimlik etkilerke açıklamakta mümkün olmaktadır. Bu işin birazcık teknik kısmı. İşini bir de işini kaybeden, ailesi ve içerisinde yaşadığı toplum açısından çok önemli etkileri var. Aile resinin işini kaybetmesi ile o ailede ortaya çıkacak gelir kayıpları ve gelecek konusundaki belirsizlik aile içerisinde çeşitli çatışmalar ve travmalara neden olabilecektir. İşsiz kalan çeşitli psikolojik sorunlarla karşılaşabilir. Bu kişilerin suç işleme potansiyelinde artış olabilir. İşsizliğin yarattığı sosyal sorunlarla toplum bir süre sonra yüzleşmek zorunda kalır.''